İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı’da tutulduğu 23 yıllık süre boyunca ağırlaştırılarak sürdürülen tecride maruz kaldı. Öcalan’la görüşme başvurulardan bin 433’ü reddedildi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan, 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye'den çıkışıyla başlayarak 15 Şubat 1999'a kadar yaşanan gelişmeler sonucu uluslararası güçler tarafından Türkiye’ye teslim edilerek, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi'ne konuldu. Öcalan, İmralı’ya götürülmeden önce devreye konulan “özel” uygulamalar, 23 yıllık süreçte giderek ağırlaştırılırken, bu uygulamalara ve tecride uluslararası kurumların sessiz kalması ise tepki topluyor.
23 yıllık süre boyunca saç kazıtma, zehirlenme, zorla oda değiştirme, iletişim araçlarından mahrum bırakma, avukatları ve ailesiyle görüştürülmeme gibi çeşitli uygulamalara maruz kalan Öcalan, şimdilerde ise ağırlaştırılan tecrit nedeniyle 10 aydır kendisinden hiçbir haber alınamıyor.
İMRALI’YA ÖCALAN DİZAYNI
Öcalan’a yönelik uygulamalar, Türkiye’ye getirilmesiyle başladı. Öcalan, Kenya'nın başkenti Nairobi'de kaçırıldıktan hemen sonra 16 Şubat 1999 günü Esenboğa Havalimanı'na, oradan da Falcom 900 tipi uçak ile saat 05.00'da Bandırma 6'ncı Ana Jet Üssü'ne getirildi. Geniş güvenlik önemlerinin alındığı üssün giriş çıkışlarında subayların bile üzerleri aranırken, 6'ncı Ana Jet Üssü'ne peş peşe ambulanslar girdi. Öcalan uçaktan bir ambulans ile alınarak 4 numaralı rıhtıma, buradan da limanda bekleyen Zafer Firkateyni'ne götürüldü. Öcalan, daha sonra ise firkateyn ile öğlen saatlerinde İmralı Adası'na götürüldü. Öcalan'ın o dönemki adı ile İmralı Yarı Açık Cezaevi'ne getirilmesinin ardından burada bulunan mahkumlar, süratle adadan çıkartıldı. Birkaç gün sonra da adaya yetiştirdikleri hayvanlar İmralı'dan taşınırken, İmralı Adası tamamen Öcalan'a göre düzenlendi.
55 KAMERAYLA İZLEME
Öcalan'ın İmralı’ya getirilmesiyle ada adeta ikiye ayrıldı. Cezaevinin hemen çevresi "Kırmızı hat” olarak tanımlanırken, diğer bölümler ise "Yeşil hat" olarak belirlendi. İmralı'daki tüm binaların yer aldığı "Yeşil Hat"ın çevresi "güvenlik" gerekçesi ile elektronik tellerle örüldü. Deniz Kuvvetleri'nin koruması altına alınan adada yaklaşık bin asker, sabit olarak görev yapmaya başladı. Ardından ise adaya 55 kamera yerleştirilerek 24 saat aralıksız izleme uygulamasına geçildi.
YETKİLER EL DEĞİŞTİRDİ
Öcalan'ın İmralı Adası'na getirilmesinin ardından bir güvenlik sistemine çevrilen İmralı Cezaevi'nde ilk olarak tüm yetkiler, Anayasa ve yasaya aykırı olarak Adalet Bakanlığı'ndan alınarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi adına Mudanya İskelesi Kriz İrtibat Bürosu'na devredildi. Karar 27 Şubat 1999 günü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bunun ardından ise İmralı Adası ve çevresi 2’nci derece kara, deniz ve hava açısından "Askeri yasak bölge" ilan edildi. İmralı bu uygulamalardan sonra devletin özel politikalarının uygulandığı bir adaya dönüştü. Giriş-çıkışlar dahi Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği'ne dayanılarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi'nin inisiyatifinde oldu. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği'nde yer alan yetkiler, MGK Genel Sekreterliği'ne görev olarak devredildi. Böylece MGK Genel Sekreterliği, Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi'nin yönetim/koordine görevini üstlenmiş oldu.
