HABER MERKEZİ - Ataerkil anlayışın topluma sirayet ettiği İran’da değişimin gücünün kadınlar olduğunu belirten KJAR üyesi Berîvan Şaho, "Otorite kurmak isteyen her bir sisteme karşı soluksuz bir mücadele veriliyor" dedi.
Kadın-erkek eşitsizliği, hala günümüzün en önemli sorunlarından biri. Kadınların toplumsal yaşama eşit bir şekilde katılma mücadelesi yüzyıllardır sürerken, şeriatla yönetilen ülkelerde “kadın olmak” daha da zorlaşıyor. Sosyo-ekonomik, yasal ve siyasi haklar bakımından ikinci sınıf vatandaş konumuna itilen kadınların görevi evde kalıp eşine hizmet ve çocuklarına bakmak olarak algılanıyor. Erkeğin birden fazla kadınla evlenebilmesi mümkün kılınırken, mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğinkine denk sayılıyor. Erkek istediği zaman kadını boşayabilirken, kadının böyle bir hakkı bulunmuyor.
İRAN’DA KADIN OLMAK
Var olan erkek yasa ve kurallara itirazların yüksek perdeden dillendirildiği ülkelerden biri de İran. Katı şeriat kurallarıyla bilinen ülke aynı zamanda kadın mücadelesinin ilk örgütlendiği ülkelerden de. İlk örgütlenmeleri Meşrutiyet Dönemi'ne (1908) dayanan kadınlar, 1979 yılında İslam Devrimi sonrası mollaların iktidara gelmesine kadar birçok hak ve kazanım elde etti. Bağımsız örgütlenmelerin yanı sıra dernek ve siyasi partilerde örgütlenen kadınlar, kendi yayın organlarıyla toplumdaki görünürlüklerini arttırdı. İlk olarak 1937'de İran üniversitelerine giren kadınlar, mücadele ve çalışmaları sonucunda ilk kez 1962'de parlamentoda oy kullanma hakkını kazandı. 1967 yılında kurulan "Damezrawey Jinanî Iran", Uluslararası Kadın Konferansı'nda İran'ı temsil etti ve bu örgütün mücadelesi sonucunda 1972'de aileye destek yasası ile kürtaj hakkı parlamentoda kabul edildi.
Ayetullah Humeyni’nin iktidara geldiği 1979 yılında ise tüm dengeler değişti ve katı şeriat kuralları getirildi. Kadınların toplumdaki görünürlükleri azaldı, baskılar arttı. Yaşamın tüm alanlarından dışlanan kadınların mücadeleyle kazandığı hakları bu dönemde geri alındı, başörtüsü zorunluluğu getirildi, kürtaj hakkı geri alındı. Uzun bir süre hiçbir örgüt ya da kurumun açılmasına dahi izin verilmedi. Ancak bir adım bile geri atmayarak, mücadeleye daha çok sarılan kadınlar, yasalara karşı önemli çalışma ve imza kampanyaları örgütledi. Kitlesel olarak alanlara indi ve kadın karşıtı yasalara tepki gösterdi. Eylemler, 8 Mart 1980'de Dünya Kadınlar Günü'nde başladı. Ancak protestolar iktidar tarafından şiddetle bastırıldı. Birçok kadın siyasetçi ve aktivist tutuklandı, 1988'de birçok kadın idam edildi. Recm, para ve kırbaç cezaları, tutuklamalar, yıllara varan hapis cezalarına rağmen 2014 yılında yapılan çağrıyla başlatılan Beyaz Çarşamba eylemleriyle yasalara meydan okuyan kadın hareketi, 2017 yılında ekonomik krize karşı örgütlü bir harekete dönüşen eylemlerdeki öncülüğüyle de yükselişe geçti.
SALDIRILAR VE MÜCADELE
Hala kadının işe girmek ve yurtdışına seyahat etmek için erkekten izin aldığı, tecavüz suçuna karşı yasal bir önlemin olmadığı, “namus” adı altında idam ve recm cezalarının sürdürüldüğü, sokakta sorguya çekilip kılık kıyafet denetiminin yapıldığı, birlikte oturan çiftlerin evli olup olmadıklarının kontrol edildiği, devlet başkanlığı seçimlerine adaylıkların kabul edilmediği, 9 yaşından itibaren tüm kız çocuklarının kamusal alanda saçlarını örttüğü, vücut hatlarını gizlemek için uzun montlar giydiği, kurallara uymayanların “günahkâr” olarak damgalanıp ahlak polisi tarafından tutuklandığı, “suçlu” bulundukları takdirde yüksek para cezasına çarptırıldığı ya da cezaevine konulduğu ülkede, kadınlar baskı ve tüm zorbalıklara rağmen eşitlik için sokakları hiç terk etmedi. Şiddet içermeyen bir yaşamda, eşit haklar isteyen kadınlar, ayrıca tüm toplum için yoksulluğa karşı kendi kendine yetebilen, onurlu bir yaşam mücadelesi de vermeye devam ediyor.
