Trump’ın gelişi Ortadoğu’daki gelişmeleri nasıl etkiler? 2025-01-26 09:03:49 İSTANBUL - Trump’ın yeniden başkanlığa oturmasının bölge siyasetine etkilerini değerlendiren gazeteci Aykan Sever, Trump'ın Ortadoğu’da İsrail üzerinden bir dizayn süreci yürüttüğünü vurgulayarak, bölgede çözümün Demokratik Kondefedaralizm fikriyatıyla geleceğini belirtti.    Donald Trump, 20 Ocak'ta yemin ettikten sonra ABD’nin 47’inci Başkanı olarak göreve başladı. Göreve başlarken ilk cümlesi “Amerika’nın altın çağı tam şu anda başlıyor” olan Trump, yayılmacı, cinsiyetçi ve savaş çağrısı olan bir konuşma yaptı. Konuşmasında Meksika Körfezi’nin adını “Amerika Körfezi” olarak değiştireceği, Panama Kanalı’nı geri alacağı, Amerika’nın resmi politikasında kadın ve erkek olmak üzere sadece iki cinsiyetin olduğu gibi söylemlerde bulundu. Trump başkan olmadan önce de Grönland Adası'nı Danimarka'dan satın almak istediği ve Kanada'yı eyaletlerinden birisi olarak gördüğü gibi konuşmalar da yapmıştı. Trump'ın yaptığı açıklamalar ve gelecek planları, anti demokratik ve göçmen karşıtı politikaların uygulamaya konacağını, savaş politikalarının tüm dünyayı saracağını gösteriyor.    Gazeteci Aykan Sever, Trump'ın yeniden göreve gelmesinin dünyaya ve Türkiye'ye olası etkilerini, Ortadoğu dengelerini nasıl etkileyeceğine dair değerlendirmelerde bulundu.   ‘SERMAYEDARLAR ABD YÖNETİMİNDE TEMSİL EDİLECEK’   Donald Trump’ın ikinci kez seçilmesinin ABD toplumunun gerçek tercihini yansıtmadığını kaydeden Sever, ABD'de başkanlık makamına aday olmanın ön koşulunun Amerika'yı öteden beri yöneten elitlerin içerisinde olmak gerektiğini söyledi. Sever, “Trump yönetimiyle birlikte özellikle sermayedarlar artık doğrudan ABD yönetiminde temsil ediliyor. Bunun en bariz örneği Elon Musk'tur. Elon Musk bürokrasi düzenleme konusunda bakanlığa benzer bir pozisyon elde etti ve Amerikan yönetiminde etkili isimlerden birisi haline geldi. Elon Musk ve Trump arasında bir mutabakatın temelinde de Çin'e karşı düşmanlık var. Ayrıca Trump'ın önümüzdeki dönem politikalarında kendi istekleri doğrultusunda bir politika görmeyi isteyeceklerdir” diye belirtti.   ‘TRUMP’LA BİRLİKTE NEOFAŞİZM TIRMANACAK’   Dünya devletlerinin, 3’ncü dünya savaşının seyrini yönlendirmek için kendi çıkarlarına göre siyaset değiştirdiklerini kaydeden Sever, “Amerika'da Trump’ın ikinci kez seçilmesiyle birlikte ABD’nin kendisini imparatorluk tarzında tanımlamaya çalıştığını görüyoruz. Trump'ın yemin töreninde Grönland ve Panama Kapısıyla ilgili açıklamalarının yanı sıra Kanada için 51. eyaletimiz demesi de bununla bağlantılıdır. 'Bütün dünya bizim olmalı ve dünyayı biz yönetmeliyiz' diye bakıyorlar. Bu aslında soğuk savaş döneminden çıkıldığını ve tamamen Amerikan kapitalizminin ve devlet yapısının yayılmaya çalıştığını gösteriyor. Tüm bunlar ABD devlet yapısını giderek daha faşizan bir yapıya dönüştürecek. Dünya kaynaklarının fiziki anlamda paylaşılması konusunda önümüzdeki dönemde Antartika ve Antartida’nın paylaşım alanları haline getirildiğini göreceğiz. Bu doğrultuda Amerikan yönetiminin Arjantin üzerinden Antartika’ya yönelik hazırlıkları var ve bu bölgeyi askerileştiriyor. Önümüzdeki süreçte belki Rusya’yla belli ölçülerde uzlaşmayı gündeme alabilirler. Ama Çin'le savaşı çok yönlü olarak yükseltecekler. Önümüzdeki dönem savaş Uzakdoğu'ya taşınabilir. Joe Biden yönetimi tam adı konulmasa da bir Uzakdoğu NATO'su oluşturdu. Yani orada oluşacak bir çatışmayı bütünlüklü bir stratejinin parçası olarak gündeme getirmek istiyorlar” ifadelerini kullandı.    