Kürt Dirilişi Belgeseli: Bir külliyat, bir referans, bir kaynak

img

HABER MERKEZİ - “Soykırımdan Özgür Yaşama: Kürt Dirilişi Belgeseli” yönetmeni Doğan Çetin, izleyiciyi tarihsel sürecin bir parçası haline getirmeyi amaçladıklarını belirterek, belgeselin bir külliyat, referans ve kaynak olarak ilham olacağını söyledi. 

Varlığı inkâr edilen ve hegemonik güçlerin anlaşmalarıyla toprakları dört parçaya bölünen Kürt halkı, son yüzyılda sistematik bir imha ve inkâr politikasıyla karşı karşıya kaldı. Ancak 1973 yılının Newroz gününde, Ankara'nın Çubuk Barajı kıyısında Abdullah Öcalan ve bir grup arkadaşı tarafından “Kürdistan sömürgedir” teziyle düzenlenen toplantı, adeta kimliği yok sayılan bir halkın tarih sahnesine çıkışının ilk adımıydı. Bu toplantının ardından, 1978 yılında Amed’in Licê ilçesinde gerçekleşen PKK’nin kuruluş kongresi ise Kürt halkının dirilişinin miladı oldu. Bir avuç insanla başlayan bu hareket, milyonlara ulaşarak son 50 yıla damgasını vurdu. İşte bu mücadele tarihi, “Soykırımdan Özgür Yaşama: Kürt Dirilişi” adlı dizi belgeselle dünya kamuoyuna sunuluyor.
 
8 yıl süren yoğun ve titiz bir çalışmanın ürünü olan belgesel, Şehit Gülistan Tara Belgesel Komünü tarafından hazırlandı. Binlerce tanıkla yapılan görüşmeler, yaklaşık dört yüz kişiyle gerçekleştirilen röportajlar ve döneme ait zengin yazılı-görsel arşiv belgeleriyle oluşturulan bu yapım, PKK’nin 50’nci yılına özel olarak hazırlanan geniş kapsamlı bir müzik çalışmasıyla da dikkat çekiyor. PKK arşivlerinden elde edilen, kamuoyuyla ilk kez paylaşılan çok sayıda bilgi ve belge belgeselin özgünlüğünü pekiştiriyor. Her bölümü PKK tarihindeki belirli bir olay ya da döneme odaklanan yapım, toplam 90 bölümden oluşuyor. Belgesel ilk etapta Kürtçe ve Türkçe dillerinde yayınlanıyor; Kürtçe versiyonu Stêrk TV, Türkçe versiyonu ise Medya Haber TV ekranlarında izleyiciyle buluştu. Ayrıca ilerleyen süreçte birçok dile çevrilerek uluslararası kamuoyuna da sunulması hedefleniyor.
 
Üç sezon halinde kurgulanan belgeselin ilk sezonu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın doğumundan başlayarak 1984’te gerçekleşen 15 Ağustos Atılımı’na kadar olan süreci kapsıyor. İkinci sezon, 1984’ten 1999 Şubat’ında yaşanan 15 Şubat Uluslararası Komplosu’na kadar uzanan dönemi ele alırken; son sezon bu komplodan başlayarak 2015 yılında “Dolmabahçe Mutabakatı” olarak bilinen sürece dek yaşanan gelişmeleri mercek altına alıyor.
 
Belgesel yalnızca Kürt halkının tarih boyunca maruz kaldığı acıları ve direnişi anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda PKK’nin öncülüğünde gelişen büyük Diriliş Devrimi’ni, Ortadoğu'da ve dünyada yarattığı siyasi, politik ve askeri dönüşümleri de kapsamlı biçimde irdeliyor. Yarım asırlık bir mücadelenin Kürt halkına kazandırdıklarını belgeler, tanıklıklar ve kanıtlarla gözler önüne sererken, aynı zamanda bu sürecin bölgesel ve küresel dengelere etkisini de analiz ediyor. Abdullah Öcalan’ın tarihsel rolü belgeselin merkezinde yer alırken, yapım aynı zamanda yakın tarihe dair sözlü, yazılı ve görsel olarak kaynak niteliği taşıyor. 
 
 
“Soykırımdan Özgür Yaşama: Kürt Dirilişi” belgeselinin yönetmeni Doğan Çetin, projenin fikri temelini, 8 yıllık üretim sürecini ve yayın aşamasına dair sorularımızı yanıtladı. 
 
Son 100 yıldır inkar ve imha politikalarına rağmen varlığını korumayı başaran Kürt halkı ve son 50 yıla damgasını vuran Abdullah Öcalan’ın yaşamı ile PKK’nin tarihine odaklanan “Kürt Dirilişi” belgeseli izleyiciyle buluştu. Bu fikrin doğuş süreci nasıl başladı? Belgeselin çıkış noktası neydi?
 
 
Kürdistan dağları sadece direnişin, mücadelenin, kaynağı, merkezi değil, aynı zamanda Kürt aydınlanmasının, Kürt rönesansının da merkezi olma görev ve sorumluluğu vardı.
 
Soykırımdan Özgür Yaşama Kürt Dirilişi (Vejîna Kurd), aslında bir iki kişinin veya bir ekibin ‘ben böyle bir proje yapmak istiyorum’ deyip, böyle bir yükün altına gireceği bir çalışma değil. Şu açıdan değil: Çalışmanın kapasitesi ve genişliği yanı sıra gerçekten yüz yıllardır soykırımla yüz yüze olan biricik bir tarihsel gerçekliğe sahip, yaşadığımız bu son yarım asırlık mücadele süreci içerisinde de öncesinde de ayakta kalabilmek için, soykırıma karşı varlık gösterebilmek için büyük bedeller ödemiş, çok ciddi katliamlardan, soykırımlardan geçmiş bir halk gerçekliğini ele almak; hele hele bu yarım asırlık direniş mücadele sürecini irdelemek, buna ışık tutmak kolay bir çalışma süreci değil. Bu açıdan bizim karşımıza tarihi bir sorumluluk olarak geldi ve dikildi. Bu sorumluluğu işte Özgür Basın çalışmalarında uzun süre yer almış bir grup arkadaşın bunu bir ihtiyaç olarak görmesi, bu fikir çerçevesinde Kürdistan dağlarında PKK yönetimi ile ortaklaşması temelinde ortaya çıktı. Çıkış kaynağı, çıkış yeri Kürdistan dağlarıydı. 
 
