MANİSA - AKP iktidarı döneminde yürütülen tarım politikaları nedeniyle çiftçi üretemez hale geldi. Çiftçi Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, "Bu seçimlerde tek adam rejimini sonlandırmak gerekiyor" dedi.
Çiftçiler, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'nü girdi maliyetlerinin yüksekliğinden kuraklığa, sözleşmeli tarımdan örgütsüzlüğe kadar birçok sorunla karşılıyor. Bu politikaları nedeniyle AKP'nin 22 yıllık iktidarı döneminde en çok zarar gören kesimlerinden birisi de çiftçiler oldu. İktidar bu süreçte uygulamaya koyduğu politikalar ve yasal değişikliklerle çiftçiyi üretemez hale getirdi. Girdi maliyetlerinin yüksekliği, üreticinin ürettiğinin karşılığını alamaması gibi nedenler tarım arazilerini ekilemez hale getirirken, konut inşaatı, organize sanayi bölgesi, maden ve enerji sektörlerinin talanına açıldı.
AKP'nin iktidar olduğu 2002’den bugüne, Türkiye tarımda net ihracatçı bir ülke konumundan net ithalatçı bir ülke konumuna gelirken, buğdaydan, mısıra, soyadan, tütüne, canlı hayvandan kırmızı ete, nohuttan mercimeğe kadar neredeyse her ürünü ithal edilir duruma geldi. Bazı ürünlerin ithalatında gümrük vergisi alınmazken, içerideki küçük üreticiye ise hiçbir destekte bulunulmadı. Aksine tohumdan gübreye kadar dışa bağımlı hale getirilen üretici, girdi maliyetleri nedeniyle üretimden koptu. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) verilerine göre; son 30 yılda 4,8 milyon hektarlık tarım alanı ekilemedi ve tarımdan koparıldı.
GÜBRE VE TOHUMDA DIŞA BAĞIMLILIK
AKP ilk olarak 2003 yılında özelleştirilmesinin önünü açtığı TEKEL’i tamamen tasfiye etti. 2004 yılında ise Üretici Birlikleri Yasası çıkarılarak birlik üyelerinin kolektif üretim yapması engellendi. Üretici birliklerini böylelikle dağıtan AKP, birlikleri işlevsiz hale getirerek, üreticiyi örgütsüzleştirdi. 2005 yılında gübre üretimi yapan kamu işletmelerinin özelleştirilmesi tamamlanarak, gübre fiyatları tamamıyla özel sektörün eline bırakıldı. 2006 yılında çıkarılan Tohumculuk Yasası ile birlikte yerli tohum yerine ithal tohumun kullanılmasını teşvik eden AKP, 2018 yılından itibaren ise bu tohumları kullanmayan çiftçilere verilen destekleri tamamen durdurdu.
KOOPERATİFLER İŞLEVSİL KILINDI
2012 yılında ise değiştirilen Büyükşehir Yasası ve 2014 yılında yürürlüğe giren Bütünşehir Yasası ile 16 bin köyün tüzel kişiliğini kaldıran AKP iktidarı, bu köylerin tüm mal varlıklarına da el koydu. Böylelikle mera, otlak ve yaylalarda talana açılırken, köylülerin hayvancılık yapması zorlaştırıldı. 2017 yılında ise Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (ÇAYKUR) Varlık Fonu’na devredildi, kurum bu tarihten sonra sürekli artan bir şekilde zarar etmeye başladı. Böylelikle Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (FİSKOBİRLİK) ve TARİŞ'in ardından bir üretici birliği daha dağıtılmış oldu. Devletin tarımdaki son işletmesi olan şeker fabrikalarını da 2018 yılında özelleştiren AKP çiftçiyi tamamıyla özel şirketlerin insafına bıraktı.
SÖZLEŞMELİ TARIM UYGULAMASI
Çiftçinin sorununa “Ananı da al git” diyen AKP, tarımda üreticiyi tamamen dışa bağımlı bir hale getirirken, bir yandan da çiftçileri kendi topraklarında işçi haline getirdi. Tütün ve pamuk gibi ürünlerde uygulanan kotalar bu ürünlerin birçok bölgede ekilmesini imkansızlaştırırken, çay ve fındık gibi ürünlerde de maliyetinin çok altında açıklanan taban fiyatlar, kota ve kontenjan uygulamaları üreticiyi serbest piyasanın insafına bıraktı. Yapılan bu uygulamalar sonucunda üretici günden güne borca batarken, gıda tekelleri zenginleşti. Üreticilerin borçları 2002 yılında 3 milyar 954 milyon dolarken, 2023 yılında 19 milyar 283 milyon dolara çıktı.
Son olarak 5 Nisan 2023'de Resmi Gazetede yayınlanan Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile birlikte ise AKP'li yıllarda hayata geçirilen sözleşmeli tarım uygulaması yasal hale geldi. Üreticiyi kendi toprağında üretemez hale getiren ve şirketlerin ücretli işçisi olmasının önünü açan yasayla birlikte küçük çiftçiler üretimden tamamen koparılmak isteniyor.