NEOFAŞİZMİN GÖÇMEN POLİTİKASINA YANSIMASI   Trump'ın yemin töreninden hemen sonra, “Amerikan tarihindeki en büyük sınır dışı operasyonunu başlatacağız” sözlerine de değinen Sever şunları söyledi: “Bu neofaşizm dediğimiz anlayışın göçmen meselesine yansımasıdır. Göçmenlere yönelik bu politika insan hakları ve demokrasiye aykırıdır. Ama bu karar Trump'ın tek başına vereceği bir karar değil. Amerikan toplumunun aynı zamanda iş gücüne ihtiyacı var. Amerika’da olduğu söylenen 11 milyon kaçak göçmen, aynı zamanda Amerika'nın işgücü açığını kapatıyor. Trump iki gün önce buna dair adımlar atmaya başladı. Fakat göçmenleri sınır dışı etme konusunda çalışacak kurumlara para ayıramıyorlar. İki günde sınır dışı edilen kişi sayısı 500'ün altında. Buna dair Meksika'yla bir anlaşma yaptılar ve Meksika devleti sınır bölgesinde kamplar kurarak, sınır dışı edilen göçmenleri oralarda barındırıp kendi ülkelerine dönmelerini sağlayacak. Ama eğer 11 milyon civarında insanı sınır dışı ederlerse hem Amerika hem de Meksika ciddi problem yaşar. Bu hiç gerçekçi değil.”   ‘IMEC PROJESİ İÇİN İBRAHİMİ ANTLAŞMASI YENİLENEBİLİR’   Trump'ın olası Ortadoğu politikalarını da değerlendiren Sever, “Ortadoğu’da dizayn edilmek istenen süreç henüz sonuçlanmamış. Dolayısıyla orada güç olmak isteyen tüm devletler kendi çıkarları doğrultusunda bir politika üretiyor. Burada ABD’nin seçilmiş Dışişleri Bakanı Rubio'nun açıklamalarına bakıldığında, Eylül 2023'te düzenlenen G-20 liderler zirvesinde, Hindistan'dan Avrupa'ya kadar uzanacak Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru'nu (IMEC) İbrahim Anlaşmalarını yenileyerek bir eksen oluşturmaya çalışıyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan bunları fiilen bir araya getirerek. Yani bununla İsrail'in bir anlamda meşruiyeti de genişletmeye çalışılacak. Yine buna bağlantılı olarak ABD yönetimi, Kıbrıs'ı kendi askeri üstüne dönüştürmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.      ABD’NİN QSD İLE MÜTTEFİKLİĞİ    Trump'ın yönetime gelmesinin Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ile ittifakı da etkileyeceğini ama net değişiklikler olmayacağını kaydeden Sever, Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun HTŞ'ye güvenmediği ve QSD ile birlikte çalışmaya devam edecekleri yönünde açıklamalar yaptığını anımsattı. QSD ile müttefikliğin DAİŞ’e karşı mücadelenin ötesine geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu kaydeden Sever, "Trump yemin etmeden önce Erdoğan'a 'Mevcut anlaşmaları bozmak için fırsat olarak görme' dedi. Ondan sonra Türkiye F-16'larla saldırılarını arttırdı. ABD buna karşı somut bir tepki göstermedi, aksine seyrediyor. Kürtler şu ana kadar çok tutarlı bir politika izledi. Yani mümkün olduğu kadar geniş bir diplomasiyle kendi direnişlerini beslemeye ve güçlendirmeye çalışıyorlar. Türkiye ise bütün bu çekişmelerin içerisinde bir an önce Rojava'yı boğmak istiyor. Süreçten galip olarak çıkıp Ortadoğu’daki diğer güçlerin ortağı olmak istiyor” diye aktardı.   ORTADOĞU'DA ÇÖZÜM   Ortadoğu’daki savaş ve kaosun emperyalist ve sömürgeci politikalarla bitirilmesinin mümkün olmadığını kaydeden Sever, “Sömürgeci politikalar yerine Sayın Abdullah Öcalan'ın ifade ettiği demokratik konfederalizmin altını çizmek istiyorum. Yüzyıl önce Sykes-Picot Anlaşması ile Ortadoğu'yu dizayn ettiler. Ama bu herhangi bir problemi çözmedi. Bugünkü savaşların temelinde de bu yatıyor. Bu güçlerin hayalinde paylaşmak, birlikte bir yaşam yok. Ortadoğu'nun geleceği, ortaklaşan, insan haklarına saygılı, herkesin kendini ifade edebildiği bir tür demokratik yönetimden geçiyor. Böyle bir anlayışı hep beraber gündeme getirip ayağa kaldırabilirsek, ancak çözüm olabilir.  Bu nedenle şuan görebildiğimiz en iyi çözüm demokratik konfederalizmdir” dedi.   MA / Esra Solin Dal