Bu çalışma fikrinin Kürdistan dağlarında ortaya çıkması ve işe oradan başlanması, bu çalışmanın tabiatına da uygun bir gerçeklik. Çünkü Kürdistan dağları sadece direnişin, mücadelenin, kaynağı, merkezi değil, aynı zamanda Kürt aydınlanmasının, Kürt rönesansının da merkezi olma görev ve sorumluluğu vardı. Özgür Kürt için yeni yaşam Kürdistan dağlarında yaratılıyordu. Dolayısıyla böyle bir fikrin Kürdistan dağlarında oluşması, Kürdistan dağlarında buna öncülük edilmesi de PKK’nin ruhuna uygun bir başlangıç oldu. Yola çıkarken de kısa ve öz olarak şu hedeflendi: Evet, tarihsel süreçler yaşanıyor ama bunun kendini toplumlara mal etmesi lazım, bunlar kültür-sanat çalışmaları ile yaşamın tüm alanlarında kendini somutlaştırarak ortaya çıkıyor ama etkili anlatım yöntem ve araçlarıyla  da tarihe mal edilmesi, hafızalara yerleştirilmesi, yaşanılır kılınması gerekiyordu. Belgesel de bir yöntem olarak, etkili bir iletişim aracı olarak, tarih yapıcı özelliklerinden de faydalanmak açısından tercih edildi. Bu amaçla da yola çıkıldı. 
 
Belgeselin 8 yıllık uzun bir yapım süreci var. Bu kadar uzun soluklu bir çalışmanın size ve projeye kattıkları neler oldu? Bu emeğin sizde bıraktığı en güçlü iz nedir?
 
8 yıl bir açıdan bakıldığında gerçekten uzun bir süreç ama çalışmanın amaçları, hedefleri, içerdiği hususlar, konu… Bu açıdan bakıldığında 8 yıllık bir çalışma süreci belki de az. Üstelik yarım asırlık mücadelenin tüm detaylarına eğilebilmiş değil, tüm detayları ele alınabilmiş değil. Önemli duraklar, önemli anekdotlar, bu tarihsel süreci şekillendiren önemli duraklar ancak ele alınabildi bu 8 yıllık süre içerisinde. Buna rağmen çok büyük bir külliyat ortaya çıktı, 90 bölümlük bir dizi belgesel ortaya çıktı. Bazı arkadaşlar çalışma ve yayınlanma sürecinin ardından şunları ifade ediyorlar; niye 90 bölüm, çok uzun bir yapım değil mi? Evet, bazı duraklara çok yüzeysel değinilmiş olsa ya da bazı temalarla bu yaşananlara, yarım asırlık mücadeleye değinilmiş olsaydı, çok daha kısa bir belgesel ortaya çıkabilirdi. Ancak öyle bir çağda yaşıyoruz ki, gerçekler, hakikatler ters yüz edilebiliniyor. Özellikle Kürt düşmanlarının bu konuda etkin çalışma yürüttüğü, iletişim araçlarını çok yönlü kullandığı, çok derin algı operasyonları yürüttüğü açık ortadayken, gerçekleri biraz daha derinlemesine ele almak, bu tarihsel sürecin duraklarına daha iyi eğilmek gerekiyordu. Aslında bakarsanız bu çalışmayı toplumun eğitimi açısından çok önemli bir kaynak olarak gördük. Bir de bir şeylerin startı olması gerekiyordu bu çalışma. Birçok çalışmaya ilham vermesi gerekiyordu. Bu yüzden daha sınırlı bölümlerle kendimizi daraltamazdık. 
 
 
 Hepimiz bu anlam içerisinde bu tarihsel süreci yeniden yaşadık. Yaşadığımız bu süreci etkili bir biçimde izleyiciye sunup, izleyiciyi de bu duygusal sürecin bir parçası haline getirmeye çalışıyoruz.
 
Açık söylüyorum, bu çalışmanın içerisine biraz giren bir insan, bu çalışmayı 90 bölümle özetleyebilmenin bile çok ciddi bir başarı olduğunu görebilecektir. 90 bölümle sınırlandırabilmek, 90 bölüm içerisinde anlatabilmek, bunun bile oldukça zor olduğunu ifade edebilirim. 8 yıl çok şey kattı, bu ekibe de kattı. Bu ekibin parçası olarak bana da kattı. Teknik olarak kattıklarından bahsetmiyorum, sadece maddi olarak öğrettiklerinden bahsetmiyorum. Ele aldığımız konular, bu yarım asırlık mücadele, çok derin anlamlarla örülü. Bu çalışmanın içerisindeki arkadaşlar da Kürt özgürlük hareketinin dinamikleri içerisinde yetişmiş, mücadele görevlerini sırtlamış arkadaşlar. Bu anlamda çok uzak olmayan arkadaşlardı. Hepimiz bu anlam içerisinde bu tarihsel süreci yeniden yaşadık. Şimdi şunu yapmaya çalışıyoruz, yaşadığımız bu süreci etkili bir biçimde izleyiciye sunup, izleyiciyi de bu duygusal sürecin bir parçası haline getirmeye çalışıyoruz. Umut ediyorum ki bu konuda da başarı sağlayabilmişizdir.  
 
8 yıllık süreç boyunca ne tür zorluklarla karşılaştınız? Bu zorluklarla nasıl başa çıktınız?
 
Evet, çalışmanın zorlukları oldukça fazlaydı. En önemlisi, bu çalışma konusu olan PKK’nin kıyasıya bir savaşın içerisinde olduğu dönemde cereyan etti, yaşandı, gerçekleşti. Biz PKK’nin olduğu zeminlerde bu çalışmayı yürüttük. PKK ile birlikte bu çalışmayı yürüttük, Kürdistan dağlarındaydık, orada büyük bir savaş vardı, büyük bir direniş vardı. Rojava alanlarındaydık, orada önemli savaşlar yaşandı, yaşanıyor. Kürdistan’ın diğer parçaları açısından da öyle. Çok yoğun saldırının, yönelimin olduğu bir süreçte biz yönelimlerin bir parçası olacağımızı biliyorduk, öngörüyorduk. Haliyle bu yönelimlerin parçası olmuştuk, olduk. 
 
Belgesel için çok sayıda kişiyle görüştünüz. Kürtlere yönelik baskıların tarihsel derinliği düşünüldüğünde, tanıklıklara ulaşmak zor olmadı mı? Bu süreci nasıl yönettiniz?
 
Hazırlık süreci, bu sürecin içerisinde hareket edebilmek, röportaj yapacağımız insanlara ulaşabilmek, bilgi-belge toplamak, kaynak toplamak, haliyle çok olağan şeyler değil.  Olağan bir belgesel yapmıyoruz. Olağanüstü olacağını zaten biliyorduk, bunlara da biraz alışık bir ekiptik. Bu tip çalışmaların zorlu olması, ¬çalışmaya daha derin anlamlar da katıyor. Bu işi ta topluma sunma sürecine kadar getirebilme, PKK’nin 50 yılda ortaya çıkardığı direnişe benzer belki mikro düzeyde de olsa aynı ruhla çalışmayı gerekli kılıyor. O ruh seni işinle ortaklaştırıyor, konu ile yakın hale getiriyor, seni konuya yakınlaştırıyor. Dolayısıyla konuyu daha iyi anlayabiliyorsun, işlediğin hususları daha iyi anlayabiliyorsun. Bu anlamda o zorluklar, bu tarihi süreci daha derinlikle hem anlamaya haliyle de anlatmamıza olanak ve imkan sundu. 
 