Doğu Kürdistan Özgür Kadınlar Topluluğu (Civaka Jinên Rojhelatî Kurdistan-KJAR) üyesi ve program sunucusu Berîvan Şaho, ülkedeki kadınların durumunu ve mücadelelerini Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
İŞGALE KARŞI İLK DİRENİŞ
Ülkedeki baskı ve tehditlerden dolayı 10 yıl önce ülkeyi terk ederek, Federe Kürdistan Bölgesi’ne gelen Şaho, İran’da tarih boyunca önemli ve kritik bir role sahip olan kadınların mücadelesini şöyle anlattı: “Muhammed Rızâ Şah Pehlevî döneminden Nasıreddin Şah (Naser al-Din Shah Qajar) zamanına kadar İranlı kadınların önemli bir rolü var. Özellikle Rıza Şah döneminde her alanda örgütlü olan kadınlar, Rus ve İngiliz işgaline karşı çok önemli bir oynadılar. O tarihlerde İran'ın bir kısmı Rus bir kısmı da İngiliz işgali altındaydı. İngilizlerin ambargosunu kaldırmak ve aynı zamanda halkı güçlendirmek için kadınlar, ‘Tembakau’ devriminin adı oldu. Azerbaycan tarafı, Tebriz ve Xerbucun ise Rus işgali altındaydı. O dönemde kadınlar, İran Parlamentosu’nun oluşumunda da çok önemli bir rol oynadı. İran Parlamentosu kadınların çabaları sayesinde oluştu diyebiliriz. Ancak kurulduktan sonra kadınların parlamentoda yer almasına izin verilmedi. Kadınlar da parlamentoda söz sahibi olmak istiyorlardı. Bunun için de çok ciddi ve büyük bir mücadele verildi. O zaman, kadınların oy kullanma hakkı resmi olarak yoktu. O dönem Rusya, İran'ın parlamento oluşumuna karşı çıkıyor ve ‘Bu parlamentoyu toplarla yerle bir edeceğiz’ tehditlerinde bulunuyordu. Bu tehditlerden sonra Rusya'nın parlamentoya saldırısı gerçekleşti. O dönemde yaklaşık 300 kadın silahları çarşafların altına saklayarak parlamentonun içine girdi ve Ruslara karşı savaştı. Burada çok sayıda kadın yaşamını yitirdi. Ruslar, çarşafları kaldırınca bunların kadın olduğunu gördü. Bu, kadınların adaletsizliğe karşı verdiği çok büyük bir mücadeleydi.”
Ülkenin geleceği için bu denli direnen kadınların yine de toplumsal algılar nedeniyle dışlandığını kaydeden Şaho, ilk kez Muhammed Rıza Şah'ın oğlu Rıza Şah döneminde kurulan ve rejime karşı mücadele veren Tudeh Partisi’nde bir araya gelindiğini kaydetti.
1980’DE İLK İSYAN
İlk dönemlerde kadınların muhatap alındığını ve ötekileştirici bir politikadan ziyade birleştirici bir politikanın izlendiğini dile getiren Şaho, “Sonrada bunun tam tersi oldu. Rıza Şah'ın bu yönetim tarzına karşı da ciddi bir tepki vardı. Ve kadına tanınan bu tolerans hiçbir şekilde kabul edilmiyordu. İran'da ilk kadın ayaklanması 1980'lerde oldu. Kadınlar herkesle aynı haklara sahip olduğunu söylüyordu. İran devrimleri, halk devrimi olarak bilinir ancak ne yazık ki şimdi bunun tam tersi. Özellikle kadınlar için durum daha da vahim oldu. Dolayısıyla o dönemde meydana gelen ayaklanmalar kamuoyunda çok büyük yankı uyandırdı. Bu ayaklanmayla birlikte kadınların mücadelesi de büyüdü” dedi.
