ANKARA - HDP Sözcüsü Ebru Günay, tecrit kırılmadan halkların nefes alamayacağını belirterek, İmralı tecridine karşı çözüm için 6 Şubat’ta “Çözüm için İmralı’ya yürüyoruz” şiarıyla gerçekleştirilecek yürüyüşe katılım çağrısı yaptı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Gündeminde Altılı Masa’nın 30 Ocak’ta açıkladığı “Ortak Politikalar Metni”, partinin 4-5 Şubat’ta İstanbul’da gerçekleştireceği Demokratik Cumhuriyet Konferansı, İmralı tecridi ve buna karşı “Çözüm için İmralı’ya yürüyoruz” şiarıyla 6 Şubat’ta başlatılacak yürüyüş olan Günay, “Türkiye derin krizlere, çözümsüzlüğe sürüklenirken, bir yandan da açık açık anayasa ihlal edilerek, her türlü gayrimeşru yol ve yöntemle seçim sürecine müdahale edilmeye başlandı” diyerek sözlerine başladı.
‘TÜRKİYE TARİHİNİN EN KRİTİK VİRAJINA GİRDİ’
Girilen seçim sürecine yönelik müdahalelerin başladığını dile getiren Günay, “Seçim sürecine müdahale yöntemlerin başında partimiz başta olmak üzere, Türkiye’de değişim gücü olan bütün sol sosyalist güçlere ve demokratik çevrelere yönelik saldırılar da büyüyor ve geliyor. Partimiz hakkında açılan kapatma davası, bu davaya iktidarın küçük ortağının savcı rolüyle müdahale etmesi, Anayasa Mahkemesi’nin bu baskılar sonucunda aldığı ibretlik kararları, bütün kamuoyu yakından takip ediyor. Mesele tek başına partimize yönelik saldırılar değil. Elbette iktidar bizi yaratmak istedikleri faşizmin önündeki tek engel olarak görüyor ve bu nedenle saldırıyor. Ama burada mesele Türkiye’nin demokrasisidir, iktidarın yaratmak istediği faşist rejimin inşa edilmesidir. Bu açıdan Türkiye artık çok temel bir yol ayrımındadır ve tarihinin en kritik virajına girmiştir” ifadelerini kullandı.
‘KOBANÊ DAVASI’NDA KUMPAS ÇÖKTÜ’
Faşizmin adım adım inşa edildiğini dile getiren ve buna Kobanê Davası’nı örnek gösteren Günay, “Aslında bu kumpas başından beri tel tel dökülmeye başladı, çöktü, kumpası kuranların ellerinde kaldı. Ama kumpasçılar hiçbir kural, hiçbir değer tanımadığı için kumpas içerisinde kumpas kurarak, yargılanan arkadaşlarımızın savunma haklarını gasp ederek, bu süreci seçim öncesinde tamamlamak istiyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel’in savunması dahi alınmadan, kumpas davası mütalaa için savcıya gönderildi. Önümüzdeki hafta 6-7-8 Şubat tarihlerinde savcı bu kumpas davasında mütalaasını açıklayacak” şeklinde konuştu.
MÜTALAA YERİNE İKTİDARIN TALİMATLARI
Günay, şunları söyledi: “Aslında mütalaa dediysek, gerçekten bir hukuki belgeden bahsetmiyoruz. Savcı yıllardır yapıldığı gibi iktidarın kumpas metnini ve iktidarın verdiği talimatları deklare edecek. Bu iş o kadar çığırından çıktı ki; bir yargılama yapıyormuş süsü vermekten de vazgeçtiler. Çok fazla hukuksuzluk gördük ama bu denli arsızca yapılan bir hukuksuzluğu görmedik. Savunmalarından korkularını anlıyoruz elbet. Her bir arkadaşımız her cümlesi ile Kürt düşmanlıklarını, suçlarını, kirliliklerini ifşa ediyor. Her duruşmada arkadaşlarımız hesap soruyor. Daha çok korkun! Çünkü kumpaslarınız çöküyor, kendinizi kurtaramayacaksınız ve yarattığınız çöküntünün, karanlığın altına kalacaksınız.”
