İSTANBUL - Türkiye’de 450 milyar doların üzerinde bir dış borçlanmanın olduğunu söyleyen ekonomist İzzettin Önder, seçimin ikinci turunda iktidarın değişmemesi halinde faturanın halka kesileceği uyarısında bulundu.
Kurdistan ve Türkiye’de 14 Mayıs’ta gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekilli Seçimleri ikinci tura kalırken, hemen ardından bankalarda yaşanan kredi nakit krizi ve gündeme gelen zamlar bir kez daha gözleri ekonomiye çevirdi. Yaşananlar ise uluslararası piyasalarda Türkiye'ye ilişkin yakın gelecek endişelerini arttırdı. Seçimin ikinci tur tarihi olan 28 Mayıs’a doğru gidilirken, Euro 22,27 TL'ye, dolar ise 20,18 TL’ye yükselerek, tüm zamanların rekorunu kırdı.
Ekonomist İzzettin Önder, seçim sonrası oluşan ekonomik tabloya dair değerlendirmelerde bulundu.
İLK TUR NEDEN SONUÇSUZ KALDI?
14 Mayıs seçimlerine derin bir kriz ortamında gidildiğini ancak bu krize rağmen ilk turun iktidar aleyhine sonuçlanamamasının birçok nedeni olduğunu belirtti. Gelinen süreci İtalyan Marksist Filozof Antonio Gramsci’nin bir teziyle örneklendiren Önder, “Seçimlerden çıkan sonuç, Gramsci’nin ortaya koyduğu devletin ideolojik aygıtları ve baskı aygıtlarını birlikte kullanması teziyle açıklanabilir. Mevcut iktidar ideolojisini, din ve baskı araçlarıyla yayıyor. Baskı araçları parasal olarak da bir takım yardımlarla olabiliyor. Dolayısıyla halkımız bundan fiilen mağdur oldu ama değiştiremedi iktidarı. Çünkü manipüle edildi bunlarla. Bugün ki gidişatta toplumun fakirleşip yoksullaşması aslında topluma algılatılamadı. Evet, bugün en başta mutfak halkı mutsuz ediyor ama halk mutfak krizinde iktidarı değil, piyasayı sorumlu olarak görebiliyor. Halbuki burada bu piyasanın iktidarın yürüttüğü ekonomik politikalar ve aldığı kararların sonucu olduğunu bilmek lazım. Hükümetin seçim öncesi emekli aylığı ve asgari ücrete yaptığı zamları hatırlamak lazım. Buna iktisatta para yanılsaması denir. Yani o parayı aldığınızda, mutlak olarak iyileştiğinizi düşünürsünüz ancak fiyatlar daha yüksek seyretmeye başladığında, nispi olarak kötüye gidildiğini o an algılayamazsınız. İşte hükümet halka tam olarak bunu yaptı” diye belirtti.
BORCUN FATURASI HALKA KESİLECEK
İktidarın, seçim sürecinde buna benzer birçok günü birlik politikalar ürettiğini ve bu şekilde var olan krizi seçim sonrasına ertelemeye çalıştığını ifade eden Önder, bu politikaların sonucu olarak krizin daha da derinleşerek devam ettiğini söyledi. Hali hazırda Türkiye’de şuanda 450 milyar doların üzerinde bir dış borçlanmanın olduğu bilgisini paylaşan Önder, iktidarın değişmemesi durumunda ise bu dış borcun faturasının halka kesileceği uyarısında bulundu. Önder, şöyle devam etti: “Devletin sorumluluğunda olan bu borçta, Merkez Bankası’nın ve özel sektörün borcu olmak üzere toplamda 3 kalem borç var. Bunların ödemesinin yansıması halka olacak. Özel sektör bunu öderken fiyatlarını yükselteceği için bu bize yüksek fiyatlar olarak geri dönecek, devlet ödediğinde ise vergileri yükselteceği için bize vergi olarak geri dönecek ve tabi Merkez Bankası da bunu öderken bize faiz yükü olarak dönecektir.”