ÖNCÜ KADINLAR
Ayaklanmayla birlikte Tahran’da yaşayan Homadgarami adlı kadın doktorun 1979 yılında kurulan yeni sisteme tepki amaçlı bedenini ateşe verdiğini söyleyen Şaho, ilk isyancı kadınlardan birinin de gazeteci, yazar ve kadın hakları savunucusu Sıdıka Devletabadi ve arkadaşları olduğunu aktardı. Devletabadi ve arkadaşlarının İngiliz kuşatmasını kırmak için eşi görülmemiş bir mücadele yürüttüğünü söyleyen Şaho, ayrıca o dönem 40 kadınla feodalizme karşı mücadele veren Bibi Zeyneb ve Bibi Meryem’in de mücadeleci kadınlar arasında yer aldığını kaydetti. Şaho, “Bu kadınların, Kazakların kadınlara yönelik cinsel saldırı tecavüzü engellenmesinde büyük rol oynadıkları ve Kazakları İran'dan çıkardıkları söylenir. Bununla birlikte Fate Gelwaxî İran'ın önde gelen kadınlarından biridir. Buna Kara Fatma denilir. Rus işgali sırasında büyük bir mücadele vererek, Rusların burada çıkmasında önemli bir rol oynadı. İnsan böylesi bir direniş geçmişine sahip olduğu zaman istese de istemese de illa ki direnişin bir tarafı oluyor. Direniş tarihinin günümüzdeki etkisi büyüktür. Rojhilat, Kürdistan halk devrimiyle tanınır. Ama sonradan bunun tersi oldu. Bu sistem değiştirilerek, yerine halkların ve ulusların aleyhine olan bir iktidar sistemi getirildi” ifadelerini kullandı.
BEYAZ ÇARŞAMBA EYLEMLERİ
Ülkedeki kadın mücadelesi için önemli bir dönüm noktası olan Beyaz Çarşamba eylemlerine değinen Şaho, “Bu eylem önemli ve anlamlıydı. İran'ın merkezinde yaşayan kadınlar, diğer bölgelerde yaşayan kadınlardan daha fazla baskı ve saldırıyla karşı karşıya. Belucistan, Loristan ve Kürdistan bölgelerinde, kadınların talepleri az olsa karşılık buluyor. Bakın Kürdistan'da kolber olarak çalışan binlerce kadın var. Bütün zorlukları göze alarak kolberlik yapıyorlar. Çocuklarına bir ekmek götürebilmek için gece gündüz çalışıyorlar. Bu kadınların aynı zamanda kimliği, dili ve kültürü yok çünkü her şeyi yasak. Benim sorunum vatan, kimlik, kültür ve dil sorunudur. İranlı kadınların tek talebi açık giyinmek değil” diye belirtti.
KÜRT KADIN ÖRGÜTLENMESİ
Her toplumsal mücadelede kadınların en önde yer aldığını belirten Şaho, şöyle dedi: “Otorite kurmak isteyen her bir sisteme karşı soluksuz bir mücadele veriliyor. Kadınların irade ve güç sahibi olmasına hiçbir şekilde izin verilmiyor. Hizipçi örgütlerden Mahabad derneklerine kadar kadınların kimlik sahibi olmasına izin verilmiyor. Dolayısıyla Doğu Kürdistan'daki örgütlemeden bahsedecek olursak, bu yolda çok büyük mücadelelerin verildiğini söyleyebiliriz. Bu direniş kültürü halen sürdürülüyor. Kürt kadınlar KJAR olarak kendini örgütlüyor. KJAR başlı başına bir sistemdir. Askeri ayağı var. Diplomasi, ekoloji ve ideoloji alanlarında kendini örgütlüyor. Mücadelenin öncüsü olan Şilan, Zilan, Zeynep Celaliyan gibi birçok kadın halen direniyor. Şuan İran’da var olan direniş ve mücadele, bu arkadaşların verdiği zorlu mücadele sayesinde gelmiştir. KJAR, kadını ve iradesini tanımayan bu otoriter sisteme karşı büyük bir mücadele veriyor. Mevcut sistem kadınlar tarafından kabul edilmiyor. Kadınların siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda güçlenmesine izin vermiyorlar. Şüphesiz İran’da kadınların mücadelesi ne kadar büyüyüp güçlense kadına dönük saldırılarda o kadar artacaktır. İzlenilen politikalar ve uygulanan politikalar kadının bu gücünü yok etmeye dönüktür. Bu sisteme isyan eden kadınlar da tutuklanıp hapse atılıyor. Kadınlara karşı her türlü ahlaksız ve insanlık dışı uygulamalar söz konusu. Bu şekilde kadınları iradesizleştirmek istiyorlar.”
ZEYNEP CELALİYAN
İran’da ilk kadın cezaevi 1944 yılında açıldı. Şu anda İran'da en büyük kadın cezaevi başkent Tahran yakınlarındaki Qerçekî Weramîn Cezaevi’dir. Burada daha çok sol sosyalist kadın siyasi tutuklular ve Kürt kadın siyasetçiler tutuluyor. İran'da kadın tutukluların resmi olarak sayıları açıklanmasa da 10 bine yakın kadın tutuklunun olduğu tahmin ediliyor. İran Cezaevleri Sorumlusu Elî Esxer Cihangir, geçen yıl kadın tutukluların yüzde 3 oranında olduğunu ve sayının en az 7 bin olduğunu açıkladı. Verilere göre İran'da 619 siyasi tutuklu bulunuyor ve bunlardan 195'i Kürt. İnsan Hakları Merkezi'ne göre, İran cezaevlerindeki siyasi Kürt tutukluların 7'si kadın. Bunlar; Zeyneb Celaliyan, Seher Kazimî, Sekîne Perwane, Mujgan Kawsî, Sumeya Karger, Suheyla Hîcab ve Şanz Sadiq Fer. İran tarihinde en ağır ceza ise müebbetle Zeynep Celaliyan'a verildi.
