ANKARA - Aleviler ve farklı tüm inanç ve ezilen kesimlerin taleplerinin barış süreciyle kazanıma dönüşebileceğini belirten DAD Eş Genel Başkanı Zeynel Kete, “Alevilerin inanç yapıları, sosyolojik dokuları; demokratik toplum modeliyle büyük ölçüde örtüşmektedir” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile Türkiye’nin çok kimlikli, çok inançlı yapısında yeni bir toplumsal mutabakat arayışını beraberinde getirdi. Abdullah Öcalan'ın çağrısının toplumsallaşmasında Alevilerin üstlenebileceği rol ise büyük önem taşıyor.
Öcalan'ın çağrısına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Zeynel Kete, bu sürecin toplumsallaşmasında Alevi toplumunun kritik bir rol üstlenmesi gerektiğini söyledi. Kete, Alevilerin, bu dönemde çeşitli muhalefet hareketlerine eklemlenerek ya da yalnızca inançsal temelde kendilerini dernekler düzeyine hapsetmelerinin toplumsal kurtuluşa katkı sunmayacağını ifade etti.
ALEVİLERİN SÜRECE KATILIMI
Kete, Alevi toplumunda güçlü bir şekilde hala kültürel olarak Nesimi, politik olarak Pirsultan, bütün farklı kesimleri bir araya getiren güçlü bir Baba İshak ve Baba İlyas damarının olduğunu belirterek, "Örgütlenme modelini buradan yine Hacı Bektaş'tan Seyitd Rıza'dan alarak bu söylediğimiz sorunların asıl çözüm gücünün kendileri olduğunu bununla ilgili aktif olarak demokratik siyasetin özneleri olması gerekiyor” diye konuştu.
ORTADOĞU’YA YÖNELİK EGEMEN YAKLAŞIM
"Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın stratejik bir süreç olduğunu ifade eden Kete, “Özellikle 3’üncü Dünya Savaşı'nın yoğun olarak kendini hissettirdiği bir dönemde, bundan yüz yıl önce kapitalist modernist güçlerin hegemonik merkezi güçlerin kendi yüz yıllık projelerini stratejik olarak inşa ettiği bir dönemlerde Ortadoğu'da birçok ulus devleti kendi elleriyle inşa etmeye başladılar. Fakat yüz yıl sonra tekrar yeniden bu hegemonik güçlerin kendi varlıklarını dağın ettirmek için bir stratejiye gidildi. Yeniden kendi varlıklarını devam ettirmek için Ortadoğu'da tekrar bir düzen ve bir konumlamaya doğru gidildi. Bu süreçte kendi elleriyle inşa ettikleri ulus devletler an itibariyle kendi varlıklarının önünde engel olmaya başladı” diye konuştu.
Ortadoğu geneline bakıldığında İran, Irak ve Suriye’de yaşananlar, Kürt mücadelesinin geldiği aşama gibi durumların egemenlerin yüzyıllık projesine engel olduğunu söyleyen Kete, tüm bu yaşananlar ekseninde bakıldığında demokratik toplum ve sosyalizm çağrısının dünya için stratejik önemde olduğunu ifade etti.
TALEPLER BARIŞLA KAZANIMA DÖNECEK
Tüm ezilenlerin, kadınların, gençlerin, farklı kimliklerin, inançların taleplerinin barış süreciyle kazanıma döneceğini belirten Kete, Alevilerin sürece katılımının da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Alevi toplumunun sürece katılımının en az barış sürecinin kendisi kadar stratejik bir öneme sahip olduğuna işaret eden Kete, “Aleviler, tarihsel süreç boyunca çeşitli baskılara ve ayrımcılıklara maruz kalmışlardır. Bugün neredeyse tüm Aleviler, devletin dışında kalan, kendi toplumsal yapısını oluşturan bir toplumu temsil etmektedir. Alevi toplumu binlerce yıldır adeta özerk bir biçimde yaşamış; toplumsal, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarını herhangi bir ‘üst akla’ ihtiyaç duymadan, inançlarına dayalı olarak cem erkanları aracılığıyla çözmüş, doğrudan demokrasiye dayanan bir adalet anlayışını benimsemiştir. Bu anlayışta sadece bireyin özgürlükleri değil; bireyin toplumla, toplumun doğayla olan ikrarlı (rızaya dayalı) yaşamı da esas alınır” dedi.
RIZA TOPLUMU VE DEMOKRATİK TOPLUM
Alevilikte barışın bütüncül uyumun adı olduğunu dile getiren Kete sözlerini şöyle sürdürdü: “Alevi toplumu; bireyin bireyle, bireyin toplumla ve toplumun doğayla olan polistik (çok merkezli) ve simbiyotik (karşılıklı faydaya dayalı) ilişkisini esas alır. Biz bu yapıya ‘toplumsal ikrarlaşma’ diyoruz. Bu yönüyle Alevilerin inanç yapıları, toplumsal gerçeklikleri ve sosyolojik dokuları; demokratik toplum modeliyle büyük ölçüde örtüşmektedir. Ortak yönleri oldukça fazladır. Her ne kadar ‘demokratik toplum’ kavramı son dönemlerde Kürt hareketi tarafından güçlü bir şekilde gündeme getirilmiş olsa da, Aleviler de kendilerini tarih boyunca zaten ‘Rıza Toplumu’ olarak tanımlamışlardır. Rıza Toplumu, toplumun tüm bileşenlerinin kendi varlıklarını ve birliklerini özgürce ve kendi öz gücüne dayanarak inşa etmesi anlamına gelir.”
‘ALEVİLERİN SÜRECE KATKISI BÜYÜK OLACAK’
Türkiye'de Alevi toplumunun son 100 yılda ulus devlet ve tekçi sistemin katliamlarına maruz kaldığını da ekleyen Kete, “Bu tarihsel süreç içerisinde Aleviler, Kürtler bu coğrafyada katliamın bin bir türlüsüne uğradılar. Bu katliam Dersim katliamı ve günümüze kadar devam eden değişik isimlerle katliam silsilesi devam etti. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde barışı en fazla talep eden, talep etmenin dışında barışın toplumsallaştırılmasında, demokratik toplumun inşasında Alevilerin sunabilecekleri çok büyük katkıları vardır" diye konuştu.