Görsel anlatım dili, kullanılan müzikler ve genel estetik tercihlerinizi belirlerken nasıl bir yol haritası izlediniz? Belgeselin sanatsal dili üzerine neler söyleyebilirsiniz?
 
 
Anlattığımız şeylerin bir dönemi var, dönemin ruhunu temsil edecek renkler, şekiller, grafikler, belgeler… Bu sınırların dışına çıkmamaya çalıştık. Çünkü dönemin ruhu önemliydi.
 
Evet, belgesel önemli bir alan olarak tanımlanabilir ama biz biraz şöyle bakmaya çalıştık: Bizim yaptığımız iş aynı zamanda iletişim disiplini içerisinde de tanımlanabilir. Biz bilgi ve belgeye dayanarak ortaya çıkardığımız bazı hakikatleri, belli araç ve yöntemlerle bir kitleye ulaştırmaya çalıştık, aracıydık. Sözün bir gücü vardır, görselin bir gücü vardır ama belgesel hakikati anlatma konusunda çok ciddi avantajlara sahip bir iş. Sadece sözün gücüne sahip değil, görüntünün de sesin de gücüne sahip. Bunun yanı sıra çeşitli sanat alanlarının da kendi bünyesinde barındırıp onun gücünden de faydalanabiliyor. Müzik gibi, sinema gibi, bu alanların gücünden de faydalanabiliyor. Görselin gücünden de faydalanıyor. Bu açıdan, belgesel alanı anlatma gücü oldukça güçlü bir alan. Bu yüzden sinema ile bazı gerçekleri insanların duygularına hitap edecek şekilde anlatabilirsiniz, bu belli anlamlara dokunan, yeni anlamlar yaratan bir çalışma olarak tarihin yaratımında evet bir rolü olabilir ama belgesel bazı olay ve olguları neden ve sonuçları ile işleme gücüne sahip olunca, bunun içerisinde bu tarihsel olayların nasıl yaşandığına tanıklarıyla birlikte eğilince, toplumu da eğitebilen, toplumun kendini eğitebildiği çok geniş bir dizge ortaya çıkıyor. 
 
Kalıcı, izi kolay kolay silinmeyecek bir anlatım biçimi ortaya çıkıyor. Bu açıdan belgeseli bu iş için önemli bir araç olarak gördük. Görselliği, sanatsallığı vs. çalışmanın bir kimliği vardı. Bunları oldukça yoğun tartıştık. Çalışmanın yaklaşık iki yılı hazırlık süreci iken, bu hazırlık sürecinin yarısı ise bu belgesel çalışmasının tarzı, biçimi, kurgusu, senaryosu, müziği gibi unsurları tartışmakla geçti. Şunu yapmaya çalıştık, anlattığımız şeylerin bir dönemi var, dönemin ruhunu temsil edecek renkler, şekiller, grafikler, belgeler… Bu sınırların dışına çıkmamaya çalıştık. Çünkü dönemin ruhu önemliydi. İkincisi bilgiyi ve belgeyi iyi anlatıcı olarak öne çıkarmamız gerekiyordu. Bu açıdan belgelerin kurgu içerisinde konumlanmasına, bir görsellik olarak izleyici ile buluşmasına dikkat etmeye çalıştık. Anlatıcılarda ise şunu oldukça önemsedik, anlatıcının tanıklığını da bir belge olarak ele almaya çalıştık, böyledir de. Bu yüzden olayın uzağında olan biriyle değil, olayın doğrudan merkezinde olan insanla konuyu yakınlaştırmaya çalıştık. 
 
Bu konuyu o insan ve o insanın etrafındaki halka anlatsın istedik. Sadece bir kişi bir hikayeyi değil de, bir hikayeyi o tanıkların oluşturduğu bütünsellik ile anlatmak istedik. Eğer 5 tanığımız veya 10 tanığımız varsa, her 10 tanığımızın sözlerinin toplamı o hikayenin büyük resmini ortaya çıkarsın istedik. Böyle kurgulamaya çalıştık. Bu açıdan sanatsal ve görsellik kısmında çok yoğun, hatta bir birimizi yorarcasına, bazen ‘bu olmadı, burada hakkını veremedik’ deyip defalarca başa dönme pahasına bu işler üzerinde oldukça titiz durmaya çalıştık. Bu şundan ileri geliyordu, bu halk, bu hareket, bu mücadele geleneği, bunu hak ediyor. Ben tümüyle hakkının verildiğini de iddia edemem, belki belli bir dönem için belli görev ve sorumlulukları taşıyan bir çalışma olmuştur. Ama koşulların çok daha başka olduğu bir dönemde, imkan ve olanakların çok daha değişik olduğu bir dönemde bu çalışmanın çok daha üstünde bir seviyede yeni çalışmalar yapmak mümkün hale gelebilecektir. 
 
Bu yapımın kolektif bir çalışmanın ürünü olduğu belirtiliyor. Ekipte kimler yer aldı, hangi dinamikler bu kadar insanı bir araya getirdi?
 
 
Özgür Basın’ın tüm bileşenleri bu halkanın içerisine girdi. Sadece basınla da sınırlı kalmadı, bu halka daha da büyüdü. Kültür-sanat çalışmalarından tutalım şehit aile kurumlarına kadar, toplumsal örgütlenme alanlarından güç ve destek alındı.
 
Belli bir merkez ekip vardı Kürdistan dağlarında oluşan ve gittikçe büyüyen. Ama bu çalışma bu ekiple sınırlı değildi, katiyen sınırlı değildi. Kürdistan’ın her 4 parçasında çalışmanın yürümesi gerekiyordu, bu ekibin böylesine geniş hareket imkanı yoktu. Dolayısıyla buralarda ekibi tamamlayan yeni ekipler oluştu. Avrupa’da, Türkiye’de bu işin prodüksiyonu oluştu. Rojhilat’ta, Rojava’da, Güney Kürdistan’da bu işin prodüksiyonları, çalışma ekipleri oluştu. Bu bile çekirdek ekibin kendisiydi. Halka çok daha fazla genişledi. İşte Özgür Basın’ın tüm bileşenleri bu halkanın içerisine girdi. Özgür Basın’ın televizyon kanallarından tutalım, gazetelerine, ajanslarına kadar bu çalışmaların birçok yerinde çalışmanın teknik ihtiyaçlarından tutalım arşiv ihtiyaçlarına, prodüksiyon ihtiyaçlarına kadar faydalanıldı. Sadece basınla da sınırlı kalmadı, bu halka daha da büyüdü. Kültür-sanat çalışmalarından tutalım şehit aile kurumlarına kadar, toplumsal örgütlenme alanlarına kadar, diplomasi alanına kadar hemen hemen her alanda varlık gösteren örgütlenme çalışmalarından güç ve destek alındı. Böylesine büyüyen bir ve kolektifleşen bir çalışma oldu. Bu nasıl bir dinamik ile başarıldı, bunun aslında cevabı açık: Yaptığımız belgesel. Bu belgesel olmasa bu kadar geniş bir bileşimi kolektifleştirebilmek, komünal bir çalışmanın parçası haline getirmek mümkün değildi. Kapısını çaldığımız, yardımını istediğimiz hangi kurum olursa olsun, hangi arkadaş olursa olsun, böylesi bir çalışmaya canı gönülden katılmaya, bunu bir görev bilmeye hazırdı ve böyle katıldı. Çalışmanın kolektif ruhunun arkasında da Kürt özgürlük hareketi ve onun yarattığı gelenek birikim vardı. 
 