İRAN’IN KÜRT POLİTİKASI
İran’ın Kürt politikasına da değinen Şaho, “Özelikle de Kürtlerin yaşadığı yerlerde özel bir politika var. İran, Kürt kentlerinde işe koyulduğunda, 'Kürt gençlerinden silah aldık, onlara uyuşturucu verdik' diyordu. Bu sistem halen bu şekilde yürütülüyor ve hala gençleri çok olumsuz etkiliyor. Eskiden sadece erkekler uyuşturucu kullanıyordu ama şimdi kadınlar da kullanıyor. Bu Kürtlerin yaşadığı kentlerde daha yoğun olarak yürütülüyor. Bu politika özellikle de Kürt kadınlar üzerinde yürütülüyor. Çünkü kadınların değiştirme gücüne sahip olduklarını biliyorlar. Mevcut sistemin zayıflamaması için ilk olarak kadını güçsüzleştirmeleri gerekir” dedi.
‘ROJAVA DEVRİMİ’ GÜÇ VERİYOR
Varlık mücadelesi veren İranlı kadınların “Rojava Kadın Devrimi”ne destek eylemlerinde de öncü olduğunu ifade eden Şaho, “Ortadoğu ve Avrupalı kadınlar Kürt kadın devrimini örnek alıyor. Kürt kadını denildiğinde herkesin aklına Kobanêli kadınlar geliyor. Tüm baskı ve engellemelere rağmen İran'daki kadınlar, Rojava Kadın Devrimi’ni esas alarak mücadelesini veriyor. İran'da kadınlar hiç bir zaman umutsuz olmadılar ve iradesiz kalmadılar. İran’lı kadınlar gücünü Rojava Kadın Devrimi’nden alıyor” ifadelerini kullandı.
ÖZGÜRLÜK YÜZYILI
“Bu yüzyılda kadınlar mücadeleci bir ruha sahipler” diyen Şaho, şöyle devam etti: “Dünyanın dört bir tarafında kadınlar ataerkil sistem hakkında ortak görüşlere sahip. Kadınlar bugün ‘Bu sistemi kabul etmiyoruz' diyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, ‘Bu yüzyılın kadın yüzyılı’ olduğunu söyledi. Kürdistan dağlarında binlerce kadın mücadele ediyor. Rojava’da bu mücadelenin sonuçlarını gördük. Dünya, Kürt kadınları bu devrimle tanıdı. Bu devrim aynı zamanda evrensel bir devrim olarak kabul edilmelidir. Çünkü Ortadoğu ve dünya kadınların tümü bu mücadelede yer aldı. Kadınlar çok ağır bedeller ödedi. Kapitalist sistem kadını köleleştirdi. Kadının iradesi hiçbir zaman tanınmadı. Bu yüzden Rojava devrimde kadınlar mevcut sistemi kabul etmediler. Bu yüzyıl kadın devrimiyle birlikte ezilen ulusların özgürleştirildiği bir yüzyıl olacaktır.
Yaşamın neresinde bu ataerkil sisteme karşı bir tepki oluşsa ve örgütlense önemli ve anlamlıdır. Çünkü kadınlar çok ciddi bir baskı altında. Her kadının mücadelede kendini bulması gerekiyor. KJAR olarak, İran’da yaşayan İranlı, Arap, Beluç, Afgan, Azeri kadınlarla birlikte hareket ediyoruz. Bu da çok iyi bir seviyede. Özellikle 8 Mart için ortak bir platform oluşturduk. Bu platformda her ulustan kadın var. Şimdi bile bizimle birlikte mücadele eden kadınlar, Kürt kadının mücadelesini kendi mücadeleleri olarak görüyor ve o şekilde sahipleniyorlar. Özellikle Kobanê kadınlarını kendilerine örnek alıyorlar. Afganistanlı kadınlar da, Taliban’a karşı mücadelede Kürt kadınların deneyimlerinden yararlanmak istiyor. Bu yüzyıl, kadın mücadelesinin evrensel kazanım haline geldiği yüzyıldır.”
YARIN: Ülkede büyük tehlike: Boyun eğmeyen kadınlar
MA / Zeynep Durgut