‘ÇÖZÜM İÇİN İMRALI’YA YÜRÜYORUZ’
Colemêrg’in Gever ve Mêrdîn’in Qoser ilçesinde 6 Şubat’ta “Çözüm için İmralı’ya yürüyoruz” şiarıyla gerçekleştirilecek yürüyüşe değinen Günay, şöyle devam etti: “Elbette Türkiye’nin içerisindeki yönetememe krizinin esas nedenlerinin başında, iktidarın yürüttüğü tecrit ve savaş politikaları geliyor. Özellikle İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen tecrit, Kürt sorununa çözümsüzlükteki yaklaşım, Kürt sorununa yaklaşımın açık göstergesiyken, iktidarın bütün imkanlarıyla tecrit politikalarında ısrar etmesi, Sayın Öcalan’ın aile ve avukat görüşleri başta olmak üzere en temel hukuki haklarının dahi gasp edilmesi ve engellenmesi, artık iktidarın olmazsa olmazlarından ve daha önemlisi tecrit politikalarıyla artık ülkenin yönetildiğini hepimiz biliyoruz. İktidar tecrit politikalarıyla İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’dan başlayarak, tekçiliği, yok saymayı, inkarı ve görmezden gelmeyi, her yerde ülkenin her yerinde her karış toprağında, bütün muhaliflere, bütün Kürtlere yönelik gerçekleştiriyor. Bu nedenle bizler tecride karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı savunmaya ve savunmakta ısrarcı olmaya devam ediyoruz.
HER KOŞULDA İMRALI’YA YÜRÜYECEĞİZ
Bu anlamda parlamento grubumuz Adalet Bakanlığı önünde başladı ve daha sonra engellemelerle şimdi hala Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir Adalet Nöbeti’ni sürdürüyor. Bu nöbet bugün ikinci ayına girdi. Partimizin de aralarında bulunduğu birçok demokratik grup, ‘Çözüm için İmralı'ya yürüyoruz’ diyerek, 6 Şubat tarihinde Yüksekova ve Kızıltepe’den başlayacak şekilde iki koldan yürüyüşe başlayacağız. Bu yürüyüş kollarında yer alacak heyetlerle birlikte yürüyüş güzergahları boyunca halk toplantıları, paneller, buluşmalar, kitlesel açıklamalarla tecrit anlatılacak. Tecrit kırılmadan halkların nefes alamayacağı her alanda vurgulanacak. ‘Çözüm için İmralı’ya yürüyoruz’ diyeceğiz. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz; Sayın Öcalan bu ülkede çözümü temsil eden en önemli siyasi aktörlerden biri. Sayın Öcalan bu ülkede halklar lehine sonuçlar yaratan en önemli aktörlerden biridir. Bu nedenle çözümsüzlükte ısrar edenler, tecrit politikalarında ısrar ediyor; bu nedenle savaş politikalarında ısrar edenler, tecritte ısrar etmeye devam ediyor. Biz buna karşı her koşulda çözüm için İmralı'ya yürüyeceğimizi ve çözüm için mücadele edeceğimizi, buradan bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Bu konuda derdi ülkenin demokrasisi olan, gerçekten çözümün gelişmesini isteyen herkesi, bütün demokratik çevreleri 6 Şubat’ta başlattığımız yürüyüşe katılmaya buradan bir kez daha davet ediyorum. Bu yürüyüş çözüm içindir, ülkenin geleceği içindir, herkesi çözümde ve ülkenin geleceğinde söz kurmak üzere alanlara, yürüyüşümüze davet ediyoruz.”
