Bakırhan: Kardeşlik hukuku Meclis’teki pratiklerle vücut bulacak 2025-05-25 10:10:52 AMED – Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “kardeşlik hukuku” mesajına dikkat çeken DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Kardeşlik hukuku Sayın Öcalan’ın dediği gibi eşitlik hukukudur. Demokratik bir zeminde eşitçe ortak yaşamdır” dedi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), "Demokratik Yerel Yönetimler Ara Dönem Toplantısı'nı, Çand Amed Kongre Merkezi’nde gerçekleştiriyor. "Demokratik yerel yönetimlerle demokratik topluma" şiarıyla gerçekleştirilen toplantıya, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, il ve ilçe belediye eşbaşkanları katıldı.   ‘SORUMLULUK DAHA DA ARTTI'   Saygı duruşuyla başlayan toplantıda ilk olarak konuşan Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Doğan Hatun, hem halka hizmet noktasında hem de barış noktasında umutlu olduklarını belirterek, “Bu umudu gönlümüzde büyütünce, başarıya ulaşacağımıza inanıyorum” dedi.   İki günlük toplantıda bir yılı değerlendireceklerini ve yerel yönetimleri güçlendirecek tartışmalar yürüteceklerini söyleyen Eşbaşkan Serra Bucak da, “Barışı konuştuğumuz demokratikleşmeyi, toplumsal barışı inşa etmeyi konuştuğumuz bu süreçte elbette yerelin üzerine düşen sorumluluğun daha da arttığı, bu sorumluluklarla yerellerin güçlendirilmesi, halkla daha fazla bir araya gelerek, toplumu inşanın öznesi haline getirmeyi önümüze koyduğumuz bir süreçteyiz. Yükümüz ağır ama bu eksende çalışmalarımızı daha da güçlendireceğimiz bir dönemin arifesindeyiz” diye belirtti.    Daha sonra Kürt siyasetinin yerel yönetimler deneyimleri ve mücadelesinin yer aldığı sinevizyon gösterimi yapıldı.    YAŞAMINI YİTİRENLER UNUTULMADI    Toplantı ardından Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan’ın konuşmasıyla sürdü. Yaşamını yitiren siyasetçileri anan Bakırhan, “Yokluklardan, zorluklardan, baskılardan çıkarak tam da Sırrı Süreyya Önder yoldaşımızın dediği gibi demokrasinin, yerel yönetimlerin romanını, şiirini pratiğiyle mücadelesiyle yaşatan sizler gibi yoldaşlara böylesine onurlu bir halka sahip olmak mutlulukların en büyüğüdür. Başarının en büyüğüdür” dedi.    Yaşamını yitiren İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, belediye başkanları Edip Solmaz, Nadir Temel, Terzi Fikri’yi anan Bakırhan, cezaevinde tutulan siyasi tutsakları da selamladı.   ‘HEGEMONİK GÜÇLER KRİZ İÇİNDE’   Küresel siyasetin ciddi bir kaos ve kriz içerisinde olduğunu dile getiren Bakırhan, “Hegemonik emperyalist güçler gerçekten tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar ciddi krizler yaşıyor. Bildik yöntemlerle bu krizleri açmaya çalışıyorlar. Yarattıkları tahribatları gidermek yerine, açlığı, yoksulluğu, barınma sorununu, haksız ve hukuksuzluğu gidermek yerine kaosu bildik yöntemlerle aşmaya çalışıyorlar. Dünyanın birçok yerinde çatışma ve savaşları hep birlikte takip ediyoruz. Çatışmalarla savaşlarla ömürlerini uzatarak sömürülerini devam ettiriyorlar. Emin olun tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar uluslararası sözleşmeler böylesine değersiz olmamıştı. Birer kağıt parçasına dönüştü uluslararası sözleşmeler. Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere uluslararası hukuk ve benzeri konularda söz söyleyen, barış sağlayan, geçmişte dikkate alınan kurumlar da artık çok dikkate alınmıyor, itibar edilmiyor. Dünyada demokrasi geriliyor, otoriter tekçi rejimler gittikçe güç kazanıyorlar. Bu güçleriyle de halkları, toplumlarım, bugün dünyanın birçok yerinde yaşanılan hak arayanları, direnenleri ezmeye, siyaset sahnesinden itmeye çalışıyorlar. Savaşlar dünyanın her yerinde olduğu gibi yanı başımızda Ortadoğu’da da yaşanılıyor. Dünya düzeninin böyle gitmeyeceği artık bir gerçek” ifadelerini kullandı.   ‘KÜRESEL BARIŞA İHTİYAÇ VAR’   Dünyanın çatışma ve savaşa değil küresel ve bölgesel bir barışa ihtiyacı olduğunun altını çizen Bakırhan, şöyle devam etti: “Küresel ve bölgesel bir barışa ihtiyaç var Ortadoğu’da olduğu gibi. Ülkelerin kendi içerisindeki çatışmalarda Suriye barışına, Irak barışına ihtiyacı var. Tabi ki Türkiye ve Kürtler de bundan azad değildir. Dünyada barış, bölgede barış, Türkiye’de de artık çatışmaların, şiddetin son bulduğu Türklerin ve Kürtlerin kendi toplumsal barışını sağladıkları bir Türkiye’yi biz de savunuyoruz. Dünyaya kafa yoran vicdanlı insanların önerdiği küresel barışın yerelde de sağlanması gerektiğini düşünürken bunun için mücadele eden büyük bedeller veren dünyanın en önemli siyasi geleneklerinden birisine sahip olduğumuzu belirtmek istiyorum.   TÜRK-KÜRT İLİŞKİLERİ   Türk-Kürt ilişkileri kadim bir geçmişe sahiptir. Tarihsel ilişkiler geçmişte çok badireler yaşadı ama tarihin en önemli kavşaklarında Türklerin ve Kürtlerin diğer halklar ve inançların ittifak yaptıkları birlikte davrandıkları dönemeçlerde de çok önemli bir barış zemini ve önemli kazanımlar ortaya çıkarmışlardır. Tarihi Kürt-Türk ilişkileri, belki geçmiş yüzyılda tahrip edildi, özünden uzaklaştırıldı, belki zayıflatıldı ama bunu yeniden güçlendirmek yeni bir zeminde demokratik bir şekilde bu ilişkilerin onarılmasını sağlamak hepimizin, Türkiye’de yaşayan bütün halkların çıkarınadır.   KARDEŞLİK HUKUKU EŞİTLİK HUKUKUDUR   Tam da bu nokta da Sayın Öcalan son görüşmesinde ‘kardeşlik hukuku ve yeni toplumsal sözleşme’ demişti. Bu iki kavram çatışmadan çıkışın birlikte yaşamın ahlaki politik temelin sağlam olmasını tarif ediyor. Kardeşlik hukuku Sayın Öcalan’ın dediği gibi eşitlik hukukudur. Demokratik bir zeminde eşitçe ortak yaşamdır. Yeni toplumsal sözleşme eşitlik ve kardeşlik hukukuna dayalı büyüyen güçlenen ve birlikte var olan güçlü bir Türkiye demektir. İşte yerel yönetimler tam da bu kardeşlik hukuku ve yeni toplumsal sözleşmenin merkezinde bulunuyor. Yereldeki her adım, yereldeki sistemin her uygulaması her yaklaşımı aslında Sayın Öcalan’ın dediği gibi yeni toplumsal sözleşmeye nasıl yaklaştığını önümüzdeki günlerde ortaya çıkaracaktır. Gerçek bir toplumsal uzlaşma Mardin’den başlar, iradesi gasp edilen Van’dan başlar. İradesi hapsedilen Colemêrg’ten başlar. Bunları beraber izleyip göreceğiz. Kürt-Türk ilişkileri gerçekten de bu yerel zeminden ortaya çıkacak ve büyüyecektir. Yerel zemin sistemin iktidarın bu meseleye ne kadar samimi yaklaştığının en önemli göstergelerinden biri olacaktır.   