Eren Keskin: Her şeyden önce hasta mahpuslar serbest bırakılmalı 2025-03-12 09:04:47 İSTANBUL -Demokratikleşmenin ilk adımı olarak TMK’nin kaldırılması gerektiğini belirten İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, cezaevlerinde 2 bine yakın hasta tutsak olduğunu hatırlatarak, “Her şeyden önce hasta mahpusların serbest bırakılması gerekiyor” dedi.  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nın yankıları sürerken, devletin umut hakkı başta olmak üzere Kürt sorununun çözümüne dair atması beklenen adımlar da tartışılan konuların başında geliyor. Devletin atması gereken adımları sorunun çözümünün sağlıklı ilerlemesinin koşulu olarak değerlendirilirken çeşitli kesimler de sürecin başarılı bir şekilde sonlanması için çeşitli talep ve önerilerini sunuyor. Devletin Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümünün reddederek, kullandığı şiddetin yol açtığı insan hakları ihlallerini raporlayan İnsan Hakları Derneği (İHD) de bu kesimlerin başında yer alıyor.    İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Kürt sorununun uzun yıllara yayılan çatışmalı süreçleri içinde bulunduran önemli bir sorun olduğunun altını çizerek, "Kürdistan'ın içinde bulunduğu dört ayrı devleti kapsayan parçalarda ve her parçasından sorunun kendisine ait olduğu büyük bir meseledir. Ama yaşadığımız coğrafyada özellikle 1984 yılından bu yana çok fazla canın kaybedildiği, faili meçhullerin yaşandığı ve köylerin yakıldığı büyük acıların yaşandığı bir süreçten geçtik. Maalesef ki bu süreçte tek bir kesimin acılarının görüldüğü, diğer kesiminin acılarının hiç görülmediği çok uzun acılı bir süreç oldu. Abdullah Öcalan'ın mektubu ve çağrısı, 'bu süreci bitirelim ve barışçıl bir çözüm konuşalım' anlamına geliyor. Bizler insan hakları savunucuları olarak her zaman barışçıl çözümü savunduk ve savunmaya devam ediyoruz" ifadelerini kullandı.    'BARIŞÇIL ÇÖZÜMÜN KONUŞULMASI GEREKEN BİR AŞAMA'   Abdullah Öcalan'ın PKK'ye yaptığı çağrının çok anlamlı olduğunu kaydeden Eren Keskin, "Geldiğimiz aşama, artık daha çok barışçıl çözümlerin konuşulması gerektiği bir aşamadır. Bu coğrafyanın gerçekten barışa ihtiyacı olduğunu sürekli dile getirdik" dedi.   Bu tür süreçlerin çoğu zaman ilk etaplarda anlaşılmaz olabildiğini de vurgulayan Eren Keskin, çatışma çözümü konusunda dünya örneklerini anımsattı. Eren Keskin, "O metinlerin gerisinde çok uzun süren görüşmeler olduğunu düşünüyorum. Bütün ulusal sorunların çözüm süreçlerine baktığımızda durum böyledir. Örneğin IRA yakın geçmişte silah bıraktı. O süreci incelediğimizde aslında bu sürecin ne kadar birbirine benzediğini de görürsünüz. Abdullah Öcalan büyük sorumluluk alarak PKK'ye kendini fesih edip, kongreye gitmesini istedi. Kandil'den de kongreyi toplamak için Abdullah Öcalan'ın fiziki varlığının gerektiği çağrısı yapıldı. Böyle bir çağrının yapılması bile hep beraber artık çözüm iradesini ortaya koyması demek oluyor. Biz insan hakları savunucularına düşen rol ve misyonda hem barışçıl bir çözümün gerektiği hem de demokratik bir toplumun inşası için çabalamak" diye konuştu.     SİYASİ MAPUSLARIN SERBEST BIRAKILMALI   Demokratik toplumun inşa edilmesinin ilk adımı olarak uluslararası sözleşmelere uygun davranmayı düzenleyen Anayasa'nın 90'ıncı maddesinin uygulanması gerektiğini ifade eden Eren Keskin, "Bu öncelikle ifade ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması demektir. Bunun da ilk şartı siyasi mahpusların serbest bırakılmasıdır. Yani, böyle bir demokratik toplum eğer yaratılma amacı güdülüyorsa burada yapılması gereken gerçekten bu adıma karşı, devletin bir adım atması ve konuşmamızın önündeki tüm engellerin kaldırılması gerekiyor. Bir kere demokratik toplum, ifade özgürlüğü olan toplumdur. Bizim ifade özgürlüğümüz yok. Biz daha ağzımızı açtığımız anda tutuklanıyoruz. Yani hemen silahlı örgüt üyesi olarak kabul ediliyoruz. Kendimizi ifade etmekte eşit hale gelmemiz gerekiyor" şeklinde konuştu.    