‘ALTILI MASA KÖKLÜ ÇÖZÜMLERDEN UZAK’
Altılı Masa’nın 30 Ocak’ta açıkladığı ‘Ortak Politikalar Metni’ni eleştiren Günay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi bir yandan bu faşizmin adım adım nasıl inşa edildiğini nasıl Türkiye’nin uçuruma sürüklendiğini örnekleriyle yaşayıp buna karşı mücadeleyi yükseltirken, iktidar alternatifi olduğunu savunan güçler, suya sabuna dokunmadan Türkiye halklarından destek istiyor. Önümüzdeki tarihsel öneme sahip seçimlere ilişkin ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ adıyla seçim bildirgesini kamuoyuna sunan Millet İttifakının ya da 6’lı Masa toplumun ihtiyacı olan köklü değişimlere ve köklü çözümlere uzaktır. Söz konusu metinde 6 partinin mutabık kaldığı temel sorun alanlarına dair uzun bir vaat listesi sıralanmıştır. Bu metinde ağır ekonomik krize, adaletsizliği, hukuksuzluğu, kırıntısı bile bırakılmamış demokrasinin tesisine yani güncel, yakıcı birçok soruna dair kısmı çözüm önerileri vaat edilmektedir. Fakat hem izlenen siyasetten görüldüğü hem de metnin de açığa çıkardığı üzere bu vaatler köklü ve radikal bir değişimi değil, AKP’nin yarattığı tahribata ilişkin bir restorasyonu bile içermekten uzaktır.
ÜLKENİN KRONİK SORUN ALANLARINA DEĞİNİLMEDİ
Bu metinde ülkenin yüzyıllarını bulan ve en başat, en kronik sorun alanları olan Kürt sorunu, Alevilerin hak ve talepleri, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği, sıradan bir uluslararası sözleşme olmaktan çok öte kadınların yaşam hakkını savunan İstanbul Sözleşmesinin tekrar yürürlüğe alınması, cinsiyet kimliklerinin tanınması, doğa talanına karşı ciddi bir ekoloji perspektifi, ayrımcılık ve ötekileştirmeye karşı eşit ve demokratik bir toplum hedefi, birer toplama kaplarına dönüştürülmüş cezaevleri ve emek sömürüsünün sonlandırıp emeğin özgürleşmesi gibi birçok temel soruna ilişkin bırakalım gerçek bir çözüm perspektifi sunmayı bu sorunları anmaktan dahi imtina edilmiştir.
KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDEN DEMOKRASİDEN BAHSEDİLEMEZ
Özellikle Kürt sorunu gibi ülkenin en ağır sorunu olan ve çok ciddi hak ihlallerinin, çok ciddi insanlık suçlarının işlendiği bir alana dair söz kuramamak sadece Kürt Sorunu bağlamında, Kürt halkının demokratik hak ve talepleri bağlamında değil diğer sorunların çözümü konusunda da bir samimiyet testidir. Kürt sorunu her şeyden önce bir demokrasi sorunudur, demokrasinin anahtarı durumunda bir sorundur. Kürt sorunu çözülmeden ülkede asla gerçek bir demokrasiden bahsedilemeyeceği artık tüm toplumun kabul ettiği bir realitedir. Kürt sorununu güvenlik ve askeri alana yani baskı-şiddet denklemine sıkıştırmaya devam edip, yüzyıllık bir çözümsüzlük politikasında ısrarcı olmak, ülkenin eşit ve demokratik geleceğine dair bir çözüm, bir vaatte bulunamamak demektedir. Bugün hemen herkesi terörist ilan etmeye zemin sunan ve kaynağını Kürt sorununun çözümsüzlüğünden alan, toplumun başına bela edilen ve gelinen aşamada neredeyse herkesi ‘terörist’ ilan eden Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve onun yarattığı mağduriyetlere karşı çıkmadan hangi adalet ve özgürlük sorununda çözüm bulunabilir? ‘Terörle mücadele ediyoruz’ diyerek Türkiye’yi suç örgütlerinin, mafya ve çetelerin üssü haline getirenlere nasıl engel olunabilir?
KÜRTLERE YÖNELİK ÇÖZÜM ÖNERİSİ NEDİR?
