Canan Arın: Kimi kandırıyorlar, oy telaşıyla yapılmış bir teklif

img

ANKARA - AKP’nin kadına yönelik şiddete dair Meclis’e getirdiği kanun teklifini “seçim yatırımı” olarak nitelendiren kadın hakları savunucusu avukat Canan Arın, “’Koruyacağız’ diyorlar. Bizi sizden kim koruyacak? Ataerki sıkı sıkı korumak için ellerinden geleni yapıyorlar' dedi. 

Kadınlar yüzyıllara dayanan mücadele tarihlerinde, elde ettikleri haklarının yasal çerçeveye kavuşturulması ve uygulanması için bedel ödemeye devam ediyor. Bir yandan İstanbul Sözleşmesi ve Medeni Kanun gibi kazanımları hedef alınırken, diğer yandan çıkarılan her yeni yasayla mücadelenin önü alınmaya çalışılıyor. Kadınların “Yasalara dokunma uygula” çağrısını görmezden gelen iktidar, “şiddetle mücadele” adı altında kimi kanun teklifleriyle kendi sisteminin temelini oluşturmaya çalışıyor. 
 
Son olarak Meclis’e getirilen kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin düzenlemelerin yer aldığı belirtilen kanun teklifi, Adalet Komisyonu’nda kabul edildi ve önümüzdeki günlerde Genel Kurul’da görüşülmesi bekleniyor. Kadınlar ise, çıkarılacak yeni kanun değil var olan kanunların uygulanmasında ısrarlı. Getirilen kanun teklifiyle, “Kadınları koruyacağız” diyen iktidara, yaşamı mücadeleyle geçen kadın hakları savunucusu Avukat Canan Arın, polisin 8 Mart’taki saldırısını hatırlatarak, “Bizi sizden kim koruyacak” diye sordu.  Kadınların ataerki zihniyete karşı verdiği mücadeleyi de tarifleyen Arın, “Kadın tarihimiz, insan olarak kabul edilme mücadelesi tarihidir” dedi.
 
Arın ile Meclis’e getirilen yeni kanun teklifini, var olan yasaları, kadın mücadelesini konuştuk.
 
 
 
İstanbul Sözleşmesi’ni taklit etmişler. O zaman İstanbul Sözleşmesi’nden niye çıktınız? Akılları sıra seçim yatırımı olsun diye bir kanun teklifi falan çıkarıyorlar.
 
 Kadınlara yönelik şiddetin önlenmesini öngören kanun teklifinde mevcut yasalar dışında neler var, kadınlar neden karşı?
 
Aslında İstanbul Sözleşmesi’ni taklit etmişler. O zaman İstanbul Sözleşmesi’nden niye çıktınız? Ayrıca, sanki bugüne kadar hiçbir şeyin farkında değillermiş, yeni keşfediyorlarmış gibi. Halbuki bütün bunlar söylendi. Türkiye’de Kalu Beladan Beri söyleniyor. Samimiyetlerine katiyen inanmıyorum. Öncelikle teklifte toplumsal cinsiyet eşitliği lafını koymaları ve uygulamaları gerekiyor. Teklifte, kolluk kuvvetlerinden bahsediyor. Kadınları kolluk kuvvetlerinden kim koruyacak? Şu anki iktidar için 8 Mart’lar, kadınların üzerinde rahat tepinebilme, onlara gaz bombasıyla saldırmak, coplamak mümkünse öldürmek daha oraya gelmediler ama. Sonra ne diyorlar, ‘Sizi koruyacağız’ bizi sizden kim koruyacak? Bu nedenle kadına yönelik erkek şiddetinin en önemli faili kolluk kuvveti ya da emniyet güçleri dedikleri polisler. Bir defa onlardan korunmak gerekiyor. Vali, polis ve emniyet müdürleri topsuz tüfeksiz kadınlardan o kadar korkuyorlar ki İstanbul için söylüyorum 8 Mart’ta tüm yolları kapatıp kadınları mümkün oldukça dar alana sıkıştırıyorlar, arkasından saldırıyorlar, sonra utanmadan akılları sıra seçim yatırımı olsun diye bir kanun teklifi falan çıkarıyorlar.
 
 Son dönemde özellikle Kürt illerinde polis ve askerlerin kadınlara yönelik taciz ve tecavüz suçları Musa Orhan örneğinde de olduğu gibi cezasız bırakıldı. Kadınlar buna çok tepki gösterdi ama bu sefer kadın kurumları yargı tacizine maruz kaldı. Meclis'te söz konusu kanun teklifi görüşülürken, bir yandan da böyle bir tablo var. Siz nasıl okudunuz bu süreci?
 
Hukuk diye bir kavram olmadığı için, siyasi iktidardaki siyasi partinin siyasal görüşüne uygun olarak kurallar eğilip, bükülüyor ve onlar ne isterlerse onu yapıyorlar. Dolayısıyla söyleyecek hiçbir şey yok, çok açık Türkiye'de hukuk diye bir kavram yok.
 
