Kürt dil çalıştayı katılımcıları: Kürtçeye statü barışın temel koşuludur 2025-10-16 10:08:28 WAN- “Kürt Dil Mücadelesi İçin Strateji ve Politikalar” çalıştayına katılanlar, inkar ve asimilasyon politikalarına dikkat çekerek, Kürtçenin statüsünün tanınmasının barışın temel koşulları arasında olduğunu vurguladı.  Kürt Dil Kurumları ile Demokratik Kurumlar Platformu’nun (DEKUP) öncülüğünde Wan’da düzenlenen “Kürt Dil Mücadelesi İçin Strateji ve Politikalar” başlıklı çalıştayın birinci gününde Kürtçeye yönelik baskı ve yasaklara karşı ortak mücadele vurgusu yapıldı. Çalıştaya katılan Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinen Azad –TJA) aktivistleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yöneticileri, din alimleri ve Barış Anneleri, Kürtçenin resmi dil olması ve anayasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini belirtti.   KÜRTÇEYE STATÜ TALEBİ    TJA’lı Zozan İnan, Kürt diline ve kimliğine yönelik asimilasyon politikalarının Lozan Antlaşması’ndan bu yana sürdüğünü hatırlatarak, “Egemen güçler bir halkı yok etmek istediklerinde, önce kültürünü ve dilini hedef alırlar. Kürtçe, Ortadoğu dilleri arasında en fazla saldırıya uğrayan dildir. Bu saldırılar okullardan fabrikalara, hatta evlerimizin içine kadar uzandı. Biz Kürt kadın hareketi olarak, Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla bu mücadeleyi ortak bir şekilde sürdürüyoruz. Nerede yaşarsak yaşayalım, kendi dilimizle yaşamalıyız. Kürt halkının statüsü tanınmalı, Kürtçe resmi dil olmalıdır. Bu aynı zamanda barışın da temel koşuludur. Şu anda ulusal bir inkâr söz konusu. Barıştan söz edenler bir süreç başlatıyorlar ama Kürtçeyi yok sayıyorlarsa bu süreç ilerlemez ve Kürt halkının inancı da kırılır" dedi.    'HUKUKİ MEKANİZMALAR OLUŞTURULMALI'   Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Parti Meclis Üyesi Avukat Gülşen Demir ise bu çalıştay ile birlikte Wan’da önemli bir örgütlenmenin başladığını belirterek, “En temel talebimiz Kürtçenin resmi dil olmasıdır. Gençlerimizin Kürtçe konuşması, düşünmesi ve yazması gerekir. 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın demokratik ve barışçıl toplum çağrısı kadınların bu sürece öncülük etmesi gerektiğini vurguladı. Kadınlar dilimizi koruma mücadelesinde öncü olmalıdır. Kürtçenin resmi dil olması ve çocuklarımızın anadiliyle eğitim alması için hukuki mekanizmalar oluşturmalıyız. Bunun altyapısını dünya örneklerinden öğrenerek Türkiye yasalarının değişmesini sağlamalıyız. Kürtçe annemizin sütü kadar helaldir ve bu bilinçle mücadelemizi büyütmeliyiz” diye konuştu.   ‘DİL HALKIN VARLIĞIDIR’   Din alimlerinden Mela Hefit Keskin ise Kürtçenin sadece bir dil değil, kimlik ve varoluş meselesi olduğunu dile getirdi. Mela Keskin, bir halkın diliyle var olduğunu belirterek, “Bizim de kendi dilimizle eğitim alma hakkımız var. Dil yoksa biz de yokuz. Binlerce yıldır bu dili konuşuyoruz ve bu dil bize Allah tarafından verilmiştir. Dil olmasaydı halklar arasındaki farkı bilemezdik. Eğer Müslümansak İslam’a göre hareket etmeliyiz. Dilimizi korumamak bizim eksikliğimizdir. Dilsiz yaşam olmaz. Eğer eğitim anadilde değilse, Kürdistan olsa bile biz istemeyiz. Kürtçe eğitim dili olmalıdır. Demokratik ve barışçıl toplum sürecinde tüm Kürtler birbirine destek olmalı, dilimizi terk etmemeliyiz. Araplar, Farslar ve Türkler de artık dilimizi kabul etmelidir. Hz. Nuh’tan beri bu dili konuşuyoruz. Camilerde kendi dilimizle dinimizi anlatmak istiyoruz. Bir halkın dinini ona başka bir dilden anlatıyorsun bu o halka yapılmış en büyük hakarettir. Dilimizin yasaklanması ayıp ve utançtır. Kendi dilimizle eğitim almak hakkımızdır” dedi.   'TÜRKÇE ÖĞRETMEK ÖVÜNÇ KAYNAĞI DEĞİL'   Barış Anneleri Meclisi üyesi Medine Kıyak ise kendi dilleriyle özgürce yaşamak istediklerini belirterek, “Yeni nesil asimilasyon politikalarının kurbanı olmamalı. Annelerimiz ve çocuklarımız Kürtçe konuşmalı. Çocuklara Türkçe öğretmek övünç kaynağı olmamalı, çocukların eğitim başlangıcı anadiliyle olmalı. Başka dille konuşmaya izin vermemeliyiz. Kürtçe eğitim dili olana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.   MA / Zeynep Durgut