İZMİR - Kış döneminde yeterli yağışın olmaması, yaz ayları için ciddi bir kuraklık tehlikesini gündeme getirirken, üreticiler kimi bölgelerde ürün deseninde değişikliğe gidiyor. TARIM-SEN yöneticisi Umut Kocagöz, ekolojiyi gözeten önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesini istedi.
Ekolojik talanın neden olduğu küresel ısınmanın en ciddi etkilerinden birisi de kuraklık olarak son yıllarda baş gösteriyor. Dünyanın büyük bir bölümünde etkisini gösteren kuraklık, ilerleyen yıllarda daha büyük gıda krizlerine neden olması beklenirken, Türkiye ve Kürdistan toprakları da bunların başında geliyor. Bölgelerde bulunan bütün illerde tarım toprakları, ormanlık ve sulak alanlar maden ve enerji şirketlerinin talanının yanı sıra bir bir imara açılıyor. Betonlaşan toprak ise doğanın dengesini bozarken ya hiç yağmur yağmıyor ya da ani yağmurlar büyük sellere neden oluyor.
KURAKLIK HANGİ İLLERİ VURACAK?
Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün (MGM) Aralık 2022-Şubat 2023 kuraklık haritasına göre, Türkiye'de son 22 yılın en kurak Ocak ayını yaşandı. Yağışlar normaline göre yüzde 52, geçen yıl Ocak ayı yağışlarına göre ise yüzde 62 azalma gösterdi. Yine haritada neredeyse tüm bölgeler çeşitli derecelerde kuraklık riski ile karşı karşıya olduğu görülüyor. Verilere göre; Erzincan, Yalova, İstanbul, Kocaeli, Bursa, Kütahya, Afyonkarahisar, Konya, Ankara, Karaman, Mersin, Osmaniye, Mersin, Bayburt, Agirî ve Mûş olağanüstü kuraklık tehlikesi altında. Haritada en dikkat çeken ise normal şartlarda bol yağış alan Karadeniz bölgesinde son altı ayda Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Gümüşhane ve Bayburt‘ta “şiddetli kuraklık”tan, “çok şiddetli kuraklık” düzeyine geçilmiş olması.
SULAK ALANLAR AZALIYOR
Yine ülkenin 2000 yılı öncesi yüzde 30 oranına varan yarı kurak iklimi, son 20 yılda yüzde 80'inde görülmeye başlandı. Tarımda vahşi sulamanın yanı sıra özellikle maden ve enerji sektöründe kullanılan yoğun miktarda su bu durumu ortaya çıkarırken Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün rasat ölçüm istasyonlarınca 1980, 2000 ve 2012 yıllarındaki ölçümlere göre; Türkiye'nin su miktarı ortalama 181,49 milyar metreküp olarak ölçüldü. Fakat 2022 sonunda ise toplam su varlığı 112 milyar metreküp olarak belirtiliyor. Son 10 yılda 70 milyar metreküp su varlığı azaldı.
HİDROLİK KURAKLIK
Bir diğer tehlike de hidrolojik kuraklık. Yani barajlarda, nehirlerde ve yer altı su seviyesinde düşüşlerin meydana gelmesi, akarsularda yıllık debi oynamalarının ortalamaların çok üstünde olmaması. Barajların doluluk oranının ortalaması yüzde 50'nin altında kalırken, özellikle Marmara ve İç Anadolu bölgesinde bu oran yüzde 20'ler düzeyinde. Uzmanlar Türkiye’nin 2025’te su talebinin mevcut tüketimin yüzde 183’ü kadar olacağını tahmin ederken, Uludağ, Trakya, İç Anadolu ve Batı Anadolu’da ciddi su sıkıntıları yaşanabileceğini kaydetti. Özellikle Trakya bölgesinde Şubat ayında 5,2 kg yağış düşerken, Meriç ve Tunca’da su seviyeleri kritik düzeyde seyrediyor.