Eşitlik, özgürlük, adalet talep eden milyonlarca Kürdün hak ve özgürlük taleplerine savaş, kayyım, operasyonla cevap veren AKP ve MHP’nin politikalarına karşı Millet İttifakının çözüm önerisi nedir? Eşit yurttaşlık talep eden, inançlarını özgürce yaşamak ve kimliklerinin tanınmasını isteyen milyonlarca Alevi’ye ne diyorsunuz? Anadilde eğitim, kültürel hakların tanınması ve anayasal güvenceye alınması konusunda halklara ne vaad ediyorsunuz? Ne yazık ki açıklanan metin bütün bu sorulara cevap vermekten uzaktır, hatta bu sorunları görmezden gelerek inkarcı zihniyetini de sürdürmektedir. Bu sorunları es geçen, görmezden gelen, ‘bunlar mayınlı alanlar şimdilik girmeyelim, iktidar olduktan sonra bakarız’ yaklaşımına bu toplum bir daha asla onay vermeyecektir. Bir kez daha belirtelim ki açıklanan metin, iktidarın çizdiği milliyetçi, inkarcı ve tekçi zihniyetin sınırlarından kopamamıştır. Bu haliyle restorasyon iddiasından bile uzaktır. Bu metin bir kez daha 3’üncü yol siyasetimizin ne kadar isabetli olduğunu, Türkiye toplumunun birbirini besleyen iki kutba mahkum edilmeyeceğini kanıtlamıştır.
ÜÇÜNCÜ YOL ETRAFINDA KENETLENME
Biz söz düzeyinde demokrasi değil radikal demokrasi istiyoruz, biz Türkiye halklarının bir daha asla yoksulluğa, savaşa, baskı ve zulme maruz kalmayacağı köklü dönüşüm istiyoruz. O yüzden Türkiye’nin bütün köklü sorunlarına en esaslı çözüm önerilerini sunuyoruz. Bunu gerçekleştirecek projelerimiz ve irademiz de tamdır. Gerçekten değişim isteyen, gerçekten özgürlük isteyen herkesi de Emek ve Özgürlük İttifakı ve 3’üncü Yol siyaseti etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz. Emek ve Özgürlük İttifakı ve HDP toplumun gerçek alternatifi olarak kararlılıkla yoluna devam etmektedir.”
CUMHURİYETİN DEMOKRASİYLE BULUŞMASI
Günay, 4-5 Şubat tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecek Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nın önemine değinerek, “Biz siyasetimizle, ittifaklarımızla sadece direnişi ve mücadeleyi büyütmekle kalmıyoruz, aynı zamanda geleceği de adım adım inşa ediyoruz. Bu amaçla ikinci yüzyılında Cumhuriyetin demokratikleşmesini geniş katılımlı bir konferansla tartışmaya açıyoruz. 4-5 Şubat tarihlerinde İstanbul’da Demokratik Cumhuriyet Konferansı düzenliyoruz. Bu konferansta Cumhuriyet’in yüzüncü yılı vesilesiyle ezilenler ve ötekiler olarak sözümüzü söyleyeceğiz. Nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizi, nasıl bir cumhuriyet talep ettiğimizi tartışmak istiyoruz. Çok sayıda aydın, yazar, akademisyen ve siyasetçi ile iki gün sürecek oturumlarda cumhuriyetin demokrasiyle buluşmasının yollarını hep birlikte arayacağız. Hem geçmiş yüzyılı hataları ve doğrularıyla birlikte değerlendireceğiz hem de yeni yüzyılda demokratik bir yeni anayasa, demokratik ulus, yerel demokrasi, demokratik bir ekonomi, kadın özgürleşmesi ve toplumsal cinsiyet gibi başlıklarla nasıl bir gelecek istediğimizi ele alacağız. Cumhuriyetin yüzüncü yılında gerçekleştireceğimiz bu konferansımızın tarihi önemde bir konferans olacağını düşünüyoruz. İzlemek isteyenler için youtube kanallarımızdan canlı yayınlar olacaktır” bilgilerini paylaştı.
