Sahte diploma skandalı: Baykara’nın projeleri ekolojik suç teşkil ediyor 2025-08-08 09:14:00   ANKARA - Sahte diploma skandalının liyakatsizlik zincirinin bir parçası olduğunu belirten ekolojistler, soruşturmada adı geçen Mehmet Baykara’nın baraj, inşaat ve altyapı projelerini “ekosömürgecilik” olarak nitelendirerek, ekolojik suç teşkil ettiğini söyledi.    Kamu kurumu yöneticileri adına e-imza oluşturarak sahte üniversite ve lise diplomaları ile sürücü belgeleri düzenlenmesiyle ilgili iki ayrı iddianame hazırlandı. 65 sanıklı iddianamede baraj, yol ve TOKİ ihaleleri alan Malamira İnşaat’ın sahibi Mehmet Baykara da yer alıyor. Baykara, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden sahte inşaat mühendisliği diploması almakla suçlanıyor.    Êlih’in Heskîf (Hasankeyf) ilçesini yok eden Ilısu Barajı, Şırnak Barajı, Uludere Barajı ve Kavşaktepe Barajı gibi önemli baraj projelerinde imzası bulunan Baykara’nın şirketi, ayrıca Ereğli-İvriz sulama sistemi, Eruh-Fındık yol inşaatı, Diyarbakır-Silvan şehir içi yolu, Diyarbakır-Siverek yolu, Ağrı-Patnos yolu ve Ağrı-Tutak yolu gibi büyük ölçekli altyapı projelerin de sahibi. Doğanın Çocukları üyesi ekolojistler İrem Serim ve Çağdaş Özbakır, Malamira İnşaat’ın ekokırıma yol açan projelerinin bölgede yaşayan insan ve hayvanları doğrudan etkilediğini, bitki örtüsünün sular altında bırakıldığını ve insanların göçe zorlandığını belirtti.   ‘KÜRT İLLERİNDE EKOSÖMÜRGECİLİK’   Malamira İnşaat’ın hayata geçirdiği projelerin doğaya ve topluma geri dönüşü olmayan zararlar verdiğini belirten İrem Serim, bu projelerin ekokırıma yol açtığına dikkat çekti. Ilısu Barajı gibi “mega” projelerle binlerce yıllık tarihin sular altında bırakıldığını hatırlatan İrem Serim, bu projelerin sadece fiziksel değil aynı zamanda kültürel bir yıkım yarattığını dile getirdi. Şırnak Barajı’nın vadileri yok ettiğini, Dicle Nehri’nin ekolojik dengesini bozduğunu ve yerel halkı göçe zorladığının altını çizen İrem Serim, aynı zamanda tarım arazilerini verimsizleştirdiğini ve su kaynaklarını kuruttuğunu söyledi. Özellikle Kürt kentlerinde yoğunlaşan baraj, maden ve enerji projelerinin doğayı bir yatırım aracı olarak gören “ekosömürgecilik” anlayışıyla sistematik bir yıkıma neden olduğunu vurgulayan İrem Serim, bu projelerin biyoçeşitliliği yok ettiğini ve bölgedeki halkın geçim kaynaklarını kaybetmesine yol açtığını belirtti. İçinde bulunulan dönemi “krizler çağı” olarak nitelendiren İrem Serim, sahte diploma skandalının liyakatsizlik ve ihmaller zincirinin bir parçası olduğunu, bu gibi büyük baraj projelerinin uzman olmayan kişilerce hazırlanmasının ekolojik yıkımı derinleştirdiğini ifade etti. Bu durumun ise üreticilerin yerinden edilmesine ve yaşam alanlarının hızla yok olmasına yol açtığının altını çizen İrem Serim, doğanın ve toplumun geleceğinin tehdit edildiğini belirtti.   ‘ÇED RAPORLARI BİLİMDEN YOKSUN’   Rant odaklı Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarının bilim ve etikten yoksun olduğunu söyleyen İrem Serim, madencilik ile inşaat projelerinin orman ve zeytinlik gibi alanlarda geri dönüşü olmayan tahribata yol açtığını vurguladı. Yerel direniş ve davaların, yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen doğadaki zararları telafi edemediğini ifade eden İrem Serim, bu projelerin ekosistemi kalıcı olarak bozduğunu kaydederek, ekledi: “Orman veya zeytinlik gibi alanlarda madencilik ya da inşaat için yapılan kazılar ekosistemi geri dönüşsüz şekilde bozuyor. Maden sahalarında kullanılan kimyasalların toprağa, suya ve havaya karışması uzun vadeli etkiler yaratıyor ve ekosistemin kendini toparlama kapasitesi düşüyor. Bilim ve etik gözetilmeden yapılan projelerin sonuçları da benzer şekilde geri alınmayacak derecelerde doğayı etkiliyor.”   ‘EKOLOJİK SUÇ’   Ekoloji alanında yetkin olmayan kişilerin karar verici olmasının ekolojik suç teşkil ettiğini söyleyen Çağdaş Özbakır da, bilim dışı yaklaşımların çevresel krizleri derinleştirdiğini belirtti. Sahte diploma skandalının liyakatsizlik zincirinin bir parçası olduğuna dikkat çeken Özbakır, bilirkişi raporlarının sermaye çıkarlarına hizmet edecek şekilde bilimden uzaklaştığını ifade etti. Liyakatsiz atamaların ve denetimsiz projelerin, emeği ve bilgiyi değersizleştiren bir sistemin ürünü olduğunu vurgulayan Özbakır, milyon dolarlık projelerde uzman olmayan kişilerin yerel halkın ve yaşam alanlarının kaderini belirlediğini, bu durumun da doğayı metalaştıran kar odaklı kalkınma anlayışının bir sonucu olduğunu söyledi. Ekolojik suçların tüm canlıları etkilediğini ancak en çok yerel halk ve hayvanlara zarar verdiğini dile getiren Özbakır, köylülerin geçim kaynaklarının yok edildiğini, su ve gıdanın zehirlendiğini, halkın göçe zorlanarak ucuz işgücüne dönüştüğünü belirtti. Hayvanların yaşam alanlarını kaybettiğini, ekolojik dengenin bozulduğunu belirten Özbakır, bu sürecin sosyal adalet ve hayvan hakları ihlallerine yol açtığını, sorunun ise sadece bireysel suçlarla değil, halkın değil sermayenin çıkarlarını önceleyen politik tercihlerle şekillenen çürümüş bir sistemden kaynaklandığını vurguladı.   ‘KAPİTALİST MODERNİTE KRİZLERİ DERİNLEŞTİRİYOR’   Kapitalizmin gelir eşitsizliğini artırarak liyakatsizlik ve sahteciliğe zemin hazırladığını ve bilginin sadece sermaye çıkarlarına hizmet edecek şekilde kısıtlanmasının objektifliği zedelediğini dile getiren Özbakır, bu durumun uzman olmayan kişilerin doğa ve halkın yaşamı üzerinde karar verici konuma gelmesine yol açtığını söyledi. Emeğin ve bilginin değersizleştirildiğini vurgulayan Özbakır, şöyle devam etti: “Kapitalizmin doğayı, bilgiyi ve emeği alınıp satılabilir bir hale getirmesine karşı her yönden mücadele edilmedikçe bu ekolojik yıkım hızla geri dönülemez noktaya doğru gitmeye devam edecek. Bu sahtecilik olaylarının bize gösterdiği şey krizlerin iç içe geçmişliği. Kapitalist Modernite’nin rolü bu krizleri birbirine bağlayarak derinleştirmek diyebiliriz. Bu sebeple iklim krizini durdurmak için mücadele vermek istiyorsak tüm adaletsizliklere karşı her alanda bütünlüklü bir mücadele vermeliyiz.”    MA / Ömer Güngör