YAĞIŞLARDA DENGESİZLİK
Tarım İşçileri Sendikası (TARIM SEN) Yönetim Kurulu Üyesi Umut Kocagöz, yaşanan kuraklığın boyutlarını ve etkilerini değerlendirdi. Kuraklığın yaşanan iklim krizinin yansıması olduğunu anımsatan Kocagöz, "Bir yandan da gezegendeki su varlıklarının azalmasıyla ortaya çıkan bir mesele. Belirli bölgelerde kuraklık yaşanırken başka bölgelerde düzensiz ve yoğun yağışlar yaşanıyor. Bu dönem özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde kuraklık dönem dönem yoğun olarak karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz dönemlerde 5-10 yıllık periyotlarda yaşanan kuraklık hadiseleri daha yakın periyotlarda yaşanmaya başlandı. Ara mevsimlerin ortadan kaybolması süreci ve tarım için önemli olan bahar yağışlarının kaybolması gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Çok yağış alan Karadeniz bölgesinde bile aynı durum var. Uzun bir kuraklık döneminden sonra sele neden olan yoğun yağışlar oluyor. Böyle bir dengesizlik oluşuyor. Kuraklığın en büyük göstergesi dengesizlik, yağış rejiminin bozulması" dedi.
ÜRÜN DESENİNDE DEĞİŞİKLİK
Zamanında yağmayan yağmur nedeniyle toprağın nem oranının azaldığını ifade eden Kocagöz, bunun sonucunda toprağın su tutma özelliğinin kaybolduğunu aktardı. Özellikle Ege bölgesinde bir kuraklıktan bahsedilebileceğini kaydeden Kocagöz, "Bundan kaynaklı Aydın ve Denizli’de valilikler sulama sistemlerinde kısıtlamaya gidildiğini açıkladı. Hangi ürün üretiliyorsa üretilsin yılda 2 defa su verilecek düzeye gitti. Bunun üreticiye yansıması ürün deseninde değişme ihtimali. Mesela Menemen’de yoğun pamuk üreten çiftçilerin buğdaya geçmeye çalıştığı görülüyor. Ya da ikinci ürün olarak silajlık mısır üreten çiftçilerin ayçiçeğine döndüğünü görüyoruz. Bunlar üretici cephesinde verim kaybına yol açıyor. Deneysel bir durum olarak da söylenebilir. Pamuk yerine buğday yapılıyor ama onunda yeterli yağış alıp almayacağı belirsiz" diye belirtti.
ÜRETİCİNİN TASFİYESİ
Ürün deseninde yaşanan değişimin maliyet nedeniyle küçük çiftçinin yapabileceği bir şey olmadığını dile getiren Kocagöz, küçük üreticinin bu yolla üretimden tasfiye edilmek istendiğini dile getirdi. Türkiye’nin uzun süredir sürdürdüğü tarım politikasının da buna hizmet ettiğini kaydeden Kocagöz, "İklime bağlı değişikliklerde bu süreci kat kat arttırıyor. Tarımda emeği geçen büyük çoğunluğun tarımdan kopması yeni bir işsiz kitlenin oluşması anlamına geliyor. Aynı zamanda tarım alanlarının da yapılaşmaya açılmasına da yol açıyor. Tarım alanlarını kaybettikçe başka sektörlerin sermaye birikim sürecine eklemleniyor" ifadelerini kullandı.
EKOLOJİK ÖNLEMLER
"Kuraklıkla mücadelede kısa vadede önlem almak mümkün değil" diyen Kocagöz, şunları söyledi: "Hava olaylarını, su varlıklarını gözeten hem de iktisadi krizi göz önüne alan önlemlerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunun hem merkezi olarak hem de havza bazında gerçekliğine uygun planlanmak ve hayata geçirmek lazım. Ekolojik olmak zorunda. Doğadaki dönüşümü izleyen, bu değişime adapte olmak zorunda. Sermaye birikiminin karını hedeflememek lazım. Su varlıklarını gözetmek, suyun az olduğu yerde ona göre bir sistem uygulanmalı. Mesela Büyük Menderes havzası kuraklığın yoğun yaşandığı bir yer. Aynı zamanda havza sanayi kuruluşları, jeotermal enerji santrallerinin kirlettiği bir bölge. Bunun gibi örneklerin karşısında ekolojik örnekler koymalıyız."
MA / Tolga Güney