TECRİT ŞEKİLLENİYOR
İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nin sisteminin oturtulmasının ardından Öcalan'a yönelik tecrit uygulamaları da böylece başladı. Tecrit kendisini ilk olarak yayınların kısıtlanması ve sürekli izleme olarak gösterdi. Hücresinde kamera sistemiyle gözetim altında tutulan, mazgal kapısından saat başı kontrol edilen Öcalan, normal şartlar altında bütün tutuklu ve hükümlülere tanınan 10 dakikalık telefonla konuşma hakkını kullanamadığı gibi gazete ve dergilerden "kendisi ve Kürt siyasetiyle ilgili yazı ve resimler kesildikten sonra" sınırlı bir şekilde yararlanabildi. Öcalan’la görsel temasta bulunan askerlere verilen özel talimat ile görevlilere, Öcalan’la konuşma yasağı getirildi. Genel uygulamalardan farklı olarak Öcalan'a tanınan havalandırma hakkı hem sınırlı hem de cezaevi yönetiminin taktirine bırakılmış bir uygulama olmaktan öteye gitmedi.
AVUKAT GÖRÜŞLERİ
Öcalan'ın yargılanma süreciyle birlikte avukat görüşmeleri de yapılmaya başlandı. Görüşmeler ilk zamanlarda katı uygulamalar ile gerçekleşti. 25 Şubat 1999 tarihinde ilk avukat görüşmesi gerçekleşirken, görüşmelere dayanarak disiplin soruşturmaları ve hücre cezaları devreye sokuldu.
TANINMAYAN HAK
İmralı'da yapılan hukuksuz uygulamalar bunlarla sınırlı kalmadı. Avukat ile müvekkil ilişkisini düzenleyen kanunlarda "Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve müvekkilleriyle yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz" denilmesine rağmen, bu hak Öcalan'a hiçbir zaman uygulanmadı. Avukat görüşmelerine ilişkin İmralı'da uygulanan yöntemlere eklenen düzenlemeler ile görüşmelere cezaevi yetkilisi sokulmaya başlandı. Bununla da yetinilmeyen özel uygulamalar, avukat görüşmelerini de sürekli olarak kayıt altına aldı. Bu uygulama ile iç hukuk alt-üst edilirken, Türkiye'nin kabul etmesine rağmen, yükümlülükleri yerine getirmediği uluslararası metinler de ihlal edildi.
İMRALI DAVASI
Öcalan, dönemin Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 125’inci maddesini düzenleyen "Devletin birliğini bozmaya veya devletin hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir kısmının devlet iradesinden ayırmaya kalkışmak" iddiasıyla yargılandı. Yargılanma, 31 Mayıs 1999'da İmralı’da Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce başlatıldı. Davada Öcalan'ın ağzından çıkan ilk kelime "barış" oldu. 29 Haziran 1999 tarihinde Öcalan’a, Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından oybirliği ile idam cezası verildi. Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onandı.
AB: ÖCALAN’IN HAKLARI ZEDELENDİ
DSP-ANAP-MHP koalisyonu döneminde idam cezası, 162 ret oyuna karşılık, 256 oy ile Avrupa Birliği (AB) uyum yasaları çerçevesinde kaldırıldı. Bu değişiklik AB'ye katılım süreci çerçevesinde yapılan ve barış zamanında verilen idam cezasının müebbette çevrilmesini öngören yasa değişiklikleri neticesinde yapıldı. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 12 Mayıs 2005 tarihli kararında, Öcalan'ın savunma hakkının zedelendiğine ve savunması ile ilgili masrafları Türkiye tarafından karşılanmasına hükmetti.