PKK, yaklaşık 50 yıllık arşivini sizinle paylaştı. Bu başlı başına tarihi bir gelişme. Arşivin genel karakteri nasıldı? Size nasıl bir tarihsel derinlik sundu?
 
PKK Arşivi, sanırım tarihinde ilk kez böylesine bir çalışma için bu denli olanak ve imkan sundu. PKK hala mücadele eden bir örgüt, kendi mahremiyeti olan bir örgüt. Bu açıdan bu çalışma için bile olsa, bütün sırrını, gizini, bir çırpıda bu iş için önümüze döktü diyemem, zaten bizim çalışmamızın böylesi bir ihtiyacı ve beklentisi de yoktu. Ama çalışma için gerekli olan tespit edilmiş her türlü ihtiyaç, çok zor koşullarda göze alınarak karşılanmaya çalışıldı. 
 
Belgeselin ilk üç bölümü yayınlandı ve ciddi bir ilgiyle karşılandı. Bu ilgiyi siz nasıl yorumluyorsunuz? Beklentiniz ne düzeydeydi?
 
Bizim de izlediğimiz ve gözlemlediğimiz kadarıyla oldukça önemli bir ilgi yaratmış durumda. Bunun birkaç yanı var. Birincisi sanırım içerisinden geçmiş olduğumuz güncel gelişmeler de belgeseli daha ihtiyaç halinde tuttu, daha çarpıcı kıldı. İkincisi çalışma için söz konusu olan 90 bölüm olması, 8 yıldır yürütülen bir çalışma olması, Kürt özgürlük hareketinin önemli arşivini bu çalışma için açmış olması, çalışmada sürecin tanığı olarak konuşan insanların yelpazenin genişliği, gücü… Bunların hepsi izleyici kitlesinde, bu süreci takip eden, belgeseli takip eden izleyici kitlesini önemli bir merak ve beklenti oluşturmuştu. Şu dakikaya kadar bizim beklentimizin üstünde bir ilgiyle karşılandı. 
 
Ayrıca ilk bölümler sonrası izleyicilerden nasıl geri dönüşler aldınız? Beklediğinizin ötesinde tepkiler oldu mu? Sizi şaşırtan ya da düşündüren tepkilerle karşılaştınız mı?
 
 
Belgeselimizin sahibi çok. Kendini bu belgeselin sahibi olarak gören çevreler, insan çok. Bu Kürt özgürlük hareketinin ortaya çıkardığı çok değerli, çok anlamlı bir durum aslında.
 
Birinci, ikinci ve üçüncü bölümlerde aslında belgeselin ana konusu olan PKK tarihine tam anlamıyla giriş yapılmış değil. Birinci bölüm Kürdistan tarihiydi. O bölümde aslında 90 bölümlük dizi belgeselin backroundunu, arka planını izleyiciyle buluşturmaya çalıştık. O bölüm aslında PKK’nin ortaya çıkış nedenlerini anlatan, dile getiren, Kürt halkının belgeselin başlangıç noktası olarak tanımladığı ‘Soykırımdan özgür yaşama’ diye tarif ettiği yolun başlangıç noktası oluyor. Bu anlamda girizgah bölümüydü. Şöyle endişelerimiz vardı tabi; acaba bu ilk bölümler izleyici için tam sürece, bölüme girilmemiş biçiminde bir duyguya neden olabilir mi? Bundan dolayı diğer bölümlere girdikçe mi daha pozitif görüşlerle karşılaşacağız? Öyle olmadı, birinci, ikinci, üçüncü bölüm, tüm bu süreçler gerçekten ilgiyle izlendi. Çok güzel yorumlar aldık. Tabi ki eleştiriler de var. Bu eleştirileri bekliyorduk. Çoğunun yapıcı ve pozitif eleştiriler olduğunu ifade edebilirim. 
 
Bir belgesel çalışmasını bir başka coğrafyada, bir başka mekanda yapmış olan bir ekip için belki öncelikle yapımcısını memnun etmek olabilirdi. Yapımcısından sonra ulaşacağı izleyici kitlesini memnun etmek olabilirdi. Ondan önce de belgesel konusuyla temas halinde olan çevreyi memnun etmek olabilirdi. Bu çevrelerin sınırlı olduğunu düşünüyorum. Ama bizim belgeselimizin şöyle bir yanı var, belgeselimizin sahibi çok. Kendini bu belgeselin sahibi olarak gören çevreler, insan çok. Bu Kürt özgürlük hareketinin ortaya çıkardığı çok değerli, çok anlamlı bir durum aslında. Böyle olunca, herkes kendisini sahibi görünce, bir bakıma herkes kendisini işin yapımcısı olarak görünce, haliyle eleştiriyor ya da izlerken eksikliklerini de görüyor. ‘Bunlar olmamalı’ diyor, ‘daha iyisi olmalı’ diyor. ‘Daha tamamlayıcı olmalı’ diyor. Açık söylüyorum, bu duygu bizi daha çok perçinledi, eleştirilerin arka planında bu duyguların olması, bu düşüncelerin olması bizi derinden etkiledi. Bize büyük güç verdi.
 
İlk bölümlerde hem siyasi bir duruş hem de objektif bir anlatım dikkat çekiyor. Anlatım diliyle siyasi mesaj arasında nasıl bir denge kurmaya çalıştınız?
 
Bu husus belgesel çalışmasına ilk başladığımız zaman yürüttüğümüz tartışmalarda gündeme gelen hususlardan biriydi. Belgeselin çeşitli aşamalarına dair günlerce yürüttüğümüz tartışmalar vardı. İşte bu tartışmalardan birinde tarihsel olayları anlatacağız, bu tarihsel olayların tanıkları var, belgeleri var. Olay ve olguları anlatıp belli dizgeler halinde yan yana getirip, izleyici ile böyle buluşturmak mı daha doğru, yoksa bu kadar manipülatif bir çağda, hakikatle, gerçekle bu kadar oynanan bir çağda, bu olayların, olguların, yaşanmışlıkların belli ölçülerde irdelenip analiz edip yorumlanması mı daha doğru? Bununla ilgili çok iyi bir denge yakalamamız gerektiğini tartıştık. Şöyle riskler barındırıyordu, çok fazla yorumu, analizi, tespiti yoğun bir belgesel olarak hikayelerden kopabilirdi ya da peş peşe bir sürü hikayeyi, yaşanmışlığı, olayı ardı ardına dizip bir yığın gibi izleyiciye sunup, buradan ne anlatmak istediğimiz, nasıl anlaşılması gerektiğine dair arka planında herhangi bir fikrin olmadığı bir yığın olarak da sunabilirdik. Bu iki uçta da savrulmamak için çok iyi bir denge tutturmak gerekiyordu. Ben o dengede belli bir başarının sağlandığını ifade edebilirim. 
 
Özellikle altını çizmek istediğiniz bir olay, bir tanıklık ya da karakter var mıydı? Sizi en çok etkileyen neydi? 
 
 
 Bu belgesel çalışmasının en önemli karakteri, kuşkusuz Önder Apo. Bütün tarihsel süreçlerde adım adım Önder Apo’yu izlemeye çalıştık. Ne yaptı, nasıl karşıladı olayları, nasıl değerlendirdi? O’nun merkezinde gelişmelere baktık.
 
Bu belgesel çalışmasının en önemli karakteri, kuşkusuz Önder Apo. Bir kez daha ifade edeyim, bu belgesel Kürt halkının soykırımdan özgür yaşama doğru yürüyüşünün hikayesini PKK tarihi bağlamında, öncesini de ele alarak anlattığı kadar, Önder Apo’nun hayatını, mücadele hayatını da ele alan bir belgesel olma özelliğini taşıdı. Biz yola çıkarken, başlarken bunu isteyerek, bilerek yaptık. Bu belgesel çalışması aynı zamanda ‘Bir Önderlik belgeseli de olmalı’ dedik. Bu açıdan bütün tarihsel süreçlerde adım adım Önder Apo’yu izlemeye çalıştık. Ne yaptı, nasıl karşıladı olayları, nasıl değerlendirdi? O’nun merkezinde gelişmelere baktık. O’nun anlatımlarından yola çıktık. Bu açıdan da bir tarz olarak daha öncesinden yapmış olduğu çözümlemelerden, savunmalarda PKK tarihine dair yapmış olduğu tespitlerden alıntılarla Önder Apo’yu aslında belgeselin anlatıcısı haline getirmeye çalıştık. Tarihsel süreçlerin girişlerinin hemen hepsinde Önder Apo’nun tarihsel sürece, hikayeye, olaya ve olgulara dair tespitleri var. Tarihi aslında bir bakıma O anlatıyor. O’nu izlerken, belgesele yedirmeye çalışırken, baştan sona bir çarpıcılık insanı sarıyor. 
 
En çok dikkatimizi çeken şöyle bir tarihsel ilerleme var: Önder Apo tarihi eşiklerde belli kararlar alıyor, bu kararları alırken içinde bulunduğu, O’nu etkileyen durumlar var. Aldığı kararların yanlış olma, doğru olma ihtimali de var. Ve bunun sonuçları var, bir insan olarak sonuçlarıyla O da yüzleşiyor. O da acı çekiyor, ister negatif ister pozitif anlamda bu acı O’nu da etkiliyor. Ama hep şöyle yürüyor; PKK tarihi açısından bir hamle var, önemli bir ivme var, ama bunun karşısında bir başka hamle var. Her dakikası, her saniyesi mücadeleyle, kavgayla dolu olan bu sürecin hemen hepsinde bu kavganın merkezinde, bu kavgayı göğüsleyen, bu direnişe öncülük eden, onun bayraktarlığını yapan Önder Apo var. Bunun sorumluluğunu almak, bunu taşıyabilmek oldukça zor. Hep böyle belli riskler, belli eşiklerin tam önünde, adeta uçurumun kenarında kanatlanma durumu var. Bir insan olarak bu tarihi kararları alma, bu kararların sonuçlarıyla yüzleşme, bu sonuçlardan zafer elde etme, başarı ortaya çıkarma gerçekten zor ve bu her seferinde tekrar ediyor. Bir değil, iki değil, üç değil, on değil! Bugüne kadar geliyor. Aslında bugün güncel olarak yaşanan sürece bakarsak, aynı şeyler yaşanıyor. 
 
 
Burada en çok öne çıkan, en çok etkileyen karakter olarak gerçekten Kemal Pir beni oldukça etkiledi. Böylesine insan etkileme gücü bu kadar yüksek, bu kadar girdiği bir yerde herkesi tesiri altına alabilen… 
 
Kendim bireysel olarak etkilendiğim şey, birinci sezon Önder Apo’nun doğuşundan 15 Ağustos 1984 Atılımı’nın gerçekleştiği sürece kadar. Bu süreç Apocu grubun oluştuğu, ardından PKK’nin 1978 yılında kendini parti olarak örgütlediği, ardından işte yurtdışına çıkış süreci, kongre-konferanslar süreci, ülkeye dönüş ve silahlı mücadelenin başlama süreci olan dönemler. Bu sürecin çok bambaşka bir ruhu var. Birinci sezonun ruhu çok değişik. Çünkü bu süreç içerisinde PKK’nin ruhu, PKK’nin karakteri şekilleniyor. Bunu şekillendiren insanlar var, kahramanlar var. PKK’nin ruhu, PKK’nin karakteri, PKK’nin tarzı belli toplantılarla alınan kararlarla şekillenmiyor. Bir öncü, bir devrimci, kendi hayatında somutlaştırdığı bazı olguları, yaşanan anda başarının formülü haline getiriyor, zaferin kilidi haline getiriyor.  Orada herkes zafer görüyor, başarı görüyor, o değere dönüşüyor, o değer kimlik kazanıyor. Bu değer etrafını etkiliyor. Burada en çok öne çıkan, en çok etkileyen karakter olarak gerçekten Kemal Pir beni oldukça etkiledi. Özellikle katılım hikayelerinde izleyicilerimiz görecektir, PKK’nin ister yaşamını yitirmiş, şehit düşmüş kadrolarının birçoğu, ister bugün PKK hareketine öncülük eden, PKK hareketinde büyük roller, misyonlar sırtlayan, omuzlayan bir çok kadrosu, Kemal Pir sayesinde PKK hareketi ile tanışıyor. O’nu görüyor, O’ndan etkileniyor. Böylesine insan etkileme gücü bu kadar yüksek, bu kadar girdiği bir yerde herkesi tesiri altına alabilen… 
 