Bu tablo karşısında, iktidarın bu düzenlemeyle kadına yönelik şiddetle mücadele etmesi mümkün görünüyor mu?
 
Ben, bunun doğruluğuna inanmıyorum. Eğer gerçekten samimi iseler öncelikle ilkokuldan itibaren çocuklara toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını öğretmeleri gerekiyor. Her alanda bunu uygulamaları gerekiyor. İnsan haklarına, ifade özgürlüğüne saygı göstermeleri gerekiyor. Ağzını açanı durmadan cezaevine koymamaları gerekiyor. Mahkemelerin, hukuka uygun karar verme özgürlüğünün olması gerekiyor. Hukukun var olması gerekiyor, yargıçların hükümete yaranmak için karar vermemesi gerekiyor. Böyle bir tablonun üzerine oturup, kanun teklifinde döktürmüşler de döktürmüşler. Ben uygulanacağına da inanmıyorum. Kadınları önce polislerden korumak gerekiyor. Ama en önemlisi zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. O zihniyet değişikliği de imam hatip okullarıyla olmaz, 13 yaşındaki çocuklara tecavüz edip arkasından ‘evliliktir, bunları affedin’ diye dolaşmamaları gerekiyor. Ataerki güçlendirmek için tüm kurum ve kuruluşlarıyla çalışıyorlar. Yargıtay 2’nci Hukuk Dairesi Başkanı’nın derhal istifa etmesi gerekiyor. Çünkü ihsası-reyde bulunuyor. Yargıçlar, onun düşüncelerine aykırı karar vermekten korkuyorlar. Kanunda ne yazarsa yazsın, uygulamaya ya da televizyonda ne söylendiğine bakıyorlar. Tüm bu uygulamaları göz önüne aldığımız zaman, kağıt üzerine ne yazarlarsa yazsınlar ben inanmıyorum.
 
Kağıt üzerinde ne yazarlarsa yazsınlar uygulamadıklarına şahit oluyoruz evet ama çıkan her yeni yasa bir sınır çiziyor…
 
Evet doğru ve iyi kurallar var ama uygulama çok önemli. Tabi ki yasalar bizim hareket alanımızın sınırlarını çizerler. O nedenle mutlaka mümkün olduğu kadar çok özgürlükçü olmaları gerekir. Yargıç bunu uygulamıyorsa ben avukat olarak ‘Bak burada böyle yazıyor, uygula’ diye zorlama hakkına sahibim. Nitekim İstanbul Sözleşmesi de aynı şekildeydi, sınırlarımızı çiziyordu. O zaman, ‘Bak sen buna imza attın, hala kağıt üzerinde var olan Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi uyarınca eğer kurallar iç hukukta çelişiyorsa uluslararası sözleşmeleri uygulamak zorundasın’ deme özgürlüğümüz ve hakkımız vardı. Bunu kabul ediyorum. Ama benim canımı yakan kuralların uygulanmaması. Bunu yargıç ve savcı sıfatıyla oturanların, kadın hakkı konusunda hiçbir fikirlerinin olmaması veya hepsinin ataerkile tapıyor olması, benim derdim bu. Bu nedenle hakikaten, bu ifadelerim bir ümitsizliğin, Türkiye’deki korkunç gidişin ve faşizmin ifadeleri. Mesela Avukatlar Günü nedeniyle Barolar Birliği ‘Hiçbir avukatın hakkını yedirmeyecekleri’ konusunda bir mesaj göndermiş, peki Aysel Tuğluk ne? Bunun için, evet düzgün kurallar var ama samimi olarak veri toplayacaklar mı? İnanmıyorum. O verileri insanları yanıltmak için yarım olarak toplayacaklar. 50 olay olduysa bir tane gösterecekler. Bugüne kadar dünya kadar genelge ve kanun çıktı. Eğer samimi olsalardı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmezlerdi. Dolayısıyla samimiyetlerine inanmıyorum.
 
 
Eğer samimilerse tekrar İstanbul Sözleşmesi’ne dönülsün. Aksi halde, Türkiye’de her şeyde olduğu gibi ‘varmış’ gibi yapılıyor. Hukuk ‘varmış’ gibi, kadınları ‘koruyorlarmış’ gibi olur. 
 
Var olan kuralların uygulanmasında ne gibi zorluklar çıkarılıyor? Deneyimlerinizden örnekle aktarır mısınız?
 