Demokratikleşmenin diğer önemli bir adımı ise "Terörle Mücadele Kanunu'nun" (TMK) mutlaka kaldırılması gerektiğinin altını çizen Eren Keskin, şöyle devam etti: "Türk Ceza Kanunu'nda her şey yazılı. Bu yüzden TMK'ya ihtiyaç yok. Bunun dışında infaz eşitliğinin sağlanması gerekiyor. Çünkü Türkiye'nin infaz hukukunda adli mahpuslarla siyasi mahpuslar arasında büyük bir fark var. Adli mahpuslar aldıkları cezanın çok azını yatarak hemen cezaevinden çıkabiliyorlar. Ama siyasi mahpuslar aldıkları cezanın 4'te 3'ünü cezaevinde geçiriyorlar. Kaldı ki tahliye süreleri gelse bile yeni sistemde oluşturulan İdare Gözlem Kurulları nedeniyle infazları yakılarak, çıkmaları gereken süre çıkarılmıyorlar ve daha fazla cezaevinde bırakılıyorlar. Ama her şeyden önce hasta mahpusların serbest bırakılması gerekiyor. Şuan cezaevlerinde 2 bine yakın ağır hasta tutsak var."    İSTANBUL SÖZLEŞMESİ   Demokratikleşmenin en önemli ayağından birinin kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması olduğunu dile getiren Eren Keskin, "Kadına yönelik şiddetin bu kadar yoğun olduğu bir coğrafyada, İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesini doğru bulmuyoruz. Ayrıca, LGBT+'lara yönelik bu nefret söylemlerinin sona erdirilmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomisi de çok kötü durumda. Çünkü bütçenin çok büyük bir bölümünü savaşa harcıyor. Eğer böyle bir barışçıl çözüm geliştirilirse, bütçede daha başka kaynaklara aktarılacak. Bu nedenle ben bu çağrıyı en çok sahiplenmesi gereken kesimin özellikle sendikalar olduğunu düşünüyorum. Ama maalesef ki sendikalarda şu ana kadar yeterli bir sahip çıkış bu sürece görmüyor."    'TECRİT KALKMALI, UMUT HAKKI UYGULANMALI'   İmralı tecrit sisteminin hukukla izah edilmeyeceğinin altını çizen Eren Keskin, Abdullah Öcalan'la birlikte İmralı'da tutulan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş'ın beş yıldır aileleriyle dahi görüştürülmediğini vurguladı. Eren Keskin, şunları söyledi: "İmralı'da tutsak bulunanlar ne yapıyorlar da sürekli disiplin ceza veriliyor. Bu disiplin cezaları, sırf aile ve avukatları ile görüştürülmemeleri için veriliyor. Bir kere her şeyden önce tecridin ortadan kaldırılması gerekiliyor. Zaten umut hakkı kesinlikle artık konuşulması ve çözümlenmesi gereken bir mesele. Çünkü AİHM'in kararı var ve Türkiye bu sözleşmenin bir tarafı. O nedenle zaten barış süreci olmasaydı bile Türkiye artık umut hakkını konuşmak zorunda."   'HUKUKİ GÜVENCENİN SAĞLANMASI GEREİYOR'   İmralı Heyetinde yer alan ve bu süreçte çalışmalar yürüten herkes için yasal bir düzenlemenin yapılmasının elzem olduğunu da ekleyen Eren Keskin, 2013-2015 tarihleri arasındaki sürece atıfta bulunarak şunları kaydetti. "Geçen barış sürecinde çalışmalara katılan insanların hiçbir güvencesi olmadığı için 12-13 yıl sonra bu insanlar barış sürecindeki çalışmaları nedeniyle şu anda yargılanıyor. Bu süreçte de insanlar katkı sunuyor, söz kurmak istiyor, konuşuyor. Peki, bir yıl sonra devlet vazgeçerse hangi hukuk bizi koruyacak? Yani onun için bu barış süreçlerinin kendine özgü koruma mekanizmalarının da geliştirilmesi ve yeni hukuk güvencelerinin de sağlanması gerekiyor. Ama her şeyden önce yüksek sesle barış iradesinin tüm insan hakları örgütleri, sivil toplum örgütleri, hukuk örgütleri, siyasi partiler ve sendikalar tarafından yüksek sesle dile getirilmesi gerekiyor."    MA / Esra Solin Dal