CPT ZİYARETİ
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), İmralı Cezaevi’nde ilk incelemelerini 27 Şubat-3 Mart 1999 tarihleri arasında gerçekleştirdi. Ziyaretin ardından CPT tarafından oluşturulan 49 maddelik raporda, Öcalan'ın gözaltı sürecinde yaşananlar dâhil, birçok konuda yaşadıklarına ilişkin dönemin hükümetine tavsiyelerde bulunuldu. Raporda öne çıkan tavsiyelerden birisi, "Öcalan'ın yüksek güvenlikli rejim altında, ıssız bir mekânda ve tek başına tutulmasının zihin sağlığı üzerindeki potansiyel olumsuz etkiler yaratacağı, bu olumsuzlukların giderilmesi için ek tedbirlerin alınması gerektiği" önerisi oldu. Fakat ne bu öneri ne de CPT’nin yaptığı diğer ziyaretlerde dile getirdiği öneriler hiçbir zaman dikkate alınmadı.
SAĞLIK KOŞULLARI
İmralı'daki tecrit, izolasyon ve rutubetli iklim koşulları, insan sağlığı üzerinde büyük tahribatlara olanak vermesi nedeniyle Öcalan'ın rahatsızlıkları da arttı. Mart 2007'de Öcalan'ın avukatları, saç telleri üzerinden yaptıkları inceleme sonucunda müvekkillerinin zehirlendiğini açıklamaları gözleri İmralı'ya ve Öcalan'ın sağlık durumundaki gidişata çevirdi. Bulunduğu odanın mimarisinin çok kötü olduğunu ve karbondioksitin oranının yüzde 75 olduğunu belirten Öcalan, avukatlarına Başbakanlık, Tabipler Odası, CPT ve AİHM'e gerekli başvurular yaparak zehirlenme riskine karşı inceleme yapmaları için girişimde bulunmaları gerektiğini söyledi. Kendisine karşı zehirleme gibi bir yönelim olabileceğini belirten Öcalan, "Tüm koşullara rağmen direnmeye devam edeceğini ve kendisine yönelik her girişimin Türkiye'yi Iraklaştıracağı" uyarısında bulundu.
ZEHİRLEME OLAYI
Yaşanan bu gelişmelerin ardından 7 Mart 2007 tarihinde avukatlarıyla gerçekleştirdiği görüşmede sağlık durumuna ilişkin açıklamalarda bulunan Öcalan, İmralı Adası'na aralarında birisi profesör iki doktorun gelip açıklamalarda bulunduğunu söyledi. Heyetin kan, idrar ve saç örneği aldığını açıklayan Öcalan, tutulduğu odanın bir yıl önce boyandığını ve zehirlenmenin duvar boyalarından kaynaklanmış olabileceğine işaret etti. Devletin zehirlenme iddiaları karşısında töhmet altında kalmaması için gerekli incelemelerde bulunması gerektiğinin altını çizen Öcalan, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e Avrupa ve Türkiye'den bağımsız doktorlar heyetinin gerekli incelemeleri yapması için gerekli işlemlerin yapılması çağrısında bulundu. Bu gelişmelerin hemen ardından ise Öcalan'a 2007 Nisan ayı içerisinde 20 günlük hücre cezası verildi. Öcalan bir yandan giderek çeşitlenen sağlık sorunları ile boğuşurken, diğer yandan ise bu sağlık koşulları içerisinde 20 gün tecrit içerisinde tecride maruz kaldı.
FİZİKSEL İŞKENCE
Öcalan'a 2008 yılının Temmuz ayında bu kez de fiziki yönelimde bulunuldu. Saçları kendi istediği dışında kazıtılarak fiziksel işkence uygulanan Öcalan, Ekim 2008’de "tabutluk” olarak nitelendirdiği hücresinde arama yapılmak bahanesiyle yere yatırıldı ve hücresi arandı. Tutuklu bulunduğu süre içerisinde Öcalan'a dönük tüm bu yönelimler, Kürt halkında büyük öfke yarattı. Bununla birlikte Öcalan'a bu tür yönelimler bulunması Kürt sorununda çözümsüzlüğü daha da derinleştirmekten bir sonuç yaratmadı. Bu uygulamalar ile de yetinmeyen cezaevi yönetimi Öcalan'ın odasını değiştirerek zaten küçük olan odayı daha da küçülttü. Bu da tecrit içinde tecridi derinleştirdi.