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN SIKINITILAR
İktidarın, toplumun reflekslerini çok iyi kavradığını ve bu nedenle seçimin ikinci tura kısa bir süre kalmasından dolayı döviz kurunu sabit tutmaya çalışacağını kaydeden Önder, bunun mutlak çözüm olamayacağını belirtti ve şunları ekledi: “İktidar birçok politikasını iki adım öne bir adım geriye mantığıyla yapmıştır ve yapmaya da devam ediyor. Muhtemelen dövizde de böyle yapacaktır ama bu fiyatların aniden değil yavaş yavaş yükselmesine yol açacaktır. Döviz bir araç, fiyat ise onun bir sonucudur ama asıl mesele Türkiye’nin borçluluk meselesidir. Mesele kamu ve özel ortaklığıyla yapılan ödeme taahhütlü işlerin ödeme planlarının devam ediyor olması ve tabi birde bunların hepsinin dövize bağlanmış olmasıdır. Döviz muhakkak yükselecektir, çünkü Türkiye aynı zamanda ilaç sıkıntısına da girdi. Bu gıda sıkıntısına da gireceğinin göstergesidir.”
‘TÜRKİYE HEPTEN ÇÖKER’
İlk turun hemen ardından bankalarda döviz alım limitinin düşürülmesi ve yine aynı şekilde Merkez Bankası’nın talimatıyla kredi kartlarındaki nakit avans çekiminin kısıtlanmasına değinen Önder, “Bu hamleler insanların dövize dönmemesi ve tüketimlerini kısması anlamına geliyor. Ancak bence bunda başarılı olamayacaklardır, çünkü kriz derinleştikçe ve paranın değeri düştükçe, o zaman insanların maaşı 50 lira ise gidip 50 liralık döviz almaya başlayacaktır. Peki bunu yasaklayabilirler mi? Eğer yasaklarlarsa, Türkiye hepten çöker. İktidar bu şekilde bir yasağa gitmemek için böylesi ıvır zıvır kararlar alıyor” değerlendirmesinde bulundu.
‘AKP PROJE PARTİSİ’
Önder, ülkede ekonomik ve sistemsel tüm krizlerin ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ ile doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi. AKP’nin bir proje partisi olduğunu ve ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin AKP iktidarının batı emperyalizmine hizmet etme gayesi ile “ithal” edildiğine işaret eden Önder, “AKP emperyalistlerin ‘2000 Programı’ çerçevesinde iktidara getirildi. Böylece Türkiye yabancı sermaye için özelleştirmenin yapılacağı bir alan haline getirildi. Hatta bu görev yapılsın diye 2005 yılında ilave, İMF’nin formel programında olmayan bedavadan para yardımı yapıldı. Bu yardım ise iktidarı tekrardan kazanması için yapıldı. O zaman bu iktidarın fonksiyonunu anlamamız lazım. Parlamenter sistemle iktidara gelip arada değişiklikler yaparak, sonunda başkanlık sistemine dönüştürdü. Çünkü başkanlık sisteminde emperyalist güçler Türkiye’de ki işlerini daha iyi görür ve bu şekilde de yalnızca bir insanla temas halinde olurlar. Örneğin Cumhurbaşkanı gidip ABD başkanı ile görüşme yapıyor. Orada protokol icabı dış işleri temsilcilerinin de olması lazım. Ama temsilciler orada yoksa o zaman ne konuşuldu orada? Meclis’in de bilmesi gerekirken, Meclis bilmiyor bunu” ifadelerini kullandı.
NE YAPILMALI?
Tüm bu politikalara karşı ne yapılması gerektiği sorusuna ise Önder, yurttaşların 28 Mayıs’ta iktidarın 20 yıllık politikalarını göz önünde bulundurup, buna karşı tepkisini sandığa yansıtması gerektiğini söyledi. Önder, şöyle devam etti: “Türkiye çevresel, emperyalist ekonominin etkisi veyahut sömürüsü altında yavaş yavaş eriyor ise bundan rahatsızlık duyulması lazım. O zamanda bu erime esnasında iktidarda olan ve bu eriyeme hizmet edip yön veren iktidara tepki koyarak gerekirse değiştirilmesi lazım. ‘Emperyalizmin Türkiye’ye sızmasının sebebi bugün ki başkanlık sistemidir’ demesi lazım. Dünya krizine müdahale edemeyeceğimize göre o zaman elimizde olan şey seçimlerdir ve bu hükümete müdahale etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla siz emperyalizme hizmet eden ve Türkiye’yi giderek yoksullaştıran bir ülke haline getiren ancak bunu halka parlak sözler ve ufak tefek vaatlerle yürüten bir iktidara mı destek vermek istersiniz, yoksa halkın yararına iş yapacağını söyleyip, ‘Makul bir parlamenter sisteme geçeceğiz ve bu baskılar ortadan kalkacak. Dolayısıyla emperyalizmin bu ülkedeki yap-işlet-devret modelleri ile devlet, özel sektör işbirliği mantığıyla yapılan işlere karşı çıkacağız’ diye belirten bir iktidara mı destek vermek istersiniz?”
MA / İbrahim Irmak