BARIŞ AYNI ZAMANDA HUKUKİDİR   Aslında Kürt meselesinin özü nedir biliyor musunuz? Kürt meselesinin özü yıllardır çeşitli vesilelerle tartıştığımız ama bir türlü karşılıklı bir mutabakatın oluşmaması ve bunun yazılı bir hukuksal metin haline getirilmemesidir. Evet, bazen çeşitli dönemlerde kardeşlikten, toplumsal sözleşmeden, geçmişten tarihi ortaklıklardan bahsediliyor. Ama bir mutabakata dökülmüyor. Bir hukuku yoktur. Bu nedenle devletin adım atması ve hukuki süreci işletmesi hayati önemdedir. TBMM’yi biz işaret ederken; TBMM bu hukuki sürecin ana adreslerden birisidir. Bu kardeşlik hukuku bu toplumsal sözleşme TBMM’de ortaya koyacağımız pratiklerde vücut bulacaktır. Niye Meclis? Çünkü barış ve çözüm sadece toplumsal değil aynı zamanda hukukidir. Hukuki zemini Meclis sağlayacaktır. Niye Meclis? Çünkü barış sadece iyi niyet beyanlarıyla değil yasalarla güvence altına alınırsa barış olur. Onun için Meclis diyoruz.”   KAYYIM ÇEKİLMELİ   Hala 10 belediyemize, toplamda 13 belediyeye kayyım atanmış. Hala belediye eşbaşkanlarımız tutuklu yargılanıyor. Üç dönemdir aynı şey uygulanıyor. Bu sistemin Kürde, demokrasiye bakışı yerelden anlaşılır derken, tam da bunu kastediyorum. Halkın iradesinin yok sayıldığı, hapsedildiği bir yerde Siirtliye kardeşlik hukukunu nasıl anlatacağız. Bu uygulamaları yapanlara soruyorum. Siirtli Koçerlere ‘yeni bir toplumsal sözleşme yapacağız, bunu da hukuki bir zeminde bir yasal zemine kavuşturacağız’ dediğimizde nasıl bize inanacak? Her gün belediyenin önünden geçtiği zaman dönüp baktığında nasıl inanacak? Dolayısıyla bu ülkeyi yönetenler yerele bakmalı, kardeşlik hukukunu yerelden yeşertmeleri gerekiyor. Bu vesileyle kayyımlar bir an önce geri çekilmelidir. O barış güvercini dediğiniz Ahmet Türk ve yönetimimiz tekrar Mardin’i yönetmelidir. Kayyım atadığınız belediyelerdeki kayyımları çekmeniz gerekiyor. Tutsak belediye eşbaşkanlarımızın, seçilmiş arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerekiyor.   YEREL DEMOKRASİ GÜÇLENDİRİLMELİ   Yerel yönetimler devletin demokratikleşmesi için bir ayna, bir köprü ve yol haritasıdır. Bu çağda bunu yapma yerine hala milyonlarca insanın yaşamını katı merkeziyetçi bir anlayışla yönetmeyi düşünmek, bunu teklif etmek böyle bir kanun üzerinde çalışmak çağdışıdır. Süren bu gerçekten halkların da büyük bir umutla bekledikleri bu süreci sabote etmektir. Biz yerel demokrasi derken katı merkeziyetçi bir anlayışın tekrar bu topraklardaki halklara giydirilmesini asla kabul etmeyiz. Merkezi sağlam tutmak istiyor olabilirler. Kimi kaygılarını da anlarız ama bu ülkenin güvenliği, geleceği düşünülüyorsa o zaman bunun tek güvencesi yerel demokrasidir. Yerelde demokrasinin güçlendirilmesidir.   