WAN - Erkek-devlet şiddeti, kadın kırımı, idam ve cezalandırma politikalarının arttığı İran’da kadınların hiçbir dönem mücadeleden geri adım atmadığını belirten MeToo Hareketi kurucularından Şaqayiq Nowruzi, “Kadın hareketi akan bir nehirdir” dedi.
İran ve Rojhilat’ta, erkek-devlet şiddeti, baskı ve cezalandırma politikaları 2025 yılında çarpıcı boyutlara ulaştı. İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre, yılın ilk 11 ayında 60’tan fazla kadın idam edildi. Bu rakam ise son yılların en yüksek verileri olarak kayda geçti. Aynı dönemde yüzlerce kadın aktivist ve yurttaş tutuklandı, onlarca kadın hakkında “devlet güvenliğine karşı suçlar” gerekçesiyle ağır hapis cezaları verildi.
HENGAW VERİLERİ
Hengaw İnsan Hakları Örgütü İstatistik ve Belgeleme Merkezi'nin verilerine göre, İran'da 2025 yılının başından 25 Kasım’a kadar olan süreçte en az 176 kadın katledildi. Ancak gerçek sayının daha yüksek olabileceği belirtiliyor. Aynı verilere göre, 136 kadın tutuklandı, 45 kadın idam edildi ve iki kadın aktiviste ölüm cezası verildi. Mahkemeler 163 kadın aktiviste hapis ve kırbaç cezası verdi.
BM VERİLERİ
Birleşmiş Milletler’in (BM) 2024 verilerine göre, 900’den fazla kişi idam edilirken, bu kişiler arasında en az 31 kadın bulunuyordu. Bu da 2025 yılında genel olarak kadın idamlarında görülen artışı gösteriyor. Hak savunucuları, ülkede özellikle de büyük kentlerde kadınlara yönelik saldırı ve cinsel şiddet vakalarının artmasına rağmen bu suçların büyük bölümünün ya hiç soruşturulmadığını ya da cezasızlıkla sonuçlandığını belirtiyor. Resmi verilerin sınırlılığına karşın sahadan toplanan bilgilere göre ise, yıl boyunca en az 170’in üzerinde kadın katledildi, cinsel saldırı vakalarının büyük çoğunluğu yargıya yansımadı. Kadın hakları aktivistleri, bu tabloyu bireysel suçlardan ziyade, kadınların kamusal alandan dışlanmasını ve muhalefetin bastırılmasını hedefleyen sistematik bir baskı politikası olarak değerlendiriyor.
İran'daki MeToo Hareketi'nin kurucularından ve eski oyuncu Şaqayiq Nowruzi, ülkede kadınlara dönük politikalara ve mücadeleye dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.
VERİLER SAKLANILIYOR
İran İslam Cumhuriyeti’nin kadınlara dönük şiddet, taciz, tecavüz ve kadın katliamlarına ilişkin istatistikleri sistematik biçimde sakladığını belirten Şaqayiq Nowruzi, ülkede şiddetin gerçek boyutunun bilinmesinin fiilen imkansız hale getirildiğini söyledi. Şaqayiq Nowruzi, “Kadın cinayetleri, tecavüz, aile içi şiddet ve cinsel saldırıya ilişkin kesin veriler bulunmuyor. Bu tesadüf değil. İslam Cumhuriyeti’nde resmi veri toplama sistemleri, bu vakaların kayda geçirilmemesi yönünde bilinçli bir çaba içerisinde. Bu nedenle yalnızca kesin sayılara değil, artış oranlarına dair sağlıklı verilere ulaşmak da mümkün değil. Bu durum ise kadınlara yönelik şiddetin artıp artmadığına dair kesin bir yargıya varılmasını engelliyor" diye belirtti. Buna karşın son yıllarda kadınlara yönelik şiddet haberlerinin daha görünür hale gelmesinin önemli nedenleri olduğunu dile getiren Şaqayiq Nowruzi, özellikle feminist grupların ve alternatif Farsça medyanın rolüne dikkat çekti. Feminist ağların, kadın katliamları ve cinsel şiddet vakalarını kayda alarak arşivlediğini aktaran Şaqayiq Nowruzi, “Bu gruplar yalnızca medyaya destek vermiyor; aynı zamanda haberleri topluma ulaştıran dayanışma ağları kurarak, vakaların görünmez kılınmasını engelliyor” dedi.