'ÜRETİM YAPMAKTA ZORLANIYORLAR'
Çiftçiler Sendikası (Çiftçi Sen) Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, AKP'li yıllarda çiftçinin yaşadığı sorunları değerlendirerek, çözüm önerilerini sundu. 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan liberal uygulamaların 2002 yılından itibaren hızlandığını söyleyen Erdem, bugün Türkiye'deki küçük çiftçilerin giderek topraklarını kaybederek, yeni işsizler, gıdaya muhtaç insanlar olarak kentlere göç etmek zorunda kaldığını vurguladı. Bu aşamaya gelişte bütün tarımsal yapının dağıtıldığını, kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirildiğini, tarım satış kooperatiflerinin işlevsizleştiğini söyleyen Erdem, “Çiftçilerin üretim yapması için onları destekleyen, girdi desteği sağlayan, düşük kredi veren bütün kurumlar yok edildi. Tohumculuk Yasası çıkarılarak, çiftçinin elindeki tohum alındı, sözleşmeli üretime zorlanarak kendi toprağında şirketlere üretim yapmaya bırakıldı. Giderek çiftçi nüfusu düştü ve küçük çiftçiler bugün üretmekte zorluk çekiyorlar" dedi.
NE EKİLECEĞİNE BAKANLIK KARAR VERECEK!
Tamda seçim döneminde çıkarılan yeni yasayla birlikte ise çiftçilerin kendi toprağına ne ekeceğine karar verme yetkisinin de bakanlığın eline verildiğini kaydeden Erdem, "Bu yasayla toprağını girdi maliyetleri yüzünden ekemeyen çiftçilere ceza verilecek. Bunu 2 sene üst üste tekrarlayanların toprakları bile ellerinden alınacak bir noktaya doğru gidiliyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de çiftçiler zor durumda. Bu da beraberinde gıda krizini getiriyor. Endüstriyel tarım pandemi, savaş gibi durumlar karşısında çaresizliğe düşüyor ve üretemiyor. Gıda fiyatları hızla artıyor ve gıda krizlerine neden oluyor" diye belirtti.
ÇİFTÇİNİN TOPRAKLA BAĞI KESİLİYOR
Çiftçinin devletle bağının kesilmesiyle başlayan sürecin çiftçinin çiftçiyle bağının kesilmesiyle sürdüğünü aktaran Erdem, şimdi ise çiftçinin toprakla olan bağının koparılmak istendiğinin altını çizdi. Çiftçinin gelinen aşamada geleneksel tarım bilgilerini unutma aşamasında olduğunu dile getiren Erdem, "Aynı zamanda hayvancılıkta benzer pozisyona girmiş durumda. Büyükşehir yasasıyla beraber köylerin tüzel kişilikleri kaldırılmış, meralar, otlaklar, yaylalar köylülerin ellerinden alınmış durumda ve inşaat, madencilik gibi sektörlere açılıyor. Bu pozisyonda hayvanlarda dışarıdan alınan girdilere bağlı kalıyor. Oysa çiftçilik böyle bir şey değil. Aslında tarımı yeniden doğal döngüsü olan bitkisel ve hayvansal üretimin beraber yapıldığı üretim tarzına döndürmek zorundayız. Tarım dediğimiz şey güneşten enerji elde etme faaliyetidir. Bugün ise güneşten enerji elde imkanı sunan bir tarımsal üretim değil petrolden enerji elde etme faaliyetine dönüşmüş halde" ifadelerini kullandı.
'TEK ADAM REJİMİ SONLANMALI'
FİSKOBİRLİK ve TARİŞ gibi yapıların işlevsizleşmesiyle de üreticinin yalnız bırakıldığını söyleyen Erdem, şöyle devam etti: "Bu liberal politikaları 2002 yılından itibaren büyük bir iştahla uygulayan ve küçük çiftçileri topraklarından uzaklaştırmaya çalışan tek adam rejimini sonlandırmak gerekiyor. Bu anlamda küçük çiftçilerde çok netler. Türkiye'de artık tek adam rejiminin bitmesinin yaşamsal bir önemi olduğunu biliyorlar. Biz seçimler sonrasında iktidara gelecek siyasi partiler için çiftçilerin taleplerini oluşturduk. 2006 yılında çıkan Tohumculuk Yasası'nın hemen kaldırılmasını talep ediyoruz. Tohumların özgür bırakılmasını istiyoruz. Bizi bu hale düşüren, gıdayı bir meta haline getiren, küresel şirketlerin ürün fiyatlarını belirlediği bir ortamı hazırlayan Dünya Ticaret Örgütü'nden çıkılmalıdır. DTÖ'den çıkılmadığı sürece Türkiye tarımı bu sorunları yaşayacaktır."
TÜM ENGELLER KALDIRILMALI
Kendi tohumları ile ekolojik köylü tarımı yapan çiftçilerin daha fazla desteklenerek özendirilmesi gerektiğini vurgulayan Erdem, "Büyükşehir ve Bütünşehir Yasası ile birlikte köylerin kaldırılan tüzel kişilikleri mal varlıklarıyla birlikte geri verilmelidir. Köylerdeki okullar, sağlık ocakları gibi kurumların kapatılarak köylerin boşaltılmasının önüne geçilmeli, köylüleri kendi topraklarında üretim yapacak programlar devreye sokulmalıdır. Esas olarak devletin ve yerel yönetimlerin, halkların kendi dışa sistemlerini kurma hakkı olan gıda egemenliğini inşa edebilmeleri için kendi kurumlarıyla bu sürece destek olması sağlanmalıdır. 2018 yılında bizimde üyesi olduğumuz üst örgüt La Viva Campesina'nın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na getirdiği ve burada onaylanan, köy ve kırsalda yaşayan halkların deklarasyonu Türkiye'de de uygulanmaya başlanmalıdır. En önemlisi de çiftçilerin örgütlenmesi önünde bulunan engellerin tümü kaldırılmalıdır" diye konuştu.
MA / Tolga Güney