KAMPANYA İRADE BEYANINA DÖNÜŞTÜ
HDP’nin Hazine yardımı yapılan hesaplarına bloke konulmasının ardından başlatılan “Hazinemiz halkımızdır” kampanyasına dair Günay, şunları söyledi: “Bu siyasetimiz halktan aldığı güç ve destekle yoluna devam ediyor. Bildiğiniz gibi iktidarın noteri işlevi gören yargı eliyle hukuksuzca ve hatta korsanca anayasal hakkımız olan hazine yardımımız bloke edildi. Bunun üzerine geçen hafta ‘Hazinemiz halkımızdır’ kampanyasını başlattık. Bir haftalık süreçte bir kez daha halkımızın kararlı tutumu bizim mücadele azmimizi güçlendirdi. Başlattığımız bu kampanya bir dayanışma kampanyasından çıkmış, halkımızın irade beyanına dönüşmüştür. İnanılmaz geri dönüşler alıyoruz. Harçlığını gönderen çocuklardan yevmiyesini gönderen inşaat işçilerine, ‘cebimdeki son param’ diyen öğrenciler, evinde yaptığı yemeği il ilçe binalarına gönderen annelere kadar bu irade beyanı devam ediyor. Hesaplarımıza sadece maddi yardımlar akmıyor aynı zamanda her biri dünyanın bütün hazinelerinden daha değerli mesajlar akıyor. Bunların bir kısmını Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan grup toplantımızda bunların bir kısmını paylaştı.
DÜNYANIN BÜTÜN HAZİNELERİNDEN DAHA ZENGİNİZ
Bakın daha dün E.A. isimli bir yurttaşımız partimize 200 lira yardım ettikten sonra, ‘7 kişiye bakan, yevmiye ile çalışan bir Kürt’ notu düşmüş. Yine aynı gün 17 yaşında çalışmak zorunda olan Doğan isimli bir yurttaşımız çalışarak 7 kişilik ailesini geçirmek zorunda kaldığı notuyla birlikte bağış kampanyamıza katılmış. ‘17 yaşında asgari ücretle 7 kişilik aileyi geçindirmek için çalışıyorum, henüz maaş alamadım cebimdeki son para da size helalı hoş olsun serkeftin’ notuyla birlikte cebindeki 59 lirayı kampanyamıza bağışlamış. Ve dekontuyla birlikte bize mail olarak göndermiş. Buna benzer binlerce gerçekten mesaj var, neler yok ki, ‘Öğlen yemeği paramı partime veriyorum’, ‘Aç kalsak da partimizi yalnız bırakmayız’, ‘İnşaatçıdan bu kadar’, ‘Son param’, ‘Ben TIR şoförüyüm çocuklarımın geleceği için’, ‘Kızımın harçlığını gönderiyorum’, ‘Yol paramdı helal hoş olsun’, ‘Hayvanlarım için ayırdığım saman parası’, ‘Erkek arkadaşımla çay içecektik partime feda olsun’ ve daha burada sayamayacağımız onlarca içten mesaj geliyor. Geçen gün genel merkezimizi bir vatandaş arıyor, ‘Ben daha önce bağış yaptım ama bugün yapamıyorum’ demiş bunun üzerine arkadaşlarımız ‘siz her gün bağış mı yapıyorsunuz’ diye sormuş. Yurttaşımız ‘Evet sigara satıyorum ve her gün kazandığım paranın bir kısmını size gönderiyorum’ demiş. Buna benzer binlerce örnek var işte bu irade bizi ayakta tutuyor, o yüzden dünyanın bütün hazinelerinden daha zenginiz, dünyanın bütün güçlerinden daha güçlüyüz. Bu örnekler karşısında duygulanmamak ve gururlanmamak mümkün değil. Bir kez daha bu mesajlarla halkımızın hazine olduğu bir kez daha belgelenmiş ve ispatlanmış oldu.”