Alternatif Farsça medyada kadın katliamları ve kadınlara yönelik şiddet haberlerinin geçmişe kıyasla daha doğru ve nitelikli biçimde ele alındığını belirten Şaqayiq Nowruzi, “Bu durum, kadınlara yönelik şiddetin arttığı algısını yaratıyor olabilir. Oysa asıl mesele, bu vakaların artık daha fazla görünür kılınmasıdır. Asıl sorun resmi kurumlara duyulan güvensizlik. Dolayısıyla bu kurumlar, yalnızca verileri yayımlamakla birlikte aynı zamanda kadınlara yönelik şiddetin pek çok biçimini tanımlıyor. Çünkü uluslararası düzeyde kabul edilen birçok şiddet tanımı İran’daki resmi kurumlar tarafından şiddet olarak dahi kabul edilmiyor. Bu vakalar ne kayda geçiriliyor ne de takip ediliyor. Kurumların kendi iç standartları bile başlı başına bir sorun” ifadelerini kullandı.
ASIL MESELE HUKUK
Cinsel şiddeti ortaya çıkaran ve yeniden üreten temel etkenin hukuk sistemi olduğuna dikkati çeken Şaqayiq Nowruzi, ülkedeki hukukun bu alandaki tüm kurumları işlevsiz hale getirdiğini söyledi. Polis, adli tıp ve yargı organlarının, tecavüze maruz kalanlara nasıl yaklaşması gerektiğine dair herhangi bir eğitim ya da açık protokolünün bulunmadığını söyleyen Şaqayiq Nowruzi, “En üst düzeyden en alt kademeye kadar kimse, cinsel şiddet mağduru bir kadınla nasıl muhatap olunacağını bilmiyor” dedi. İran yasalarının evrensel hukuk ve insan hakları tanımlarıyla hiçbir zaman uyumlu hale gelmediğini vurgulayan Şaqayiq Nowruzi, “İslam Cumhuriyeti, kadını tam bir insan, bağımsız ve reşit bir yurttaş olarak tanımıyor. İran hukukunda kadının hala birçok alanda erkeğin yarısı kadar hakka sahip. Bu yapı o kadar köklü ki İslam Cumhuriyeti bir gün kadın hakları alanında çağdaş dünyayla uyum sağlamak istese bile, mevcut şeri ve hukuki sistem içinde bunun nasıl mümkün olacağı belirsizdir” diye belirtti.
TECAVÜZÜN TANIMI
Tecavüzün İran hukukunda açık ve net biçimde tanımlanmadığının altını çizen Şaqayiq Nowruzi, bunun yerine “cebirle saldırı” tanımının olduğunu söyledi. Şaqayiq Nowruzi, idam cezasının da ciddi bir sorun olduğunu dile getirerek, ekledi: “Varsayalım ki suç ispatlandı. Uygulanacak ceza idam. Bu durum birçok kadının hukuki sürece hiç girmemesinin temel nedenlerinden biri. Bu ceza pratikte caydırıcı olmadığı gibi, mağdurları da adaletten uzaklaştırıyor.”