Böyle bir filmin başrolünün sahneye girdiği, herkesi etkilediği anlar vardır ya, her girişi bir etki taşıyan insan görmek gerçekten çok etkiliyor. Örneğin çekirdek grubun ilk büyümesinden Kürdistan’a dönüşte, Kürdistan’da yeni katılımlara, Tuzluçayır’ın örgütlenmesi sürecinden Hilvan-Siverek direnişine, yine karşı saldırılara karşı PKK’nin bir mücadele içerisine arkadaşının, yoldaşının kanını yerde bırakmayan, bunun intikamını, cevabını her şart altında veren örneklerde hep Kemal Pir karşımıza çıkıyor. Birinci sezonda izleyicilerimiz de bunu görecek. Aslında Rus devriminin hayatı romanlaştırılan, filmlere konu edilen onlarca ismi, onlarca devrimci karakteri, öncüsü var, Kemal Pir’in hayatı, kendisi bir Che gibi gerçekten roman konusu edilmeye, gerçekten filmleştirilmeye, yeni nesillere, yeni kuşaklara anlatılmayı hak ediyor. Sadece O tek değil tabiî ki, Haki Karer, Hayri Durmuş, Mazlum Doğan öyle… Burada sayamayacağım o doğuş yıllarının öncü kadrolarının böylesine derin izler, etkiler bıraktığını söyleyebilirim. 
 
90 bölümlük bir yapıdan söz ediyoruz; bu, yaklaşık iki yıla yayılan bir yayın takvimi anlamına geliyor. Haftada bir bölüm yayınlama tercihinizin ardında nasıl bir düşünce vardı?
 
90 bölüm, birinci sezon yayınına başladı, 28 bölümden oluşuyor. 28 bölümü 6 buçuk ayı aşkın bir zamanı alacak. 90 bölümlük bir süreç yaklaşık bir buçuk yıla tekabül ediyor. Evet bazı izleyicilerimiz, çalışmaya tanıklık eden bazı arkadaşlarımız görüşlerde bulundular. ‘Haftada bir değil de haftada üç, beş bölüm olsa, daha iyi olmaz mıydı?’ diyor. Aslında bunun teknik sebepleri var ama teknik sebeplerinden önce şuna inandık: Her bir bölüm tartışmaya, üzerinde durulmaya değer bilgiler, hikayeler, yenilikler taşıyor. Bunların tartışılmaya, gündem olmaya ihtiyacı var. Bunların sindirilmeye ihtiyacı var. Dijital platformlar ve dijital medyanın ortaya çıkışıyla birlikte tüketici bir yaklaşım gelişmiş durumda. Bazı çalışmalar yapılıyor, 10-12 bölüm birden internet aracılığıyla izleyicisiyle buluşuyor. Bunlar bir oturumda, bir günde ekran karşısına geçen izleyici tarafından bir çırpıda izlenip bitiriliyor. Bundan da çıkarılan sonuçlar vardır, bunun da tesiri var ama bunun belli bir yüzeysel yanı var. Bunu kabul etmek gerekiyor. Biz belgeselin bu kadar çabuk tüketilmemesi gerektiğine inandık. Belgeselin içerdiği bilginin, belgenin, bir haftalık süre içerisinde tartışılması, gündemde hak ettiği yeri alması gerektiğine inandık. Bu açıdan böyle bir yayın programı ortaya çıktı. 
 
Bunun tabiî ki teknik nedenleri de var. Başta da ifade ettim, çalışma henüz sürüyor. Belli aşamaları tamamlanmış ama çalışmanın kimi bölümlerin henüz belli aşamaları tamamlanmış değil. Bu da her gün bir bölüm yayınlamamıza imkan sunmuyordu. Yoksa birinci bölüm yayınlanır yayınlanmaz, Kürdistan dağlarında da şuan orada gazetecilik yapan arkadaşlarımız aracılığıyla gerilladan da gelen görüşler vardı. Bize, ‘Biz ilk bölümü izledik, mümkünse bütün bölümleri bize gönderin, biz sabredemeyiz, bir hafta bekleyemiyoruz, bütün bölümleri bize gönderirseniz iyi olur’ dediler. Bunun çok mümkün olmadığını ifade ettik ama tabi Kürdistan dağlarında gerillanın bunu belki tıpkı Xelîl’in geleneğini devam ettirircesine herkesten önce, herkesten daha derinlikli izleme hakkı var, bunu hak ediyor, bu konuda da elimizden gelen her şeyi yapacağımızın garantilerini kendilerine verdik. Evet talep var, bir sonraki bölümü beklemekten ziyade bir an önce hepsini izleyelim demek arka plandaki ilgi alakayı gösteriyor ama gereklilikler, az önce ifade ettiğim teknik sebepler, diğeri de gerçekten bu çalışmanın anlaşılması, tartışılması, deyim yerindeyse biraz sindirilmesi, kavranmasına ihtiyaç var. Bir yığın olarak izleyicinin önüne peş peşe sunmak buna yol açmayabilir. Bu açıdan da ortak kolektif bir karar olarak da böyle bir yayın programını, planlamasını uygun gördük. 
 
İzleyicileri önümüzdeki bölümlerde neler bekliyor? İçerik açısından bizi nasıl bir yolculuk bekliyor?
 
 
 Bu bir külliyat, bu bir referans, kaynak, ortaya çıkan bölümlerin, ortaya çıkan çalışmanın çokça çalışmaya kaynaklık edeceğine, çokça çalışmaya ilham olacağına inanıyorum. Devamı da gelecek.
 
Belgeselin önümüzdeki bölümlerinde de aslında kimliği daha iyi rayına oturacak. Dördüncü bölümden sonra bu süreç daha bir belirginlik kazanıyor. Olay olgular, tanıklıklarla dile geliyor, bunun içerisinde izleyici kendisine çeken çok güzel anekdotlar var. Bu anekdotlar izleyicileri derin düşüncelere, derin anlam dünyalarına çekiyor. Ama bir de bu süreçleri çok iyi yorumlayan, özetleyen değerlendirmeler var. Günümüzle ilişkilendiren değerlendirmeler var. Bu tarihsel dizge içerisinde bu yaşanmışlıkları nereye oturtmak gerekiyor. Nasıl anlatmak gerekiyor biçiminde tespitler, değerlendirmeler var. Bu iki hususun belli bir dengede yürütülmeye çalışıldığını ifade edebilirim. Bu da aslında belgesel çalışmamızın kimliği ve tarzı haline de geldi.  
 
Son olarak, sizin belirttiğiniz gibi bu belgeselin yapımcı olan halka, izleyici kitlesine ve bu röportajı okuyacak olanlara bir mesajınız var mı?
 
