Talana yasal kılıf: Süper İzin Yasası 2025-07-03 09:04:52 İZMİR - Meclis'te görüşülecek olan "Süper İzin Yasası"nın ekolojik talana yasal kılıf uydurma amacını taşıdığını söyleyen Polen Ekoloji Kolektifi Üyesi Derya Sever, buna karşı sosyalizm temelinde birleşik bir mücadele verilmesi gerektiğini söyledi.   Meclis Genel Kurulu'nda bu hafta hem "İklim Kanunu" hem de enerji ve maden alanlarına yönelik düzenlemeler içeren ve ekolojistler tarafından "Süper İzin Yasası" diye nitelenen torba yasa teklifi görüşülecek. İki yasayla da hem madencilik hem de enerji projelerinin önündeki bütün engeller kaldırılacak. Özellikle zeytinlik alanlarda sınırlı madencilik faaliyetlerine koşullu izin verilmesinin önü açılacak olan torba yasa ile birlikte ormanlar, meralar ve sulak alanlarda da daha kolay madencilik yapılabilecek.    Hem torba yasa hem de İklim Kanunu'nda maden ruhsatlarında yüzde 30 indirim sağlanarak, şirketler için daha az maliyet oluşturulurken, İklim Kanunu'nda çevreyi kirletmenin cezası ise para olacak. Ekolojistlerin "Paran kadar kirlet" mantığı ile çevrenin kirletilmesine yasal kılıf uydurulduğunu söylediği yasanın ilk 11 maddesi genel kurulda kabul edildi. AK Parti milletvekillerinin imzasını taşıyan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından desteklenen İklim Kanunun, 20 madde, 2 geçici madde ve 3 farklı kanunda değişiklik öngörürken, geriye kalan maddeler ise hafta içinde mecliste görüşülecek.    ŞİRKETLERE TEŞVİK   Yine torba yasada yüksek arz riski taşıyan, sanayi için hayati öneme sahip madenler 'kritik maden' kapsamına alınacak. Bu madenler, ilgili bakanlıkların görüşü alınarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından belirlenecek. Enerji projelerinde izin, ruhsat ve onay süreçleri sadeleşirken, bürokratik işlemler hızlandırılacak, rüzgar ve güneş enerjisi yatırımları için süreçler 48 aydan 18 aya indirilecek. Bu projelerde özel mülkiyete ait arazilerin kamulaştırılmasında Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na (EPDK) 2030’a kadar acele kamulaştırma yetkisi verilecek. Öte yandan bu projelerde kira ve irtifak bedellerinde yüzde 85’e kadar indirim uygulanacak. Söz konusu teşviklerin süresi de 5 yıl uzatılacak.        Polen Ekoloji Kolektifi Üyesi Derya Sever ile Meclis'te görüşülecek olan torba yasa ve İklim Kanunu'nu konuştuk.    TALANA YASAL KILIF   İki yasanın da ekolojik yıkımı ve sınıfsal ayrımı derinleştiren yasalar olduğunu vurgulayan Derya Sever, iktidarın ve devlet-sermaye işbirliğinin neoliberal politikaları derinleştirdiği ve yıkım politikalarını yasallaştırmaya çalıştığını kaydetti. Ekoloji mücadelesinin hukuksal dayanaklarından yoksun bırakılmak istendiğini söyleyen Derya Sever, "ÇED sürecinde, MAPEG'in maden arama ruhsat izinlerinde yapabildiğimiz yargısal durumlar, torba yasayla artık yok ediliyor. Maden ve enerji şirketlerine sonsuz bir yetki veriyor. Bu yasa sadece ormanları, zeytinlikleri, meraları, sulak alanları değil köylülerin ve maden emekçilerinin yaşamlarını, sınıfsal sorunlarını da derinleştirecek bir yasa. İklim Kanunu ise denildiği gibi iklim krizine karşı bir yasa değil, sermayedarlara daha çok kirletme hakkı veren bir yasa. Kanunda doğa ve halkın yaşamına değinilmemiş, sermaye ve ekonomik araçlara değinilmiş. AB'nin Yeşil Dönüşüm adı altında yaptığı yaptırım ve uygulamalara sermayedarların uyumunu sağlamak amaçlanıyor. Çünkü iklim krizine karşı Türkiye'nin verdiği sözlerin hiçbiri geçerli değil. Termik santrallerin kapatılmasına söz verilmiyor, madenciliğin önüne geçilmiyor. Türkiye'deki politikalar böyle devam ederse sıfır emisyon dedikleri hedefi değil de küresel ısınmanın hedeflenen 1,5 dereceden daha da öteye 4 dereceye kadar çıkabileceği varsayılıyor. Bu iki yasa da talanın yasallaştığı ve halklara dayatıldığı yasa dizisi" dedi.    