ANKARA - İHD’nin düzenlediği “Barış ve Demokrasi Paneli”nde konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Kürt sorununun sadece Meclis’te kurulan komisyon ile çözülemeyeceğini ifade etti.
İnsan Hakları Derneği (İHD), Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde "Barış ve Demokrasi Paneli düzenledi. İHD Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban’ın moderatörlüğünü üstlendiği panelin ilk oturumunda, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin ve Emek Partisi (EMEP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Şükran Doğan yer aldı.
İlk olarak söz alan Küçükbalaban, Kürt sorununun Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihi boyunca devam ettiğine dikkat çekerek, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde ciddi adımlar atıldığını belirtti. Küçükbalaban, “Ne yazık ki devlet henüz güvenlikçi politikaları terk etmedi. Ne barış konusunda ne de demokrasi konusunda geçtiğimiz yılları aratmayan bir ortam henüz oluşmadı. Barış ve demokrasi meselesi sadece muktedirlerin meselesi değil. İHD, barışın toplumsallaşması için, halkın barışa sahip çıkması için ciddi bir çaba içerisinde” dedi.
Küçükbalaban, CHP’ye dönük son dönemde gerçekleştirilen saldırılara tepki göstererek, ortak mücadele çağrısı yaptı.
Sonrasında konuşan DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin konuştu. Barış süreçlerinde herkesin kazandığını ancak herkesin ödün vermek zorunda olduğunu ifade eden Şahin, “Bu süreçleri perdenin arkasında en muhalifi sizi dinliyormuş gibi bir dil oluşturacaksınız. Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar kardeştir. İnsanların kimlikleri derisidir. Bu deriyi yüzemezsiniz. En zor gevşeyen kimlik de etnik kimliktir. 2013 Türkiye’sinde de adını ne koyarsanız koyun, bu meselenin çözülmesi gerektiğine inanıyorduk, samimiydik. Bugün de aynı noktadayız” diye konuştu.
ŞAHİN: ANAYASAL DEĞİŞİKLİKSE ANAYASAL DEĞİŞİKLİK!
Sürecin başından itibaren, “ihtiyatlı iyimserlik” vurgusu yaptıklarını ifade eden Şahin, “Sürecin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen iktidar yönünde hala gerçekçi adımlar atılmadığını söylemek gerek. Biz partimizi kurarken, 2013 süreci gözümüzün önündeydi. O gün kardeşliği yarı yolda bırakanların hala ders almadıklarını gördüğümüz için bir kısım sözler söyledik. ‘Terörle mücadele konusunu ve vatandaşın temel hak ve özgürlükleri konularını ayıracağız’ dedik. Güçlü ve demokratik bir devlet herkesin taleplerini karşılamak durumundadır. Yasal değişiklikse yasal, Anayasal değişiklikse Anayasal değişiklik” dedi.
EMEKÇİLERİN BEKLENTİ VE SORULARI
Ardından konuşan Şükran Doğan, sürecin başarıyla tamamlanması sonrası dahi demokratik mücadelenin devam edeceğini ifade etti. Şükran Doğan, “Buna karşın politik mücadelenin de arenası daralmış durumda. Politik mücadele alanının sınırlarının genişletilmesi için de mücadele edeceğiz. Kayyımlar böyle dururken, gösteri ve ifade özgürlüğü, basına dönük baskılar ve örgütlenme hakkı gibi hakların olmadığı yerde politik mücadeleyi nasıl sürdüreceğiz? Mecliste kurulan komisyonla ilgili bir kısmı ‘daha önce bu girişimden sonuçsuz kaldı, yine aynısı olacak’ diyorlar. ‘Anayasa değiştirilecek mi’, ‘Komisyonda muhalif partilerin etkisi var mı?’ diye soruyorlar. Çoğunluk komisyona güvenmediğini söylüyor çünkü aynı zamanda genel olarak Meclis’e de güvensiz olduklarını belirtiyorlar. Komisyondaki çalışmaların hızlandırılmasını ve pratik adımların atılmasını bekliyorlar. Silah bırakanlar ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması, hasta tutsakların serbest bırakılması ve kalıcı barış için çalışmaların somuta evrilmesi gerektiğini ifade ediyorlar” dedi.
AYŞEGÜL DOĞAN: SİSTEM SORUNU İLE KARŞI KARŞIYAYIZ
Son olarak konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Bir kesimin önemli bir ismi bu ülkede 40 yıldır neredeyse korku objesine dönüştürülmüş. Bahçeli, böyle bir isme hitaben dönüp, ‘gelsin Meclis’te konuşsun’ dedi. Bunu herhangi bir olay, herhangi bir gelişme olarak değerlendirmemek gerek. Siyaseten demokratik alanı güçlendirici bir hamleye dönüşmesini sağlayacak bir hukuki zemine açılmasına olanak sağlayacak bir pozisyon almamak siyaset yapmamak demek. Dolayısıyla biz burayı zorlamak istedik. Bizim için süreci böyle bir anlamı vardı. Bunları gündelik siyasi hesaplar üzerinden değerlendirmek okumak yerine tüm bunların üstünde tutan bir yaklaşımdı. Nitekim hangi aşamaya vardık? Komisyon aşamasına Türkiye'de belki de ilk defa Meclis’te toplumun neredeyse yüzde doksanının üzerinde temsiliyetinin bulunduğu bir komisyon oluştu. Şimdi bizim burada mücadele etmemiz gereken konuların başında şu geliyor” dedi.