ÖCALAN: İŞKENCEYLE MESAJ VERİLİYOR
Öcalan'a uygulanan tecrit zaman zaman farklı şekiller aldı. Öcalan 4 Temmuz 2008 günü avukatları ile yaptığı görüşmede, cezaevi tarafından zorla saçlarının kazıtıldığını söyledi. Öcalan, cezaevinin bu uygulamasına karşı, "Saçlarımı kazıttılar. Devlet, bunu 'biz istediğimiz zaman seni kontrolde tutarız, istediğimizi yaparız, sen bizim elimizdesin, yirmi dört saat kontrolümüzdesin' mesajını veriyor" dedi.
GÖRÜŞME BAŞVURULARI
Öcalan’a yönelik bu uygulamalar sürerken, aile ve avukat görüşme başvuruları, çeşitli gerekçelerle reddedildi veya hiçbir yanıt verilmedi. Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edildiği yıl olan 1999'da 62 kez avukat görüşü gerçekleşti. 2000 yılında toplam yapılan 54 görüşme başvurusundan 34'ü kabul edilirken, 20'si de reddedildi. 2001 yılında 52 görüşme başvurusu yapıldı. Bunlardan 34'ü kabul edildi, 18'i reddedildi. 2002 yılında da yapılan 52 görüşme başvurusundan 34'ü kabul edilirken, 18'i reddedildi. 2003 yılında yapılan 55 başvurudan 20'si kabul edilip görüşme gerçekleştirilirken, 35'ine ise izin verilmedi. İzin verilmeyen görüşmelerin çoğuna ise "hava muhalefeti" gerekçe gösterildi. 2004 yılında, avukatlar Öcalan ile görüşme talebiyle 53 başvuruda bulundu. Başvurulardan 29'unda görüşme gerçekleşirken, 24'ü ise reddedildi. 2005 yılında ise yapılan 51 başvurudan yalnızca 16 görüşme talebine olumlu yanıt verildi. Geri kalan 35 başvuru reddedildi. 2006'da avukat görüşmesi için yapılan 60 başvurudan 24'ü kabul edilirken, 36'sı ise kabul edilmedi. 2007 yılında da 60 başvuru yapıldı. Bunlardan 30'una olumlu, 30'una da olumsuz dönüş yapıldı.
YENİ GEREKÇE ‘KOSTER BOZUK’
2008 yılında avukat görüşmesi için yapılan 56 başvurudan, 37’si kabul edilirken, 19 görüşme de reddedildi. Daha önce görüşmeye engel olarak sunulan "Hava muhalefeti" yanında "Koster bozuk" gerekçeleri de 2008 yılındaki engellerde gerekçe gösterildi. 2009'daki 61 görüşme başvurusundan 50'si gerçekleşirken, 11'i ise reddedildi. 65 başvurunun yapıldığı 2010 yılında, 43'üne olumlu yanıt verilirken, 22 görüşme başvurusu da kabul edilmedi. 2011 yılında 84 kez başvuru yapıldı. Yapılan başvurulardan 24'üne olumlu yanıt verilirken, 23 başvuru "hava muhalefeti", 34 başvuru "gemi bozuk", 2 başvuru da "bayram tatili" gerekçe gösterilerek reddedildi. 2012 yılında 104 kez başvuru yapıldı ve bunların hepsi reddedildi. Buna 73 kez "gemi bozuk", 14 kez "hava muhalefeti", 16 kez "geminin onarıma alınması", 1 kez de "bayram tatili" gerekçe gösterildi. 2013 yılında yapılan başvuru sayısı 102 oldu. 82 kez "gemi bozuk", 12 kez "hava muhalefeti", 4 kez "koster bozuk", 4 kez de "resmi tatil" gerekçesiyle başvuruların tamamı reddedildi. 104 başvurunun yapıldığı 2014 yılında da hiç görüşme gerçekleşemezken, görüşmelerin önünde engel olarak 86 kez “gemi bozuk”, 9 kez “hava muhalefeti”, 6 kez “gemi onarımda”, 3 defa da “resmi tatil” gerekçesi gösterildi. 2015 yılında ise toplamda 100 başvuru yapıldı. Görüşmenin hiç gerçekleşmediği bu yılda da görüşmelere gerekçe olarak; 24 kez “hava muhalefeti”, 20 kez “gemi arızası”, 37 kez “gemi bozuk”, 20 kez “gemi onarımda” gösterildi.