Şuna inanıyorum, anlatılan hikaye izleyici için önemli bir eğitim kaynağı da olacak, çok derin hisler, çok derin duygular da anlatacak. Zevkle izleyeceklerini, önemli sonuçlar çıkararak izleyeceklerini, bu bölümlerin birçoğundan etkileneceklerini düşünüyorum. Sadece izleyiciler açısından da değil, başta da ifade ettim, bu bir külliyat, bu bir referans, kaynak, ortaya çıkan bölümlerin, ortaya çıkan çalışmanın çokça çalışmaya kaynaklık edeceğine, çokça çalışmaya ilham olacağına inanıyorum. Devamı da gelecek. Bu açıdan Şehit Gülistan Tara Belgesel Komünü olarak bu çalışmayı yürüten ekip, çalışmasını kurumlaştırdı. Bu geleneğin, bu birikimin devam etmesi, yeni çalışmalarla izleyiciyle buluşması için böyle bir adım attı. Bu konuda da bu çalışmayı tamamlayacak, bu çalışmanın çeperinde rolünü oynamaya devam edecek çokça yeni belgeselle izleyiciyle buluşacağız. 
 
MA / Özgür Paksoy

Diğer başlıklar

16:26 'Kötülerin inşa ettiği sistemini kibritle tutuşturacağız'
16:20 İdam cezalarına sessizliğe karşı açlık grevi başlattı
15:37 ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük’ talebiyle yürüyüş
15:30 DBP ve DEM Parti heyeti Reqa'da temaslarını sürdürüyor
15:29 'Rojin Kabaiş'in dosyasında bağımsız soruşturma başlatılsın'
15:17 Tanju Kaya için taziye kuruldu
14:57 MATUHAYDER yeni yönetimini belirledi: Tecrit kalkmalı
14:35 Hums’ta toplu mezar bulundu
14:12 Meral Danış Beştaş: Süreçte en önemli nokta Öcalan'ın özgür çalışma koşullarıdır
13:55 İstanbul Maratonu’nda KHK eylemi
13:46 İran’daki liman patlamasının bilançosu ağırlaşıyor
13:22 İdam edilen Heydaranlu'nun cenazesi ailesine verilmiyor
12:53 Kadın Sığınakları Kurultayı ara toplantısı sona erdi
12:52 Ateşkese rağmen üç günde bin 164 saldırı
12:22 Çiğdem Kılıçgün Uçar: Öcalan’ın özgürlüğü sağlanmalı
12:18 İşte Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı’nda onaylanan belge
12:11 Cizîr'de yerel yönetimler kadın toplantısı
11:26 Kanada'da bir araç, festivaldeki kalabalığın arasına daldı
09:46 Kenanoğlu: Sırrı Süreyya Önder’in barışın toplumsallaşmasına rolü büyük
09:39 ‘Kürt Birliği Konferansı Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine toplandı’
09:35 Mersin'de 'çatı zorunluluğu' kararına tepki
09:31 DGD-SEN Genel Başkanı Neslihan Acar’dan 1 Mayıs çağrısı
09:24 Kadınlar uyuşturucuya karşı mücadelede kararlı
09:17 Amed’de 1 milyon kişiye süreç anlatılacak
09:14 Muğla Emek Benim Kadın Derneği Başkanı: Eşitsizlik şiddeti de besliyor
09:10 Tokat Cezaevi'nde 7 aydır tutsakların tedavisi engelleniyor
09:09 Gazeteci Tar: Kıbrıs önemli bir güzergahta, Kürtler önemli bir pozisyonda duruyor
09:08 Çatışmalı süreçte ailesinden 19 kişi yaşamını yitirdi: Devlet adım atsın
09:04 Kürt Dirilişi Belgeseli: Bir külliyat, bir referans, bir kaynak
09:00 27 NİSAN 2025 GÜNDEMİ
08:51 Jin Dergi'nin yeni sayısı: Benim Bedenim! Benim Kararım!
00:03 Kürt birliği coşkusu: Kuzey ve Doğu Suriye’de kutlamalar
26/04/2025
23:58 İran'daki patlamada 14 kişi hayatını kaybetti
23:19 MSD: Konferans kolektif ruhun direnişini ortaya koyan tarihi bir adımdır
23:08 Dêrik'te şüpheli çocuk ölümü
22:50 Rojava’ya Destek Cephesi’nden Özerk Yönetim Temsilciliği’ne ziyaret
22:34 Manisa'da 9 inşaat işçisi yaralandı
22:06 Meral Danış Beştaş: Özgür yarınları hep birlikte inşa edeceğiz
21:41 Romeo û Juilet oyununa izleyicilerden tam not
21:36 Macron ve Zelenski, ateşkesi görüştü
21:30 Binlerin katıldığı şölende Abdullah Öcalan posteri açıldı
21:21 ‘Diplomasız Erdoğan’ sloganı atan 20 yaşındaki genç tutuklandı
21:18 AKP döneminde İBB’de yapılan yolsuzluğu paylaştı: Soruşturun da görelim
21:14 Almanya’da Demokratik Kürt Toplum Merkezi’ne polis baskını
20:45 Gençlerin darp edilerek gözaltına alınması protesto edildi
19:34 İbrahim Ahmed ödülleri Mazlum Ebdî ve Amedspor’a verildi
19:06 Kandilli Rasathanesi: İstanbul’da artçı depremler sürecek
19:03 İran-ABD 3’üncü tur görüşmeleri sona erdi
18:32 ‘Toprağın kültürü, doğanın bilgeliği’ paneli düzenlendi
17:52 DEM Parti İzmir İl Örgütünden 1 Mayıs'a çağrı
17:39 HDK’den barış paneli: Barışın kendisi bir yoldur
17:31 Kahire’de ‘Öcalan’ın düşüncelerinde Ermeni Davası’ paneli
17:14 DEM Parti'den İBB'ye yönelik operasyonlara tepki
17:11 9 yaşındaki çocuk tarla sürerken ağır yaralandı
17:10 GES projesine karşı kazanan köylüler: Toprağımızı koruyacağız
16:30 Önder’in tedavisi 11’inci gününde: Hayati tehlike devam ediyor
16:11 Kürt Birliği Konferansı’nın sonuç bildirgesi açıklandı: Ortak heyet kurulacak
14:59 4 yıldır talanın sürdüğü Besta’da fidan dikildi
14:38 Ağır hasta tutsak Yanık ve Elbi'nin tahliyesi için çağrı
14:31 Konferans katılımcıları: Kobanê Direnişi’nde Kürtlerin birliği sağlandı
14:28 Uyuşturucuya karşı ‘Şiyar Be Platformu’nun kuruluşu deklere edildi
14:07 Kayıp yakınlarından Amed, Colemêrg, Êlih ve İzmir’de eylem
14:05 Xorkom'da 1 ayda 3 yangın
13:52 Amed Tiyatro Festivali’nde ‘Sahne için yazmak’ atölyesi
13:47 İran’ın Bender Abbas Limanı’nda patlama
13:39 31 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu
13:36 Barzani’den Kürt Birliği Konferansı’na mesaj: Birlik için önemli adım
13:28 İstanbul Barosu Başkanı Cumartesi Anneleri’nin eyleminde: Barışın önkoşulu adalet
13:11 KCK'den mesaj: Ulusal kongreye her zamanınkinden daha fazla ihtiyaç var
12:46 Amed 'Kürt Birliği Konferansı’nı selamladı: Demokratik toplumu birlikte öreceğiz
12:01 İHD'den ‘Hapishane Çalıştayı’: Umut hakkı ve hasta mahpuslara dair hala adım yok
11:33 İstanbul’da 1 Mayıs forumu düzenlenecek
11:21 Mazlum Ebdî: Kürtlerin birliği Suriye’nin birliğidir
10:37 Kürt Birliği Konferansı başladı
10:31 DBP ve DEM Parti heyeti Mazlum Ebdî ile görüştü
10:25 Şirnex’te 14 bölgeye girişler yasaklandı
09:46 Şam’da yeni yasak: Kadın ve erkek doktorların çalışma alanları ayrıldı
09:12 'Ticaret 3'üncü Dünya Savaşı'nın önemli bir boyutunu oluşturuyor'
09:05 Mahkemeden GES projesinin ÇED raporuna iptal
09:03 İnşaat işçilerinin 1 Mayıs talepleri
09:02 Bolu Cezaevi raporu: 33 tutsağın tahliyesi engellendi
09:01 Eskişehir ve Konya'da 1 Mayıs hazırlıkları
09:00 Suriye’de bölgesel aktörler pay arayışında
09:00 26 NİSAN 2025 GÜNDEMİ
08:35 İBB soruşturmasında yeni gözaltılar
25/04/2025
22:52 Narin Güran duruşması ertelendi
22:43 Bakanlığa yürümek isteyen gençler gözaltına alındı
22:01 Husiler: ABD Yemen'e bin 200 saldırı düzenledi
21:44 Bakırhan: Kürtlerle barış Türkiye’ye refah getirir
21:30 Bakan Kurum: 6 bin 539 bina hasarı ihbarı aldık
21:22 Xana Axpar’daki madene karşı dava
21:16 Amed Tiyatro Festivali Bavê Teyar’a adandı
21:10 DEM Parti’den Önder-Perinçek görüşmesi açıklaması
20:49 31 yıl sonra tahliye edildi
20:42 Mêrdînliler 1 Mayıs’ta Karayolları Parkı’nda olacak
20:11 YNK ve KDP heyeti Kuzey ve Doğu Suriye’de
20:00 İkizi yerine yargılanan Kocakaya üç yıl sonra beraat etti
19:48 Narin Güran davası: Hakikat ortada yok
19:39 Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Bakanı Liminski’den DEM Parti’ye ziyaret
19:00 Putin ve Trump'ın özel temsilcisi görüştü
17:47 CHP kurultaylarına açılan davalar birleştirildi
17:40 Sırrı Süreyya Önder 10 gündür yoğun bakımda: Ziyaretler sürüyor
17:27 Bakırhan, AYM’nin kuruluş yıl dönümü töreninde
17:25 Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin 20’incisi düzenlenecek
16:56 Humus’ta 3 Alevi yurttaş katledildi
16:48 ODTÜ öğrencilerinden ‘kuyu tipi cezaevleri kapatılsın’ çağrısı
16:24 ‘Kürt Dirilişi’ belgeseline YouTube engeli
16:05 Panos ve Avkevir’de sel: Tarım arazileri zarar gördü
16:04 DEM Parti Gençlik Meclisi'nden örgütlenme kampanyası
15:56 DEM Kadın Meclisi’nden Temel Conta işçilerine ziyaret
15:20 İHD 2024 raporu: Kürdistan'da en az 7 bin 431 hak ihlali yaşandı
15:18 Çıplak aramayı protesto eden tutsaklar hücreye konuldu
14:57 DEM Partili Aydoğdu serbest
14:45 17 cezaevinde 3 ayda bin 249 ihlal
14:40 Mêrdîn’de ‘şifa odası’na konulan kadının şüpheli ölümü
14:17 DBP ve DEM Parti heyeti, Îlham Ehmed ile görüştü
14:06 Cinsiyetçi harekette bulunan oyuncuya 4 maç ceza
13:55 Bombalı saldırıda Rus general yaşamını yitirdi
13:45 9 cezaevine dair rapor: İdare ve Gözlem Kurulları kaldırılsın
13:31 Beluclardan cezaevlerindeki işkenceye karşı 20 kentte eylem
12:45 HDK ve DEM Parti'den 1 Mayıs deklarasyonu: Kadıköy’de olacağız
12:41 Uyuşturucuyla Mücadele Platformu’nun yarınki yürüyüşüne çağrı
11:58 Atölyelere katılan kadınlar: Eşitsizliği artık evde konuşmaya başladık
11:46 Kütahya'da kısa aralıklarla 3 deprem
10:59 Qamışlo'daki Kürt Konferansı yarın başlıyor
10:36 3 gün sürecek 28. Kadın Sığınakları ara kurultayı başladı
10:33 Aileler İmralı’ya gitmek için başvurdu
10:18 Kürtçe romanın toplatma kararına itiraz
10:08 Sırrı Süreyya Önder’in doktoru: Zayıf da olsa umudumuz var
10:04 Narin Güran davası başladı
09:59 2 kızlarını kaybettiler, diğerlerini yaşatmak için doktor arıyorlar
09:43 Dışarıda sabahlayan yurttaşlar: Toplanma alanları yetersiz, güvende değiliz
09:42 Bakırköy'de zincirleme kaza
09:40 İstanbul'da artçı depremler sürüyor
09:18 Suriye'deki Alevi kadınlar: Özerk Yönetim halklar için umuttur
09:16 Cezasızlık politikası kadın katillerini koruyor
09:13 Kayyım yandaş şirket için tasarruf tedbiri dinlemedi: Kahve ve çikolataya 4.5 milyon harcadı
09:12 Her deprem sonrası aynı soru: Hazırlıklı mıyız?
09:11 Emekçiler taleplerini Kadıköy’de haykıracak
09:09 Amed, Newroz ruhuyla 1 Mayıs’ı kutlayacak
09:06 Sosyolog Löwy: Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşma zamanı geldi
09:04 Hasta tutsak Akpınar’ın annesi: Oğlum serbest bırakılsın
09:01 TJA'lı Gem: Eşitlikçi toplum için örgütlülüğümüzü büyüteceğiz
09:00 Gençler 1 Mayıs'ta alanlarda olacak
09:00 Av. Özen: Abdullah Öcalan’ın konumu yasal güvence altına alınmalıdır
09:00 25 NİSAN 2025 GÜNDEMİ
07:57 Kütahya'da 4,5 büyüklüğünde deprem
24/04/2025
23:53 DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan'dan ev ziyaretleri
23:02 Mêrdîn’de LİDAŞ vurgunu: 700 milyonluk mal varlığına tedbir konuldu
21:50 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından 291 sarsıntı kaydedildi