İSTANBUL - Avrupa’da aralarında ELDH’nin de bulunduğu hukuk örgütleri, “umut hakkı”na dair Türkiye’ye Eylül ayına kadar süre veren AK Bakanlar Komitesi’ne bildirimde bulunmaya hazırlanıyor. Avukat Rengin Ergül, Türkiye’nin hukuk gereği adımları atması gerektiğini söyledi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2014 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a tahliye imkanı olmaksızın verilen “ağırlaştırılmış müebbet” hapis cezasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkenceyi yasaklayan 3’üncü maddesine aykırı bularak ihlal kararı verdi. AİHM, Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”nın sağlanması gerektiğine hükmederken, aradan geçen 11 yıllık süreçte herhangi bir yasal düzenleme yapılmadı. Bunun üzerine Abdullah Öcalan’ın avukatları ile çeşitli hak ve hukuk örgütleri, AİHM’in kararlarını denetlemekle yükümlü olan Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi’ne Türkiye’ye dair bildirimde bulundu. Komite, en son 17-19 Eylül’de yaptığı toplantılarda Türkiye’ye, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için 2025 yılının Eylül ayına kadar süre vererek, ilk kez ara karar vereceği uyarısında bulundu.
Kürt sorununun demokratik çözümü bağlamında yürütülen süreçte Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı” yeniden gündeme geldi. Ancak gelinen aşamada “umut hakkı”na dair henüz atılmış somut bir adım yok. AK Bakanlar Komitesi’nin dikkat çektiği Eylül ayı yaklaşırken, Avrupa’daki hukuk örgütleri de komiteye bildirimde bulunmak için hazırlıklara başladı. Uluslararası İnsan Hakları ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD) ve aynı zamanda Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Rengin Ergül, Avrupa’daki hazırlıklara ilişkin konuştu.
HAZIRLIKLARDA ELDH DE YER ALIYOR
“Umut hakkı” için Avrupa’da hukuki hazırlıklar olduğunu belirten Rengin Ergül, çalışma yürüten hukuk örgütleri arasında Dünyada İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avrupalı Avukatlar Birliği’nin (European Association of Lawyers for Democracy & World Human Rights -ELDH) de olduğunu aktardı. Daha öncede uluslararası alanda faaliyet gösteren kurumların Komite’ye başvurusu olduğunu hatırlatan Rengin Ergül, ancak bu düzeyde ilk kez bir başvuru sürecinin yürütüldüğünü dile getirdi. Rengin Ergül, “Bakanlar Komitesi’ne daha önce Sayın Öcalan’ın avukatları, sivil toplum örgütleri tarafından çeşitli bildirimler sunuldu. 2021’den bu yana bu süreç çok daha sistematik hale geldi. Bu bildiriler hem hukuki içtihatlara dayanmakta hem de Sayın Abdullah Öcalan ve diğer ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerine uygulanan infaz rejiminin insan haklarıyla bağdaşmadığını belgelemektedir. Bildirimler, Türkiye’nin umut hakkını sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmadığını ve mevcut infaz rejiminin hukuka aykırı olduğunu göstermektedir. Avrupa’daki bu çalışmalar özellikle AİHM kararlarının sistematik olarak uygulanmaması sorununu görünür kılmayı ve Avrupa Konseyi’ni aktif denetime zorlamayı hedefliyor” diye belirtti.
AVRUPA’DAKİ BİLDİRİMİN OLASI ETKİLERİ
Bildirimin Avrupa’dan yapılmasının Komite ve Türkiye açısından olası etkilerine değinen Rengin Ergül, “Komite üzerindeki basınç arttırabilir. Bu sayede Komite, Türkiye’ye karşı daha kararlı tutum almak zorunda kalabilir. Türkiye’nin eylem planlarının içeriği daha sıkı denetlenebilir ve kamuoyuna açık biçimde eleştirilebilir. Türkiye bakımından ise uluslararası itibar zedelenmeye devam edecektir. Sayın Öcalan örneğinde umut hakkının tanınmaması sadece bir bireyin hakkının ihlali değil, binlerce ağırlaştırılmış müebbet mahpusunun haklarına doğrudan etki eden bir durumdur. AİHM içtihadı sadece Türkiye açısından değil, tüm Avrupa Konseyi üyeleri açısından bağlayıcıdır. Ayrıca bu bildirimler, uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmekte ve Türkiye’nin insan hakları alanındaki sicilinin şeffaf şekilde tartışılmasına katkı sunmaktadır. Bu da sadece hukuki değil, siyasi etkiler de doğurur” ifadelerini kullandı.