MAHKEME KARARLARI
İmralı’daki tecridin giderek derinleştiği yıllardan birisi de 2016 yılı oldu. 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe kalkışmasından sonra bu kez avukatların İmralı’ya gitmesine, 3 ve 6 aylık sürelerle alınan mahkeme kararları gerekçe gösterilerek engel olundu. 2016 yılında toplamda 124 başvuru yapılırken, 15 Temmuz’a kadar “hava muhalefeti”, “gemi bozuk” ve “hava muhalefeti” gerekçe gösterildi. 15 Temmuz’dan sonra ise “koşullar oluştuğunda”, “Savcılığın talebi işleme koymaması” ve “mahkeme kararı” gerekçeleri gösterildi. Yapılan başvurulardan 2’sine “koşullar oluştuğunda”, 1’ine “savcılığın talebi işleme koymaması”, 64’üne “mahkeme kararı”, 46’sına “gemi bozuk”, 7’sine “hava muhalefeti”, 2’sine de “gemi arızası” gerekçe gösterildi. Yapılan başvurulardan 2’si de yanıtsız bırakıldı.
2017 yılında 100, 2018’de ise 102 başvurunu tamamı "mahkeme kararı" gerekçesiyle reddedildi. 2019 yılında yapılan 104 başvurudan 5’i olumlu karşılanıp görüşme gerçekleşirken, 32’si “mahkeme kararı” gerekçesiyle reddedilirken, 67 başvuruya da hiçbir yanıt verilmedi. 2020 yılında toplam 89 başvuru yapılırken, bunlardan 60’ına olumlu ya da olumsuz dönüş yapılmadı. Başvuruların 29’u ise “mahkeme kararı” gerekçesiyle reddedildi.
BAŞVURULARA YANIT VERİLMİYOR
Öcalan’ın avukatları 2021 yılında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na toplamda 171 görüşme başvurusunda bulundu. 12 Mart’a kadar yapılan 20 başvuru “mahkeme kararı” gerekçesiyle reddedildi. 12 Mart’a kadar avukatlar, haftada iki kez görüşme başvurusunda bulunurken, bu tarihte Öcalan’ın sağlık durumuna ilişkin sanal medyadaki paylaşımlardan sonra hafta içi her gün başvuru yapmaya başladı. 12 Mart’tan sonra avukatların yaptığı 151 başvuruya ne olumlu ne de olumsuz yanıt verildi.
SADECE 442’Sİ KABUL EDİLDİ!
2022 yılının Ocak ayında 8, Şubat'ta ise 2 başvuru yapıldı. Yapılan 10 başvuruya da herhangi bir yanıt verilmedi. Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 1999’dan bugüne kadar müvekkilleri Öcalan’la görüşme yapabilmek için toplam bin 875 kez başvuruda bulundu. Başvurulardan 442’si kabul edilirken, bin 433’ü ise reddedildi.
ÖCALAN OYUNU BAŞA ÇIKARDI
Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği süreçten bugüne kadar ulusal ve uluslararası sözleşmelerden doğan kişisel hak ve yükümlülükler, O’nun şahsında baypas edildi. Öcalan, 23 yıllık süre boyunca saç kazıtma, zehirlenme, zorla oda değiştirme, iletişim araçlarından mahrum bırakma, avukatları ve ailesiyle görüştürülmeme gibi çeşitli hak ihlallerine maruz kalırken, bu süreç zarfında üzerindeki tecrit ve işkence sistemi de derinleştirildi. Öcalan ise bütün bu uygulamalar karşısında verdiği mücadeleyle kendisine dayatılan oyunu boşa çıkardı.
MA / Ferhat Çelik