MEDYA BARIŞI DİNAMİTLİYOR   Televizyon kanallarını, yorumları izlediğimizde bu ülkede gerçekten 100 yıllık bir meselenin çözülüyor olmasını çıkarabilir misiniz? Bu ülkede barış tartışılıyor. Son 50 yıllık çatışma ve şiddet ortamı ortadan kaldırılıyor diyebilecek tek bir kişi var mı? Dile dikkat edilmesi gerekiyor. Demokratik toplum ancak demokratik bir dil üzerinden inşa edilebilir. Barış süreci dille şekillendirilir. İktidarın medyasında kullanılan dil ve söylemler çok rahatsız edicidir. Eminim siz de rahatsız oluyorsunuz, size oy veren o onurlu vazgeçmeyen, 3 dönemdir kayyıma rağmen yanımızda duran halkımızda rahatsızdır. Bu dil toplumsal barışı dinamitliyor. Dolayısıyla en başta iktidarın ve ona yakın medya kuruluşlarının dil konusunda bir samimiyet ve ciddiyete davet ediyorum. Siz de izliyorsunuz karaktersiz, karakteri küçük kimi insanlar yüzeysel, düzeysiz, irite edici rahatsız edici bir dil kullanıyorlar. Bu dili reddediyoruz. Bu küçük karakterli insanlarla Türkiye’nin yüzyıllık toplumsal barışı konuşulup tartışılır mı? Neymiş siyasi tutsak demeyecekmişiz? Ne diyeceğiz, eşya adıyla çağrılır. Danışmana danışman diyoruz. Selahattin Demirtaş’a Figen Yüksekdağ’a da siyasi tutsak diyoruz. Sanki hukuk var, sanki insanlar düşüncelerinden, inançlarından dolayı içeride değil, sanki demokrasi var, siyasi tutsak demeyecekmişiz. Bir taraftan da haklı aslında siyasi rehine mi diyelim. Bu dilden biran önce vazgeçilmelidir.   KARDEŞLİK HUKUKU İÇİN ÇALIŞACAĞIZ   Barış yerelden kök salacak. Şimdiye kadar belediyeler olarak eksiği fazlasıyla demokrasi adına çok büyük şeyler yaptık. Bununla her birimiz gurur duyabiliriz. Bunca baskı ve zulüm altında yerel yönetimlerde dünya deneyimlerine, çok önemli deneyimler bırakmak gerçekten onur vericidir. Yeni bir döneme girdik bu yeni dönem eskisi gibi olmayacak. Yeni dönemde yeni bir dile ihtiyaç var. Daha kapsayıcı bir dil, bu mevcut sürece uygun daha kapsayıcı bir dil kullanacağız. Aynı zamanda da mevcudu aşan bir pratik ve yoğunluk içinde olacağız. Ama varsa halkın kafasındaki soru işaretlerini gidermek onları ikna etmek halkla bu süreç arasında köprü olma görevi sizlerindir. Çünkü sizler sadece belediye binalarına hapsolan değil, 7/24 halkın sorunlarını çözmeye çalışan yiğit, fedakar bu mücadelenin en temel dinamiklerindesiniz. Yeni dönemde eskiyi aşan bir pratik ortaya koymalıyız. Büyük barış için bu süreci başlatan en başta Sayın Öcalan için kardeşlik hukuku için gece gündüz demeden büyük bir çaba ve yoğunlaşma içerisinde olmalıyız. Sizler şuanda öncü rolü oynuyorsunuz. Bu öncülüğe uygun bir pratik duruş ve dil içerisinde olmanızı sizlerden rica ediyorum. Çözüm sürecinin geleceği yerel yönetimlerin geleceğine bilgisine ve iradesine bağlıdır. Bu iradeyi doğru bir şekilde kullanacağımıza Kürt coğrafyası başta olmak üzere bölgeye ve Türkiye’ye onurlu bir barış getireceğimize olan inançla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.”    Konuşmanın ardından toplantı basına kapalı devam etti.