PEJMAN-C DOSYASI
Tecavüzle suçlanan Pejman-C dosyasını değerlendiren Şaqayiq Nowruzi, bu vakanın İran’daki erkek egemen ve mafyatik düzeni açık biçimde ortaya koyduğunu söyledi. Bir kadının, güçlü ve tanınmış bir erkeğe karşı hukuki yollara başvurarak şikayette bulunmasını “son derece cesur ve ilham verici” olarak nitelendiren Şaqayiq Nowruzi, "Buna karşın sinema ve spor alanındaki güçlü yapılar hızla harekete geçerek faili koruma altına alıyor. Bu yapılar cinsel şiddeti uygulayabiliyor, yargıdan kaçabiliyor, ekonomik şiddet ve mali suçlar işleyebiliyor ve çoğu zaman hiçbir şekilde hesap vermiyor. Genç bir kadına tecavüzle suçlanan Pejman-C hakkında Kanada hükümetinin hesap vermesini ve bu kişinin iadesini talep eden imza kampanyası başlatılması ardından onun Kanada’dan İran’a dönmesi meselesine gelince; bana göre bu tür suçlamalarla karşı karşıya olan kişiler ve diğer tecavüzcü erkekler için İran’dan daha güvenli bir yer yoktur. Dünyanın hiçbir noktası, İran kadar tecavüzle suçlanan erkekler için güvenli değildir. Bu nedenle onun geri dönüşünün kendi lehine yapılmış bilinçli bir tercih olduğu açıktır. Bugün gelinen noktada, bu davanın hangi aşamada olduğu ve nasıl bir sonuca varacağı dahi belirsizliğini korumaktadır. Bu nedenle asıl ciddi kaygı şudur; İran İslam Cumhuriyeti yargı sistemi bu dosya hakkında ne yapacaktır? Bu dava, yüzlerce kadın öğrenciye tecavüz etmekle suçlanan ve sonunda serbest bırakılan Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi Keyvan İmamverdi dosyasına benzer bir akıbet mi yaşayacaktır? Yoksa bu kez, en azından bir defaya mahsus olmak üzere İran yargı sisteminde bir kadının adalete ulaşabileceğine dair bir umut taşımak mümkün müdür?" diye sordu.
'KADIN HAREKETİ AKAN BİR NEHİR'
Jîna Emînî’nin katledilmesi ardından ülkede yükselen “Jin, jiyan, azadî Hareketi” sonrası kadın mücadelesinin durumuna dikkati çeken Şaqayiq Nowruzi, iddiaların aksine mücadelenin zayıflamadığını belirtti. İran’daki kadın hareketinin tarihsel sürekliliğine değinen Şaqayiq Nowruzi, şöyle devam etti: “Bu mücadele Jîna ile başlamadı ve onunla da bitmedi. Kadın hareketinin durumu, kadınların çabaları, ısrarlı takibi, cesareti ve son derece yüksek sabrı sayesinde süreklilik gösteren, ileriye dönük bir süreçtir. Bu durum yalnızca ‘Jin, Jiyan, azadî Hareketi’ sonrasıyla sınırlı değildir. İran’da Meşrutiyet döneminden çok önce kadınlar, bu yolu adım adım kat etmeye başlamış ve hiçbir zaman durmamıştır. Güçlü bir irade ve kararlılıkla bu yolu adım adım ilerlemiş; tüm sınırlamalara, yoksunluklara ve çelişkilere rağmen bu çatlakları gidermeye ve kırılgan dayanışma kaynaklarını yeniden inşa etmeye çalışmışlardır. Kadın hareketinin geri adım atıp atmadığı sorusuna verilecek yanıt nettir; Hayır. İran’daki kadın hareketi hiçbir zaman kısa sürede hedeflerine ulaşıp ardından mücadelesinden vazgeçen bir hareket olmamıştır. Kadın hareketi akan bir nehirdir. Kadın hareketinin hedefleri, toplum içindeki farklı taleplerin, özelliklerin ve ideallerin kesişen katmanlarından oluşan son derece karmaşık hedeflerdir. Bu hedefler, toplumun farklı katmanlarında farklı anlamlar taşımakta. Kadın hareketi içerisindeki çeşitli grupların öncelikleri de birbirinden ayrışmaktadır."
MA / Zeynep Durgut