‘DİLSİZ KARDEŞLİK OLMAZ’
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na değinen Ayşegül Doğan, “Komisyonun isminde kardeşlik var. Nasıl bir kardeşlik? Dilsiz kardeşlik olmaz. Komisyon Kürtçe konuşmak isteyen annelerin Kürtçe konuşmasını engelleyerek bu stratejik değişim ve dönüşüm çağrısına zihni olarak eski kodlarla yöneldi. Bu çatışma çözümünün doğasına aykırı bir şey. Mesele bir güvenlik meselesi değildir. Mesele bir terör meselesi değil. Mesele bir sosyoekonomik geri kalmışlık meselesi değil. Meseleye böyle diyerek onlarca yıl kaybettin. Bu saatten sonra kaydedilen bu yılları telafi edeceksin, hiç telafi edilemeyecek şeylerden bahsediyoruz, insan canından bahsediyoruz” dedi.
‘51 ÜYEYLE TEK BAŞINA ÇÖZEMEZ’
Ayşegül Doğan devamla: “Komisyonun henüz bir yol haritası yok. Dinleme yapıyor. Toplumsal kesimler katılıyor. Güvencenin de hukukla sağlanabileceğini düşünüyoruz. Verdiğimiz mücadelede bunun mücadelesi. O yüzden hukuki zemine dikkat çekiyoruz. Bu komisyonda Anayasa gündemi yok. Bu komisyon Kürt meselesinin demokratik çözümünü, Türkiye’nin demokrasisi önündeki engelleri, teklik üzerine kurulu retçi inkârcı karakterine karşın 51 üyeyle tek başına ki çözemez. Ama bir yol açabilir. Bizi bir yola götürebilir. Fakat Türkiye’nin bu kadar köklü sorunlarını tek bir komisyon çözebilecekmiş bilecekmiş gibi davranmak gerçekçi olmaz.”
Panel, 20 dakikalık aranın ardından ikinci oturumuyla devam etti. Moderatörlüğünü İHD Ankara Şube Eş Başkanı Ömer Faruk Yazmacı’nın üstlendiği ikinci oturumda insan hakları savunucusu Eren Keskin, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Metin Bakkalcı ve Hak İnisiyatifi Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Atalar konuştu.
‘DEVLETE NE KADAR BENZİYORUZ?’
Sözlerine, “Doğduğumuzdan itibaren bize bir yalan söyleniyor” diyerek başlayan Eren Keskin, “Sadece Türk ve Sünni Müslüman kimliğini kabul ederek ve dayatarak diğer tüm etnik, inanç kimliği, cinsiyet kimlikleri yok sayarak ya da asimile ederek varlığını devam ettiren bir sistemden söz ediyoruz. Yüzyılın en büyük suçu işlendi ve bu coğrafyada devleti en çok eleştirenler bile maalesef 1915 tartışmasını gerçek anlamda yapmadılar. O nedenle ben bütün bu tartışmalarda mutlaka devlete ne kadar benziyoruz? Biz resmi ideolojiyi ne kadar içselleştirdik? Bu tartışmayı yapmamız gerektiğini düşünüyorum” sözlerini kullandı.
‘KİM İKTİDARDAYSA ONUNLA GÖRÜŞECEKSİN’
Eren Keskin, şöyle devam etti: “Bugün eğer akademi eğer Kürt meselesini konuşabiliyorsa İnsan Hakları Derneği'nin ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın raporları sayesindedir. Sadece İnsan Hakları Derneği vardı o dönem. O dönem zaten biz de birçok kayıp verdik, arkadaşlarımız katledildiler. Bütün bunları bilerek biz barış istiyoruz. Devlete güvendiğimiz için istemiyoruz. Bugün bu süreci sürdürdüğü için Kürt Hareketinin eleştirilmesini anlamıyorum. Biz iktidara kimin gelmesini bekleyeceğiz? Kim o gün yönetimdeyse onunla görüşeceksin. Şimdi bugün biz barış sürecini tartışırken Suriye'de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile beraber bir yapı kurulduğunu hepimiz biliyoruz. Orada karakolları var, hapishaneleri var, biz biliyoruz. Cihatçı örgütlerin maaşlar ödeniyor. Ama hiçbir sendika bunu sormadı bugüne kadar. Herkesin maaşını yükseltmesi isteniyor çok doğal olarak çünkü yoksulluk var. Ama yoksulluğun nedeni zaten bu savaş politikasıdır” dedi.