AMED - Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası başlayan “süreçte” devletin hızlı ve güçlü adımlar atması gerektiğini vurgulayan TİHV Amed Bölge Temsilcisi Murat Aba, sivil toplum örgütlerinin de bu noktada aktif rol alması gerektiğini söyledi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta açıklanan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın yankıları Türkiye ve dünya kamuoyunda sürüyor. Çağrıya siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinden destekler geldi.
Bu kapsamda Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Amed Bölge Temsilcisi Murat Aba, çağrıyı ve Kürt sorunun demokratik çözümüne dair değerlendirmelerde bulundu.
‘100 YILDAN FAZLADIR ÇATIŞMALAR VAR’
“Silahın sustuğu her çağrı bizim için kıymetlidir” diyen Aba, çok fazla acı yaşandığını hatırlattı. Silahların sustuğu bir sürecin Türk ve Kürt halkı için önemli olduğunu ifade eden Aba, savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu kaydetti. Savaşın ve çatışmanın olduğu ortamda sağlığa erişimin zorlaştığını belirten Aba, “Çünkü sürekli etrafımızda çatışmaya dair görgüler, görüntüler olacaktır ve bu da o toplumun sağlıklı olmasını engelleyecektir. Çatışmanın ve savaşın yoğun olduğu yerlerdeki topluluklarda ruhsal ve fiziksel anlamda etkilenmeler oluyor. Çocukların oyunları değişiyor, çatışmaya yönelik oyunlar oluyor. İnsanlar, fikirlerini söyleyemedikleri için iç dünyalarında çatışmaları artıyor. Halk sağlığı sorunu dediğimiz şey budur. Çatışma bu topraklarda yüz yıldan fazladır sürüyor. Son 40 yıldır çok daha yoğun bir çatışma ortamı var. Bu durumun kendisi halkın ruh sağlığını çok ciddi etkiliyor. Çatışmasızlık ortamı insanların daha rahat ve özgür olduğu ortamlar yaratır” dedi.
‘KALICI BARIŞIN ETKİSİ NE OLUR?’
Aba, sürecin kalıcı barışa dönüşmesi noktasında toplumun kaygılarının olduğunu belirterek, “Daha önce de bir barış süreci deneyimi yaşadık ve sonrasında çok kötü şeyler yaşadık. Amed özelinde kayyımları, eylem yapamamayı, çatışmayı, bombaların patladığını gördük. Bunların hepsi oldu. Bu toplumun şu anda bile umut etmesi, ‘Evet geleceğe yönelik iyi şeyler oluyor’ demesi, bu duygu bile yeterlidir. Bu kalıcı barışa dönerse, bunun toplumsal hayattaki etkilerini görmeye başladıkça, insanlar iyileşmeye başlayacak. Kalıcı barış bu toplumu çok fazla değiştirecek” diye belirtti.
'UMUT HAKKI' SAĞLANMALI
Abdullah Öcalan üzerindeki tecride de dikkat çeken Aba, “Tecrit dediğimiz şey bir işkencedir. İnsan hakları kurumu olarak elbette ki tecride karşıyız. Fikri ne olursa olsun hiç kimse tecrit altında tutulmamalı. Çünkü insan, haklarıyla da vardır. Türkiye’de 2 bine yakın tutsak 25 yıldır cezaevinde tutuluyor. Bir insanın bir daha dışarıya çıkamayacak olması hak ihlalidir. Bir insan doğduğu zaman ömür boyu cezaevinde kalsın diye doğmuyor. Hele bu topraklarda biliyoruz ki; düşünce ve ifade özgürlüğünden dolayı cezaevinde olanlar var. Elbette ‘umut hakkı’ndan faydalanmalılar. Hiç kimse tecritte tutulamaz. Çünkü bu Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin ihlalidir. Umut hakkının tanınması gerekiyor. Kalıcı barıştan söz ediyorsak, bunların gündeme gelmesi gerekiyor. Bu hakkın olduğuna dair umudun da olması gerekiyor. Yoksa kalıcı barış gelmez. Silahın susması elbette değerli ama bu mesele silah patladı diye başlamadı. Burayı kaçırmamak lazım. Öncesi de var. Silahlar sustuğu zaman her sorunumuz çözülmüyor. Hala bu topraklarda işkence yapılıyor, insanlar fikirlerini söyledikleri için tutuklanıyor” diye konuştu.
‘DEVLET HIZLI VE GÜÇLÜ ADIMLAR ATMALI’
Bu süreçte asıl işin sivil toplum örgütlerine düştüğünü aktaran Aba, “2 taraf çatışıyordu ve iki taraftan da görüşmeler sonucunda ‘çatışmasızlık süreci olsun ve barışa evirilsin’ diye bir çaba görüyoruz. Bunu çok ciddi gözlemlememiz lazım. Burada devletin yapabileceği insan hakları ihlallerini raporlayıp kamuoyuna sunmalıyız. 2 milyona yakın insan hakkında örgütle ilgili soruşturmalar ya da kovuşturmalar var. Bu durumun dünyada örneği yok. Türkiye’de KHK’yle insanlar ihraç edildi. Bu uygulamalardan vazgeçilmesi gerekiyor. Bunların yine görevine dönmesi gerekiyor. Cezaevinde ağır hasta mahpuslar var. Bunların hızlı bir şekilde -bundan bağımsız zaten tahliye edilmesi gerekiyor ama – tahliye olması gerekiyor. En azından şu anki Anayasa’ya, AYM, AİHM kararlarına uyulması gerekiyor. Devletin ilk önce bu adımları atması gerekiyor. ‘Demokratik olmak istiyoruz’ izlenimini sergilemelidir” ifadelerini kullandı. Yeni anayasanın Kürtlerin sorunlarına çözüm üretecek bir çalışma ile hazırlanmasının önemli olduğunu vurgulayan Aba, “27 Şubat’tan bugüne 2 haftalık bir süre geçti. 2 haftada çok büyük değişimler olmayabilir. Fakat umudumuz var ve kaybetmemek gerekiyor. Umudu güçlendirelim. Bunun için devletin hızlı ve güçlü adımlar atması gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘SİVİL TOPLUM AKTİF ROL ALMALI’
Savaşın Türkiye’nin tümünde yarattığı tahribatları anımsatan Aba, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sivil toplum bu tahribatların ne olduğunun verilerini vermeli, nasıl çözülebileceğine dair önerilerde bulunmalı ve buna dair raporlar yayınlamalı. Sivil toplum pasif bir yerde durmamalı, aktif rol almalı. Nerede bir ihlal varsa sivil toplum bir araya gelmeli ve uyarılarda bulunmalı ve yetkililere ‘sizin kararlarınız toplumu etkiliyor’ deyip, bunun karşısında güçlü ses çıkarmalıdır. Hükümeti de örgütü de aldıkları kararlara destek verdiğini göstermelidir. O yüzden daha çok çalışmalıyız.”
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel