KOBANÊ - İdlib krizinin çözümü yeni yıla ertelenirken, küresel güçler krizi lehlerine çevirmek için rakibinin alanını daraltma peşinde. Türkiye, bu denklemlerin hepsinde kullanılacak güç olma pozisyonu ile kendi emellerini hayata geçirme arayışında. Bu emellerin başında ise, Kürtlerin statü kazanmaması bulunuyor.
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon tehdidi gözleri sınır ve bölge kentlerine çevirdi. İdlib gündemi ile hesaplar yapan uluslararası ve bölgesel güçler, planları doğrultusunda Suriye'nin en istikrarlı bölgesi olan Kuzey ve Doğu Suriye Bölgesi'ni gündemlerine aldı.
İDLİB KRİZİ
Suriye iç savaşının kilitlendiği bir mesele haline gelen İdlib, taraf olan güçler arasında büyük bir krize neden oldu. Bu krizi kendi lehine çevirmek isteyen güçler, planlarını devreye koymanın arayışına girdi. Rusya, İran ve Türkiye, başını Heyet Tahrir El Şam'ın (HTŞ/ El Nusra) çektiği grupların denetimindeki İdlib'i tek başlarına kontrol edecek planlar hazırlarken, ABD, İsrail, Almanya, Fransa, İngiltere İdlib krizine dahil oldular. Suriye’nin Dera, Kuneytra, Guta, Kalamun ve Duma gibi kentlerinden çıkarılıp, İdlib merkezli Efrin, Cerablus, Ezaz, Bab'ta konumlandırılan ve sayıları yaklaşık 60 bini bulan selefi silahlı kişilerin Türkiye'nin kontrolünde etkisiz bırakılmak istenirken, Rusya, İran ve Suriye rejimi ise karadan operasyon düzenleyecek güçten uzak pozisyonda.
YENİ DENGELER
Krize dahil olan ABD ise, farklı bir denklem oluşturdu. Rusya’nın Türkiye’yi zora sokan politikalarına karşı Rusya’ya karşı adımlar atarak, çözümün tek taraflı olmayacağını gösterdi. Rusya ise, ABD'nin elini daraltmak için Türkiye kartını daha da etkin kullanmaya başlayarak ABD'yi Suriye topraklarında işgalci diye tanımlamaya başladı. Mevcut hali ile İdlib krizinin çözümünün 2019 yılının başlarına kaldığı konuşuluyor. Bu noktada Türkiye’nin Rusya ve ABD arasında yapacağı tercihin dengeleri değiştireceği ifade ediliyor. Süresi uzatılan İdlib krizinin çözümü her güç için farklı anlamlar taşırken, bölgede varılan "kısmi anlaşma" ise, her an bitebilecek bir noktada duruyor. Rusya ve Türkiye arasında varılan "silahsızlandırılmış bölge" antlaşmasının hayata geçirilememesi ve bölgedeki tıkanıklığın görülmez kılınması için Rusya başta olmak üzere bazı güçlerin yönlendirilmesi ile Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditlere başladığı kaydediliyor. Bunun yanında Rusya İdlib'e yönelik rejim eli ile ara ara saldırılar düzenleyerek ABD’ye "Beni zorlama" mesajı veriyor.
Türkiye, bu denklemlerin hepsinde kullanılacak güç olma pozisyonu ile kendi emellerini hayata geçirme arayışında. Bu emellerin başında ise, Kürtlerin statü kazanmaması ve selefi grupların ülkesine taşırılmadan başka ülkelere taşınmasını hesaplıyor. Bu amaçla da Kaşıkçı cinayeti üzerinden Suudi Arabistan'ı daraltarak selefileri Arabistan'a taşırma derdinde.
TÜRKİYE SALDIRIYA ZEMİN İÇİN ARAYIŞ İÇİNDE
Kuzey ve Doğu Suriye’ye operasyon için fırsat kollayan Türkiye, aynı zamanda iç siyasette yaşadığı tıkanıklığı da aşmak istiyor. Yaklaşan yerel seçimlere oynayan ve argüman arayan Türkiye, Kobanê’nin Şêxler hattından Minbic’e ve Girê Spî ile Serêkanîyê arasındaki alanlarda desteklediği gruplar ile birlikte karadan operasyonu gündemine aldı. Bunun için geçtiğimiz yıl Efrîn’e saldırı hazırlıkları öncesi gibi bir süreç başlatarak, özel savaş propagandasını had safhada devam ettiriyor. Basında işlenen yoğun propagandadan sonra Şengal ve Maxmur gibi yerler bombalandı. Fırat’ın doğusu yerine Dicle’nin doğusu bombalandı. Saldırı zemini oluşturmak için diplomatik ve uluslararası ilişkiler kuruluyor. Bunun yanında Şengal ve Maxmur’da gerçekleştirilen hava saldırılarına benzer saldırıların Kuzey ve Doğu Suriye bölgesine de yapılabileceği belirtiliyor.
HALK GÜNDELİK YAŞAMINA DEVAM EDİYOR
Yine "operasyon başladı, başlayacak, operasyonun eli kulağında ve Fırat’ın doğusunda telaş başladı" gibi söylemler ile Kuzey ve Doğu Suriye halklarında tedirginlik yaratarak bölgeyi boşaltmak istiyor. Ancak sınır hattı boyunca bölge halkının gündelik yaşamına devam ettiği, yaratılmak istenen algıya aldırmadığı gözleniyor. Tehdit ve olası bir saldırıya karşı bölge halkının kendisini savunan güçlerin yanında duracağı, bu noktada da ilan edilen seferberlik ruhu ile hareket ettiği kaydediliyor.
Bu çerçevede Erdoğan’ın açıklamalarına karşı her gün bölge kentlerinde, protesto yürüyüşleri gerçekleştiriliyor.
MA / Nazım Daştan