Aralık ayında yaşanan katliamlar Mamak’ta protesto edildi

img
ANKARA -  Aralık ayında gerçekleştirilen katliamları protesto eden Mamak Emek ve Demokrasi Güçleri, “Bu topraklarda direniş ne kadar köklü ise Türk ve Sünni-Müslüman olmayana düşmanlık da o denli derin ve yaygındır” dedi. 
 
Mamak Emek ve Demokrasi Güçleri, Aralık ayında yaşanan katliamları “Kanla yazılan tarih silinmez” sloganıyla gerçekleştirilen açıklamayla protesto etti. Tuzluçayır’da yapılan açıklamada, “Kanla yazılan tarih silinmez” pankartı taşınarak, “Maraş’ı unutma unutturma”, “Roboskî’yi unutma unutturma”, “Devletin Alevisi olmayacağız”, “Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük” ve “Bijî berxwedana gelê Kurd” sloganları atıldı.
 
Platform adına açıklamayı okuyan Kazım Coşkun, “Aralık ayı devlet eliyle Kürtlere, Alevilere, işçilere, emekçilere yapılan bu katliam saldırıları, hapishaneler boyutunda devrimcileri teslim almak için yapılan katliamlar ayıdır. Aynı zamanda bu katliamlara karşı tarihsel direnişlerin sergilendiği, devrimci iradenin teslim alınamadığı, Kürtlere diz çöktürülemediği, bir direngenlik ve mücadeleyle karşılık bulduğu bir aydır” dedi.
 
MEREŞ KATLİAMI 
 
Mereş Katliamı’nın 12 Eylül Askeri faşist darbesine giden dönemeç noktalarından biri olduğuna dikkati çeken Coşkun, “19-26 Aralık 1978 Maraş katliamıyla Alevi, Kürt ve sol-sosyalist katliamları serisine bir yenisi daha eklenmiş, 12 Eylül askeri darbesiyle halklarımız, devrimci-demokratlar, emekçi ve kadınlar için daha karanlık bir dönem başlatılmıştı. Maraş Katliamı Aleviler, devrimciler ve Kürtler açısından ne ilk, ne de son katliam değildir. Maraş kıyımının kayıpları sadece yitirilen canlarla sınırlı değildir. Bu vahşetin ardından, Maraş adeta Alevisiz ve Kürtsüz bir bölgeye çevrilmiştir ki en temel hedeflerden biri de böyle bir sonuca ulaşılmasıydı. Maraş katliamıyla canlarımız tarihsel yaşam alanlarından koparılarak yurt dışına ve metropollere göçertilmiş, toplumsal ve kültürel parçalanma yaratılmış olup hem inanç hem etnik olarak asimilasyona daha açık hale getirilmiş oldu. Devlet katliamı seyretmiş, katliamı yapanları cezasızlık politikasıyla ödüllendirmiştir” ifadelerini kullandı.
 
İMRALI VURGUSU
 
19 Aralık 2000 tarihinde “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında cezaevlerinde gerçekleştirilen katliamı hatırlatan Coşkun, “Dışarıda ise işçi ve emekçilere gözdağı verilmek istenmişti. Tutsaklar içerde hücrelere konulup sayısız yaptırıma maruz bırakılırken dışarı da örülen hücre duvarlarıyla işçiler, emekçiler korkuya hapsedilecekti. Dahası bu bir toplumsal projeydi. Toplumu hücrelerine kadar ayrıştırmanın, dayanışma ve örgütlü hareket etmenin kendisini hedefliyordu. 19 Aralık 2000’de hapishanelere yapılan bu kanlı katliam saldırıları ile devlet, siyasi tutsakları ve iradelerini teslim alamadı. O plan şimdi tecridin derinleştirilmesiyle sonuçlandırılmak isteniyor. İçerde ve dışarıda tecrit en katı biçimleriyle derinleştirilmek isteniyor. Bunun en somut simgesi İmralı’daki tecrit rejimidir. Tecridi birleşik mücadelemizle kıracağız” ifadelerini kulandı. 
 
‘EMRİ VERENLER ÖDÜLLENDİRİLDİ’
 
28 Aralık 2011 tarihinde gerçekleşen Roboskî Katliamı’nın ise Kürt düşmanlığını gözler önüne serdiğini belirten Coşkun, şöyle devam etti: “Açılan mahkemelerde de aynı tutum sergilendi. Emri verenler adeta aklandı, ödüllendirildi. Tüm bu gerçeklere karşı Kürt halkı aldığı tutumla teslim olmayacağını bir kez daha gösterdi. Diz çökmedi, baş eğmedi.”