ARTVİN - Ülkenin "oksijen deposu" olarak bilinen Karadeniz coğrafyasının sermayedarların kar hırsına kurban edildiğini belirten HDP Ekoloji Komisyonu üyeleri, ekolojik tahribata karşı “antikapitalist mücadele” çağrısı yaptı.
Zengin bitki örtüsü ve gür ormanlarıyla dikkat çeken Karadeniz bölgesi, son yıllarda hız kazanan maden arama çalışmaları, Hidroelektrik Santralleri (HES) ve Rüzgar Enerji Santralleri (RES) nedeniyle ülkenin en yeşil bölge olma özelliğini kaybediyor. Bölgenin doğusundaki HES ve madenler ile batısındaki termik santraller, yeşil dokuyu her geçen gün biraz daha yok ediyor. Ordu’nun Fatsa ilçesi ve Artvin’in Cerattepe bölgelerinde devam eden siyanürlü altın arama çalışmaları da bölgenin doğasına ciddi zarar veriyor. Ülkenin "oksijen deposu" olarak bilinen bölgedeki söz konusu tahribat hava kirliliğini de beraberinde getiriyor. Yine barajlardan kaynaklı yaşanan iklim değişikliği ani yağışlar ve sel felaketlerine neden oluyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekoloji Komisyonu üyeleri, Karadeniz coğrafyasını yok eden politikaları değerlendirdi.
SERMAYEDARLARA AÇILAN ALANLAR
HDP Ekoloji Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Naci Sönmez, sermaye şirketlerinin ekolojik yaşam alanlarına yöneldiğini ve el değmemiş doğanın bundan zarar gördüğünü belirtti. Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerin "nükleer çöplük olarak" değerlendirildiğini kaydeden Sönmez, "Gelişmiş ülkeler buralarda doğaya uyumsuz faaliyetlerini daha rahat yapabiliyor. İktidarlar, bu sermaye şirketlerine büyük bir alan açtı. Siyanürlü altın ayrıştırmaları, HES projeleri ve tarım alanlarının bu tür saldırılar için tahsis edilmiş olması dünya sermayesi için tatlı para kaynağıdır. Karadeniz de bu saldırıların en yoğun olduğu alanlardır” dedi.
DOĞAYA VERİLEN ZARAR
Sönmez, söz konusu projelerin özellikle tarım alanlarında hayata geçirildiğini ve bunun sonucunda hem tarımın hem de doğanın kalıcı zararlar gördüğünü söyledi. Sönmez, “Bölgede hem Cerattepe’de hem de Fatsa’da siyanürle ayrıştırma yapılıyor. Buralarda ağaçlar soldu, bio çeşitlilik adeta yok oldu. Bütün dere ve su kaynakları bundan olumsuz etkileniyor. HES’ler ile derelerin akışı değiştirildi, bitki örtüsüne büyük zararlar verildi. Eskiden 4 mevsim yaşanırdı ama artık sadece yaz ve kış yaşanıyor. Doğal olarak tarım alanları ekosisteme yapılan müdahaleler sonucu ciddi zararlar görüyor” diye konuştu.
‘ANTİKAPİTALİST' MÜCADELE
Bu tahribat karşısında bölge sakinlerine 'derenize, köyünüze, kentinize sahip çıkın" çağırısı yapan Sönmez, partilerinin de hem sokak hem de Meclis'te bunun mücadelesini vereceğini aktardı. Ülke yönetiminin bir parçası olduklarında bu projeleri ortadan kaldıracaklarını vurgulayan Sönmez, “Kapitalizme karşı mücadele ekoloji alanından da kurulmak zorunda. Ekolojik mücadele aynı zamanda antikapitalist bir mücadeledir. Sermaye bu alanlarda kendisini yeniden üretebiliyor. Bu anlayış karşısında biz de antikapitalist bir çizgide yaşam alanlarına sahip çıkan bir mücadele yürütüyoruz” ifadelerini kullandı.
KIZILDERE: KRİZİ HİSSEDİYORUZ
HDP Ekoloji Komisyonu üyesi Menekşe Kızıldere ise, iklim krizinin giderek etkisini arttırdığına dikkati çekerek, kuraklık ve sellerin bu etkinin sonucu olduğunu kaydetti. Ülkede mevsim kaymalarının artık kalıcı hale geldiğini belirten Kızıldere, “Bunu ürünlerin üretim zamanının değişmesinden de anlıyoruz. Karadeniz özelinde gerçekleşen sel felaketleri bunların dolaylı sonuçlarından biridir. Bu sadece iklim krizi meselesi de değil, bir yönetim meselesidir. Kimi projelerin yanı sıra, dolgular ile sahil hatlarının yükseltilmesiyle kentler bir çanak içinde bırakılıyor. Böyle bir yapılaşmaya giden anlayış iklim krizinin etkilerini daha da büyütüyor” dedi.
‘YAPILANLAR CİNAYETTİR’
ÇED raporu ve projeleri hazırlayanların da bu tehlikenin farkında olduklarını dile getiren Kızıldere, ancak sermayenin kar arzusunun bunu önemsiz kıldığını söyledi. Kızıldere, “Devlet idaresi sermayeye göre değil yurttaşın yararına göre kararlar vermeli. Kent ve su hakkı her şeyden önce gelir. Dünyanın hiçbir yerinde kent merkezinin çukurda bırakıldığı, sahil yolunun yükseltildiği projeler yapılamaz. Bu resmen taksirle cinayettir” diye belirtti.
Sermayenin yaşam hakkına karşı "topyekun bir işgal" içinde bulunduğunu vurgulayan Kızıldere, şunları söyledi: “Artvin’in yüzde 71’inin madenlerle ruhsatlanmasını başka türlü açıklayamayız. Bu tarım alanlarının yüzde 47’sinin maden şirketlerinin işgali altında olması demektir. Bu da çok ciddi politik bir baskı ve yıldırma demek. Tüm bunlara karşı iklim krizini hatırlatmak ve mücadeleden vazgeçmemek gerekir."
MA / Tolga Güney