ANKARA - Türkiye'nin Kürt güçlerine karşı DAİŞ'i kullandığını belirten Kürdistan'da Barış İnisiyatifi Sözcüsü Stephen Smellie, DAİŞ'lilerin sorumluluğunu sadece Kürtlere bırakmayarak kendi ülkelerinde yargılanmaları gerektiğini söyledi.
DAİŞ’in 20 Ocak’ta Kuzey ve Doğu Suriye’nin Hesekê kentinde bulunan Sinaa Cezaevi'ne içerden ve dışarıdan saldırarak üst düzey üyelerini kaçırma girişimi Demokratik Suriye Güçleri (QSD) tarafından engellendi. Bölge 7 gün süren çatışmaların ardından kontrol altına alındı. 57 ülkeden 5 bini aşkın DAİŞ’linin tutuklu olduğu cezaevindeki saldırıda Demokratik Suriye Güçleri’nden (QSD) 122 kişi yaşamını yitirdi. DAİŞ’in saldırıları kontrol altına alındıktan hemen sonra TSK’ye ait uçaklar, Birleşmiş Milletler (BM) koruması altındaki Mahmur Mülteci Kampı, Şengal, Derik, Til Temir, Girê Spî, Zirgan ve Minbic gibi Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine hava saldırısında bulundu.
Türkiye'nin saldırıları kamuoyunda “DAİŞ’in intikamı” olarak değerlendirilirken BM başta olmak üzere uluslararası kamuoyunun saldırılara sessiz kalması tepkilere neden oldu.
DAİŞ’lilerin tüm sorumluluğunun Kürtlere bırakılmasını eleştiren ve devletlerin kendi tutuklularını alması yönünde çağrı yapan Kürdistan'da Barış İnisiyatifi Sözcüsü (PIKC) ve Bir milyon 300 bin üyesi bulunan Britanya Sendikası Unison'un İskoçya temsilcisi Stephen Smellie, konuya dair Mezopotamya Ajansı'na (MA) konuştu.
ÜLKELER SORUMLULUK ALMALI
Smellie, uluslararası kamuoyuna “DAİŞ’li tutukluları alın ve yargılayın” çağrısını yeniledi. Smellie, "Kuzey ve Doğu Suriye'de Kürt halkının direnişi ve bunun neticesinde DAİŞ'i yenilgiye uğratması gerçeği her daim hatırlanması ve kutlanması gereken bir durum. Orada 57 ülkeden DAİŞ militanı var ve bu kişilerin bakımı ve kontrolü Kürtlere bırakılmış. Bütün bu ülkelerin derhal bu sorumluluğu alması gerekiyor. Orada tutulan başka ülkelerin vatandaşları acilen kendi ülkelerine getirilip orada yargılanmalı ve cezalarını kendi ülkelerinde çekmeli. Bu insanların sorumluluğunun kimde olması gerektiğini tartışmak dahi yersiz. Bu sorunun cevabı çok açık; kendi ülkeleri" ifadelerini kullandı.
'ÜLKELERİNDE RADİKALLEŞMİŞLERDİ'
Ülkelerin almak istemediği DAİŞ’lilerin zaten Suriye’ye gitmeden önce Avrupa’da radikalleştiğini, dolayısıyla ülkelerin söz konusu kişileri alması gerektiğini söyleyen Smellie, şunları belirtti: "Bölgeye Britinya'dan da insanlar gitti. Bu insanlar Britanya topraklarında radikalleşmiş şekilde gitti oraya. Orada radikalleşmediler, burada radikalleşip oraya gittiler ama bu korkunç suçları o topraklarda işlediler. Bunun bir karşılığı olmalı. Neden bu insanları geri getirmiyor Britanya veya söz konusu diğer ülkeler? Çünkü sorunun bir parçası olduklarını kabullenmek istemiyorlar. Temelde zaten bir İslamofobi sorunu yatıyor. Bu şu anlama geliyor; bu insanların Britanya'da radikalleşmesinin altında yatan da İslamofobiydi. Radikalleşmiş Müslümanlardan, ya da temel olarak Müslümanlardan korkuyorlar. Bu nedenle de kendi yarattıkları bu sorunu başkaları halletsin istiyorlar. Bu spesifik durumda ise kendi sorumluluklarını Kürtlere bırakmış oldular.”
'ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLMALILAR'
DAİŞ’in tekrar canlanmasının tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olduğunu vurgulayan Smellie, "Bu ülkeler zannediyor ki bu sorun o topraklarda izole olacak ve orada kalacak. Bunun böyle olmayacağını DAİŞ’in tüm dünyada terör estirdiği o günlerde gördük. Şu anda bu kendi yarattıkları sorunla başa çıkmaya çalışmamaları da aslında yeni bir sorundur. Sorunun değil çözümün bir parçası olmaları gerekiyor. DAİŞ ortadan kaybolmadı. Bu gerçek çok açık. Güç kazanmayı başarabilirse hepimiz için bir sorun olmaya kaldığı yerden devam edecek. Sadece bölgede de değil, Avrupa'da da sorun olacak. Harekete geçip bu sorunu çözmek için bir şeyler yapmaları gerekiyor. Bunun ilk adımı ise Birleşik Krallığın kendi vatandaşlarını almasıdır. Ama bu yeterli değil. Birleşik Krallık da söz konusu diğer ülkeler de bölgede bu tutukluları kontrol altında tutmaya çabalayan Kürt güçlerine yardım etmelidir" dedi.
'KÜRTLER CENEVRE’YE UYDU'
Smellie, devam eden operasyonlarda DAİŞ’in saldırılarına rağmen QSD'nin insani ve ahlaki bir yaklaşım sergilediğini, Özerk Yönetim’in taraf olduğu Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi'ne uygun davrandığının altını çizdi. Sinaa Cezaevi’nde sayıları 700'ü bulan çocuklar olduğunu ve bu çocukların DAİŞ tarafından kalkan olarak kullanıldığına işaret eden Smellie, şöyle devam etti: "Cezaevindeki rehabilitasyon yetersiz ama bu rehabilitasyon çabası kesinlikle övgüye değer çünkü bence Kürt halkının insanlığını ve merhametini gösteriyor. Bu çocukların topluma kazandırılabilmeleri için gereken kaynakları ortaya koymaya hazırlar. Bu çocukların rehabilite edilmesi gerektiği yadsınamaz bir gerçek. Desteklenmeleri ve eğitilmeleri gerekiyor. Bu çocuklara nefreti değil sevgiyi tanımayı öğretmemiz gerekiyor. Şimdiye kadar yalnızca nefret görmüşler, karşı kıyıyı da görmelerini sağlamak zorundayız ve bunun için de rehabilitasyon şart. Elbette bu çocukları desteklemeliyiz ama bunu kendi ülkelerinde yapmak zorundayız. Bir rehabilitasyon merkezi olması her ne kadar takdire şayan da olsa, bu rehabilitasyon merkezleri yeterli değil. Ülkelerine geri getirilmeleri gerekiyor. Öte yandan işlenen korkunç suçlar var ve bu suçları işleyenlerin, bu suçların sonuçlarıyla da yüzleşmesi, sorumluluğunu alması gerekiyor.”
'TÜRKİYE DAİŞ’İ KULLANIYOR'
DAİŞ yenilgisi ardından Türkiye'nin yaptığı hava saldırılarına değinen Smellie, Kürtlerin güç kazandığı her an DAİŞ saldırılarıyla bu gücün kırılmak istendiğine dikkat çekerek "DAİŞ, bu aklı Türkiye'den alıyorlar. Türkiye, DAİŞ’i Kürt güçlerini zayıflatmak için kullanıyor. Elbette DAİŞ, Kürt güçlerine zarar verebilirse bu Türkiye için harika bir durum olacak. Bu nedenle onlara yardım ediyorlar. Bu teoriyi destekleyecek pek çok kanıta da sahibiz. Dolayısıyla DAİŞ’in Kürtlere yenilmesi, Türkiye'ye Kürtlerin hala güçlü olduğunu, hala bölgede etki sahibi olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Bu nedenle Türkiye yaptıklarının dünyaya ne izlenim vereceğini düşünmeksizin, kontrolsüzce bu hava saldırılarını düzenledi. Bundan sonra da DAİŞ’in zayıfladığı ve yenildiği durumlarda, Türkiye'nin direk veya dolaylı olarak devreye girip gereken desteği sağlayacağı son derece açık. Ancak en nihayetinde Türkiye'nin ana gündeminin Kürt halkının öz örgütlenme kararlılığını, özsavunmasını ve özerkliklerini zayıflatmak olduğu görülüyor" ifadelerini kullandı.