AİHM KARARI 11 YILDIR UYGULANMIYOR
AİHM’in verdiği kararın 11 yıldır uygulanmadığına dikkati çeken Rengin Ergül, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, özellikle Terörle Mücadele Kanunu ve TCK düzenlemeleriyle ‘ölünceye kadar hapis’ olarak kurgulanmış durumda. Türkiye’de TMK kapsamındaki suçlar bakımından verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasında hem yasal hem de fiili olarak koşullu salıverme ihtimali yok. Dolayısıyla, umut hakkı tartışması sadece Sayın Abdullah Öcalan’ın durumu için değil, Türkiye’deki binlerce ağırlaştırılmış müebbet mahpusu için de geçerli. Ayrıca Sayın Öcalan’a uygulanan infaz rejimi çok daha ağır ve Türkiye’nin mevcut yasalarına dahi uygun değil” dedi.
TÜRKİYE’NİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ HUKUK GEREĞİ
Adalet Bakanı'nın “umut hakkı”nın mevzuatta yer almadığına dair söyleminin hükümetin AİHM kararlarını uygulama taaddüdü ve AİHS’i yok saymak anlamına geldiğini dile getiren Rengin Ergül, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerin kararlarını uygulamakla yükümlü olduğunun altını çizdi. Rengin Ergül, “Bu yükümlülük, herhangi bir siyasal sürecin parçası olarak değil, hukukun gereği olarak yerine getirilmelidir. Bakanın söylemleri hem bu saydığımız ilke ve yükümlülükler açısından hem de demokratik bir müzakere sürecinin yapısı içerisine kabul edilebilecek sözler değil. Umut hakkına dair hiçbir talebimizin siyasal bir sürecin pazarlık malzemesi haline getirilmesini kabul etmiyoruz. Ancak bütün bu hak ihlallerinin sebebi olan TMK’nın yürürlükten kaldırılması ve ona dayalı uygulamaların sonlandırılması demokratik bir müzakere sürecinin en önemli kazanımlarından olacaktır” diye belirtti.
DİPLOMATİK TAKİP VE İHLAL PROSEDÜRÜ
Türkiye’ye bu konuda Eylül 2025 yılına kadar süre verildiğini anımsatan Rengin Ergül, şöyle devam etti: “2024 yılı sonunda Komite, Türkiye'ye Eylül 2025 sonuna kadar süre verdi. Bu tarihe kadar yasa değişikliği yapılmazsa ‘ara karar’ alınacağını belirtti. Ara karar, Komite nezdinde diplomatik takibin sıkılaştırılması demektir. Ancak Komite'nin Kavala örneğinde de görüldüğü üzere, ciddi bir yaptırım gücü bulunmamakta. Yine de Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamaması durumunda uluslararası itibarı zedelenmekte ve ihlal prosedürü başlatılabilmektedir. Hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda hukuki ve siyasi düzlemde çeşitli çalışmalar planlanıyor. Ancak somutlaştıkça yeniden sizlerle paylaşabiliriz. Türkiye’deki sürece dair sivil toplum örgütlerinin daha güçlü bir dahiliyeti ve hazırlığı olması gerektiğini savunuyoruz. Çünkü Türkiye’deki mevcut siyasal koşullar ve infaz rejiminin doğası göz önüne alındığında, bu sürecin dikkatli, örgütlü ve kapsamlı bir şekilde yürütülmesi gerektiği herkes için çok açık.”
MA / Diren Yurtsever