'MALİYET HALKA YANSIYACAK'   İklim Kanunu'nda "Paran kadar kirlet, ne kadar kirletirsen o kadar para vereceksin" mantığının işletildiğini kaydeden Derya Sever, burada amacın iklim krizinin önüne geçmekten ziyade, ticaretin devam etmesinin olduğunu söyledi. Bu uygulamanın AB ülkelerinde de yapıldığını fakat denetiminin zor olduğunu belirten Derya Sever, "Para verecek şirket parayı yine halktan çıkaracak. Mesela bir enerji şirketi, verdiği cezanın maliyetini halka yansıtacak, elektrik fiyatlarını arttıracak. Sermayedarlar iklim krizine neden olan faaliyetlerine devam edecek, halklar iklim krizinin yükünü taşıyacak" diye belirtti.    'HALKIN GÖRÜŞÜ ALINMAYACAK'   İki yasayla birlikte halkın denetim ve söz söyleme hakkının tamamen elinden alındığını kaydeden Derya Sever, torba yasanın ise bugüne kadarki en talancı ve kapsamlı değişiklik olduğuna işaret etti. Şu an da prosedürden ibaret olan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerinin tamamen ortadan kalkacağını kaydeden Derya Sever, "ÇED süreçleri uzun zamandır şirketler lehine devam ediyor. Ancak yereller ve kurumlar için önemli bir hukuki süreç. Burada hukuksal olarak maden ve enerji projelerinin değerlendirmesi yapılıyor. Ancak getirilecek olan sistemde ÇED süreçlerine 3 aylık bir süre veriyor. Eğer 3 ayı geçerse, şirket lehinde karar verilecek. Bu aslında ÇED sürecini yok sayıyor, şekilsel bir süreç haline geliyor. İklim Kanunu'nda da geçen sürdürülebilir kaynaklar yüzde 65'e kadar çıkacak diyor. GES ve JES'ler ekolojik yapıyı yıkıma uğratabilecek sistemler. Buradaki asıl sorun enerjinin tekelleşmesi, özelleşmesi ve ihtiyaç fazlası enerji üretimi. Bunlarla beraber yerel halkın geçim kaynakları yok edilecek, ekolojik yaşama etkisi gözetilmeden kamulaştırma yetkisi veriliyor. Halkın ve kurumların görüşü alınmayacak" ifadelerini kullandı.    'SINIFSAL ÇELİŞKİLER BÜYÜYECEK'   Bu saldırıların emperyalist bir boyutunun da olduğunu vurgulayan Derya Sever, şöyle devam etti: "Torba yasaya göre 'kritik mineraller' için orman, sulak alan ya da köy olmasını gözetmeksizin EPDK'ya devrederek, kamulaştırma kararı alınacak. Bu mineraller 'yenilenebilir enerji', elektrikli araçların baterilerinde, nükleer enerji santrallerde kullanılan mineraller. Yine 4'üncü grup denilen, altın, bakır, gümüş, demir, çinko gibi madenler için de koşulsuz kamulaştırma yapılabiliyor. Köylünün elinde olan tarım arazisi ya da evleri maden sahası ilan edilerek, elinden alınabilecek. Yerlerinden edilen, geçim kaynakları elinden alınan kır emekçileri zorunlu olarak şirketlere mahkum olacak. Türkiye ve Kürdistan'ın tamamen maden sahası haline gelmesinden başka bir şey değil. Mülksüzleştirmeyle sınıfsal çelişkiler daha da büyüyecek. Burada doğayla kopuşta söz konusu. Bakmamız gereken diğer nokta şu an güvencesiz ve sefalet koşullarında çalışan maden işçileri. Ne kadar çok maden olursa işçilerin yaşam koşulları da kötüye gidecek, emeğin sömürüsü artacak."     BİRLEŞİK MÜCADELE   Bu saldırılara karşı kentten kırsala birleşik bir mücadele içinde olunması gerektiğini ifade eden Derya Sever, "Ekoloji ve sınıf mücadelesi birbirinden ayrı yürüyor. Ama bunlar birleşik ve bütüncül bir mücadele. Neoliberal sistem doğayı nasıl katlediyorsa işçinin de sağlığını, yaşamını yıkıma uğratıyor. Mesela Limak Akbelen'i yıkıma uğratırken, aynı zamanda işçiye hakkını vermiyor, onları da sömürüyor. Yine Akbelen'i katleden İÇTAŞ, İsrail'e lojistik yardım yapıyor. Bu mücadelelerin ana nedeni aynı, bizim de bir şekilde birleşmemiz ve ortak bir çözüm üretmemiz gerekiyor. Ekolojik devrimin olması için antifaşist, antiemperyalist bir çözüm olması lazım. O da sosyalizm mücadelesi üzerinden yürütülmeli. Türkiye ve Kürdistan'daki maden projelerinin içinde emperyal ve oligarşik yapıları da barındırıyor. Bunları analiz edip, halklarla birlikte örgütlenmemiz gerekiyor. Ekoloji mücadelesini antifaşist ve hakların özgürleşmesinde önemli bir eksen haline getirmeliyiz" diye konuştu.    MA / Tolga Güney