'MAHMUR'UN BOMBALANMASI SAVAŞ SUÇUDUR'
Smellie, Birleşmiş Milletler (BM) korumasındaki Maxmûr Kampı’nın TSK tarafından bombalanmasının “savaş suçu” olduğunun altını çizdi. Bu saldırılarda batılı güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini ifade eden Smellie, “Türkiye'nin hem askeri hem ekonomik olarak bir müttefik olması ise bu güçlerin çıkarınadır. Bu nedenle Türkiye'nin dizginlerini gevşek tutuyorlar. Türkiye'nin bu eylemleri için direkt olarak izin veya onay isteyip istemediğini bilmem mümkün değil. Ama şunu açıkça söyleyebiliriz. Her şekilde Türkiye'nin bu saldırısı savaş suçudur ve buna sessiz kalan tüm güçler de bu savaş suçuna ortaktır. Bu saldırıyı kınamıyorsan, bu saldırıyı durdurabilecek güce sahipken, durdurmak için hiç bir şey yapmıyorsan, bu suça ortaksındır. Bu basit bir matematik” diye konuştu.
İNGİLTERE GÖZ YUMDU
İngiltere’nin Türkiye ile devam eden ticari ve askeri anlaşmalarını hatırlatan Smellie, devamla şunları dile getirdi: "Benim ülkem, Birleşik Krallık, insani değerlere sahip olduğunu iddia ediyor. Türkiye ile ilişkileri ise bu iddiayı her adımda baltalıyor ve çürütüyor. Birleşik Krallık Türkiye'nin her türlü insan hakkı ihlaline göz yumdu. Türk devletinin Kürtlere ve diğer azınlıklara karşı, sendikalara ve kadınlara karşı işlediği insanlık suçlarına göz yumdu. Bunu askeri ve ekonomik çıkarları için yaptı. Türkiye'nin Suriye, Irak ve başka yerlerdeki yayılmacı politikalarına göz yumdu. Kürdistan'da Barış İnisiyatifi üyesi olarak kendi ülkeme mesajım, ki bunu çok uzun süredir tekrarlıyorum, Cenevre Sözleşmesi’ne uymayı reddettikleri, temel insan hakları prensiplerine uymayı reddettikleri ve bölgede barışı sağlamaya çabalamadıkları sürece Türkiye ile ticari anlaşmaları ve askeri yardımı sonlandırmasıdır. Bu her platformda kendi hükümetimize verdiğimiz bir mesaj. Türkiye'nin önünde bir seçim var. Çözümün bir parçası olmayı, ya da sorunun bir parçası olmayı seçebilirler. Çözümün bir parçası oldukları durumda bölge halklarına barış, özgürlük ve demokrasi getirmiş olacaklar. Türkiye'nin önündeki tek seçim budur. Savaştan, gözyaşından ve yıkımdan taraf olacaklar, ya da barış, özgürlük ve demokrasiden."
'ONURLU BİR BARIŞ SAĞLANANA KADAR'
Kürdistan'da Barış İnisiyatifi'nin son gelişmeler ışığında bir eylem planı olduğunu ve çabalarını kararlılıkla sürdüreceklerini anlatan Smellie, "Aralıksız olarak parlamentoya soru önergeleri veriyoruz, konuyu Meclis gündemine getirmeye çabalıyoruz, İngiltere Hükümeti'nin Türkiye'yi kınamasını, söz konusu ihlallere karşı bir tavır almasını, Türkiye ile olan ilişkileri derinlemesine inceleme altında tutmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Siyasi partileri, sendikaları ve diğer sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmeye çalışıyoruz. Bu anlamda da çalışmalarımızı nihai ve onurlu bir barış sağlanana kadar, kendi hükümetimiz bunla ilgili bir adım atana kadar sürdürmeye son derece kararlıyız” dedi.
MA / Gözde Çağrı Özköse