İZMİR – ÖHD, İHD, ÇHD ve Adalet İçin Hukukçular Grubu, İzmir Adliyesi'nde "Burada adalet yok" pankartıyla adli yıl açılışını yaptı.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubeleri ile Adalet için Hukukçular İzmir Grubu, yeni adli yıla ilişkin "Herkesi için adil bir yıl istiyoruz" talebiyle İzmir Adliyesi C Blok önünde basın açıklaması düzenledi. "Burada adalet yok" pankartı açılan açıklamaya çok sayıda hukukçu katıldı.
Kurumlar adına konuşan ÇHD Üyesi Leyla Bilgen, 1 Eylül itibariyle açılan yeni adli yılda yapılan konuşmaların hamasetten öte olmadığını vurguladı. Türkiye’de yargı mensupları eliyle düzeltilebilecek bir yargı sistemi olmadığına dikkati çeken Bilgen, "Nazi dönemi yargılamaları artık ülkenin 'olağan durumu' haline getirilmiştir. Faşist baskı kendini hukuk eliyle her gün yeniden üretme telaşındadır. Kürtler ve sosyalistler üzerinde bu faşist makina en acımasız şekilde kullanılırken; sıradan bir deprem dosyasında da aynı uygulama yandaşlar lehine işletilmektedir. Avukat yargılamaları, Kobanê Kumpas davası, Gezi davası, Şenyaşar ailesi davası, Tahir Elçi davası, Çorlu Tren Katliamı davası aklımıza ilk elden gelenlerdendir" ifadelerini kullandı.
İMRALI TECRİDİ
Çürüme ve yolsuzluğun yerleştiği adliyede burjuva hukukun en temel ilkelerinin bile ihlal edildiğini belirten Bilgen, AİHM kararlarının ihlal edildiğini, azami süreyi aşan tutukluluk sürelerinin rutin hale geldiğini, cezalarını infaz eden kişilerin infazları yakılarak tahliye edilmediğini aktardı. İmralı Cezaevi'nde uygulanan tecridin ise 24 yılını geride bıraktığını kaydeden Bilgen, "Bu 24 yıl boyunca insan yaşamına aykırı bir sistem inşa edilmiştir. Tecrit sisteminin yanında avukat ve aile görüşünün engellenmesi ile yaklaşık 3 yıldır mutlak iletişimsizlik hali devam etmektedir. Hukukla izah edilemeyen, dünyada benzerine rastlanmamış bir uygulamadır. Hapishaneler yaşlı ve hasta tutsaklarla dolduruluyor, S, R ve Y tipi tecridi büyüten hapishaneler ile işkence rutin hal getirilmeye çalışılıyor. Muhalif her ses bir soruşturma ve tutuklama tehdidiyle karşılaşıyor. İşçilerin, emekçilerin haklarına ulaşmaları yüksek yargılama giderleri ve uzun yargılama süreleriyle imkansız hale getiriliyor" diye konuştu.
'TEK ÇÖZÜM ÖRGÜTLENME'
Avukatlık mesleğinin dönüşümü ve işçileşme ile birlikte meslek itibarı yerle bir edilip avukatların, doğal düşman olarak görüldüğünü sözlerine ekleyen Bilgen, "Üyelerimiz ve meslektaşlarımız tutsak edilip ve haklarındaki hukuksuz yargı kararları ile özgürlükleri ellerinden alınırken her avukat şiddet ve soruşturma tehdidiyle karşı karşıyadır. Hal böyleyken sansür ve baskı doruğa ulaştığı halde, her gün adliyeden taşan yeni bir rüşvet, yolsuzluk ve organize suç haberiyle karşılaşmaktayız. Hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı artık sadece bir klişedir. Zira yukarıda ortaya koyduğumuz tablo Türkiye’de yargının kısa mealidir. Tüm faşist makina işlerken artan yoksulluk ortamı bizim açımızdan tek bir çözüm ve görev dayatmaktadır: Daha fazla mücadele, daha fazla dayanışma ve daha fazla örgütlenme" şeklinde konuştu.