İSTANBUL - Halkın Mehmet Şimşek’in neoliberal politikalarının bedelini ödediğini belirten DEM Parti Emek Komisyonu üyesi Semih Esringül, “Şu anda Türkiye'de her ay 262 bin vatandaş borçları yüzünden bankada yasal takibe düşüyor” dedi.
İstanbul’da, asgari ücrete ara zam için birçok ilçede stant ve bildiri çalışması yürüten Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İl Emek Komisyonu, 14 Temmuz’da “Enflasyonun emekli, işçi ve küçük esnaf üzerinde yarattığı tahribat” başlığıyla bir açıklamada bulundu. Türkiye’nin dünyada en kötü enflasyon sıralamasında 6’ncı ülke olduğu belirtilen açıklamada, 2015 yılından 2025 yılına kadar Türkiye’de ortalama fiyat artışlarının 11 katına çıktığı ve bu endekse göre Türkiye’nin Avrupa’da birinci olduğu aktarıldı.
DEM Parti İstanbul İl Örgütü Emek Komisyonu üyesi Semih Esringül, ülkedeki tabloya dair değerlendirmelerde bulundu.
YÜKSEK FAİZ ENFLASYONUNDA 6’INCI SIRADA
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve başlamadan önce emekli ve asgari ücretle geçinenleri gözden çıkardığını dile getiren Esringül, asgari ücrete Ocak ayında yapılan zammın reel ekonominin altında bir rakam olduğunu söyledi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) verilerini karşılaştıran Esringül, “TÜİK Haziran ayı verilerine göre enflasyon yüzde 35.05 iken ENAG’da bu sayı yüzde 69'a yakın. Arada iki kat fark var. Türkiye’de enflasyon yüzde 35 değildir. Mesela iki yıllık Mehmet Şimşek döneminde kira artış oranı yüzde 309'larda, enflasyon ise yüzde 131 civarındadır. TÜİK verilerinin gerçek olduğunu varsaysak bile Türkiye şu anda politika faizinde Venezuela’dan sonra dünyada ikinci sıradadır. Yüzde 48 olan bir politika faizinden söz ediyoruz. Türkiye, dünyada yüksek faizin enflasyon sıralamasında altıncı sırada. Venezuela hariç en yüksek faizin olup da enflasyon sıralamasında en yüksek olan ülke yok. Türkiye 2012'den bu yana, fiyat artış endeksinde Arjantin'den sonra gelen ikinci ülke konumundadır. Türkiye’de 2015'den bugüne kadar da alınan verilerdeki fiyat artışı 11 kattır. Avrupa'da da açık arayla birinci olan ülke Türkiye’dir. Avrupa’da ikinci olan ülke ile Türkiye’nin arasında 10 kat fark var. Mehmet Şimşek’in neoliberal politikalarının bedelini ödüyoruz” diye belirtti.
'YASAL FAİZCİLİKLE FİRMALAR BATIRILIYOR’
Yaşanan ekonomik krizin bedelini emekçi ve emeklilerin ödediğinin altını çizen Esringül, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu (BAĞ-KUR) ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) emeklilerine yüzde 16’lık bir zam yapıldığını hatırlatarak, ekledi: “30 Haziran'da 6 aylık verilerle oynamak için 1 Temmuz’da elektriğe ve doğalgaza zam yapıldı. Bu veri oynamasıdır. Sadece emekçiye değil esnafa da zarar verdi. Türkiye'de kurumlar vergisi yüzde 20'den yüzde 25'e çıktı. 2025 yılında ‘asgari vergi’ diye bir vergi getirdiler ve bu yüzde 25'e çıkarıldı. Esnafı da işin içinden çıkılmaz bir hale getirdiler. İstanbul'da tekstil bitme noktasına geldi. 2025 yılında esnafa ciddi vergi cezaları geldi. Mehmet Şimşek ve bu kötü ekonomi politikası, mali müşavirlerle esnafı karşı karşıya getirdi. Borcunu ödeyemediğinde esnafa haciz geldi. Bir anda banka hesaplarına bloke konuldu ve konulmaya da devam ediliyor. Maliye Bakanlığı, yüzde 57 faizle vergi dairesinde bir nevi yasal faizcilikle esnafın borcunu taksitlendiriyor. Bu taksitleri ödemediği zaman da firmalar batıyor.”
‘HER AY 262 BİN KİŞİ YASAL TAKİBE DÜŞÜYOR’
Türkiye’de konkordato olduğuna dikkat çeken Esringül, “Konkordato borcumuzu ödeyemiyoruz demektir. Neden konkordato ilan ediliyor? Çünkü Mehmet Şimşek’in neoliberal ekonomi politikası hem küçük esnafa hem de orta ölçekli firmalara düşman. Bundan dolayı mali müşavirlerle esnaf karşı karşıya geldi. Sanki mali müşavirler devletin tahsilatdarıymış gibi ‘gidip vergiyi toplayın’ denilerek psikolojik mobbingi getiren bir zihniyet var. Şu anda Türkiye'de her ay 262 bin vatandaş borçları yüzünden bankada yasal takibe düşmek zorunda kalıyor. Çünkü bankadan faizi yüksek krediyle borç almak zorunda kalıyor. Devlet, enflasyonun yüzde 100’ün üzerinde olduğu bir dönemde kira enflasyon oranına yüzde 25 oranında zam getirdi. Türkiye'de adli davaların yüzde 14'ünü kira davaları oluşturmaktadır. İstanbul’da ortalama kira fiyatları 32 bin liradır. Bütün bunlar toplumsal kaosa ve toplumsal mutsuzluğa neden oluyor. Türkiye'de ciddi bir boşanma oranı var. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi bu kötü ekonomi şartlarıdır” ifadelerini kullandı.
‘ASGARİ ÜCRET 44 BİN TL OLMALI’
Temmuz ayının ilk haftasında İstanbul’un birçok ilçesinde stant ve bildiri çalışmaları yaptıklarını söyleyen Esringül, şöyle devam etti: “Yurttaşlar bize ‘bu bildirileri boşuna dağıtıyorsunuz, asgari ücreti yükseltmeyecekler’ diyordu. Türkiye’de zeytinin kilosu 500, zeytinyağının litresi 2 bin liradır. Dünyada fındık üretiminde birinci sırada ama fındığın kilosu 800 lirayken Antep fıstığının fiyatı 1200 lira 1500 lira değişebiliyor. Bu ülkedeki emekli, emekçi veya halk bunlardan faydalanabiliyor mu? Kesinlikle hayır. Alım gücü olmayınca insanlar mutsuz ve umutsuz yaşıyor. Sonuç olarak bu ülkede asgari ücret en düşük 44 bin lira olmalıdır. Bu bir slogan değildir. Bir asgari ücretli 10 sene önce o anki maaşıyla ne kadar çeyrek altın alabiliyordu? Bu bir veridir. Kaç litre benzin alabiliyordu? Nereden tutarsak tutalım bu hep azaldı. Şu anki veriler, Türkiye’nin bir hiperenflasyon ülkesi olduğunu gösteriyor. Şu an olması gereken asgari ücret fiyatı 44 bin liradır. Kötü ve sorumsuz ekonominin sorumlusu işçiler, emekçiler ve asgari ücretliler değildir.”