Evet, kurallar var ama kim uygulayacak? Biz uygulayacağız belki ama o zamanda neredeyse hakimlerden dayak yiyeceğiz. Daha geçen gün 10 yaşından 16 yaşına kadar bir çocuğa sürekli tecavüz eden bir adam 10 yıldı kaçaktı. Yeni döndü. Hastalıklı bir zihnin hayal gücüyle ipe sapa gelmez dünya kadar ifade veriyor. Çocukları koruyan biz avukatlara- iki avukat arkadaşımı daha ekledik çünkü 10 yıldır devam ediyor. Bir 10 yıl daha sürerse benim ömrüm yetmeyecek, hiç değilse onlar devam etsinler diye iki genç avukat arkadaşa daha vekaletname verdirdim diye yargıcın bir dayak atmadığı kaldı. Dosyanın kapağını kaldırıp bakmamış ama bize kürsüden avaz avaz bağırıyor. Dünya kadar adli tıp raporu vs var. Dolayısıyla, yargıç sıfatıyla o kürsüye oturan, savcı sıfatıyla orada yer alanlar eğer bu kuralları uygulamayacaksa istedikleri kadar kanun olsun. Olmasın da demiyorum. Ama eğer samimilerse tekrar İstanbul Sözleşmesi’ne dönülsün, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının mutlaka konulması gerekiyor. Aksi halde, Türkiye’de her şeyde olduğu gibi ‘varmış’ gibi yapılıyor. Hukuk ‘varmış’ gibi, kadınları ‘koruyorlarmış’ gibi olur.
 
Kanun teklifinde "Israrlı takip" fiilinin TCK'da ayrı bir suç olarak belirlenmesi olumlu bir gelişme olarak görüldü. Siz deneyimleriniz üzerinden ne söylemek istersiniz, bunun hayata geçiş hali yazıldığı gibi olacak mı?
 
Umarım olur. Ama çok ikiyüzlü davranıyorlar. Bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkardılar ve çocuklara yönelik cinsel istismar konusunda kanıt istediler. Çocuk bunu nasıl kanıtlasın? Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi ‘Kadın beyanı esastır’ der. Bir insanın bunu itiraf etmesi, bunu her yerde söylemesi çok zordur. Çocuksa bunu hiç ifade edemez. Şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, bir yandan bunu çıkarıyorsan diğer yandan çarşaf gibi bir şey yazıyorsun. Kimi kandırıyorlar. Tamamen oy telaşıyla yapılmış bir teklif. Araştırma yaptıklarını söylüyorlar neyi araştırdın. Bu ülkede en az 40 yıldır kadına yönelik erkek şiddeti konusunda kadın hareketi yapmadığını bırakmadı, kanunları getirdi Türkçe’ye çevirtti. Ceza Kanunu biz yazdık. Biz gönderdik ve öylece çıktı. E uygulanıyor mu? Hayır. Bu maddeyi de aradan bir yıl geçsin uygulamaya bakalım öyle konuşalım.
 
Diğer tartışma konusu ise, söz konusu düzenlemeyle failin yargılama sürecindeki davranışları yerine, "pişmanlığını gösteren davranışlarına göre" takdiri indirim hakkının kullanılabileceği hükme bağlıyor. Bu hüküm hangi riskleri beraberinde getiriyor?
 
 Lafı değiştirip aynı şeyi yaptılar. Ne olacak, sanık mahkemede ağlayacak mı? ‘Çok pişmanım, ben bunu delik deşik ettim’ diye. En son ceza hukukun en önemli yargıçlarının yer aldığı Yargıtay Ceza Genel Kurulu ‘Kadın evlenme teklifini kabul etseydi öldürülmeyecekti. Adam galeyana gelmiş’ dedi. Bunda ‘kasıt’ aramadı, o kadar koruyorlar ve kadının hayatının bile önemi yok bu adamların gözündü. Kravat takıp takım elbise giymedi de ‘Çok pişmanım’ diyecek iki damla da gözyaşı tamam. Pişman olduğunu nasıl anlayacağız. Serbest bırakacaklar ve ertesi gün başka bir kadını öldürecek. Aynı şeyi evirip çevirip tekrar koymuşlar.  ‘Takdir indirimini’ çok ender mahkemeler dışına çok yaygın veriliyor. Mümkün olduğu kadar sanık lehine olayları yorumlamak derdindeler.
 
 
Adli suçluları bırakıp mümkün olduğu kadar aleyhlerine bir şey söyleyen muhalifleri cezaevlerine doldurmak derdindeler. Bir diğeri kadınları tamamen itaat ettirmek ve şeriatı getirmek istiyorlar. Çünkü en iyi muhalefeti yapan kadınlar.
 
Neden?
 
Çünkü arkasında yatan politik neden, bu sanıkları cezaevine koyacakları yerleri yok. İfade özgürlüğü olmadığı için, bunun lehine verilen kararlarla cezaevleri siyasi sanıklarla o kadar dolu ki hiç utanmadan okul yerine cezaevi yapmakla övünüyorlar. Onun için, bu adli suçluları bırakıp mümkün olduğu kadar aleyhlerine bir şey söyleyen muhalifleri cezaevlerine doldurmak derdindeler. Bu nedenle şekli bahaneler buluyorlar. Bir diğeri ise, kadınları tamamen itaat ettirmek ve eve hapsetmek istiyorlar. Çünkü Şeriatı getirmek istiyorlar. En iyi muhalefeti yapan da kadınlar. Kadınları susturamıyorlar. Devletin yapması gereken temel bakım hizmetlerini de kadınların üzerine yıkmak istiyorlar. Bunlar için de kadını eve kapatıyorlar. Bu nedenle mümkün olduğu kadar erken yaşta ‘evlilik’ adı altında çocuk köleliğini, istismarını destekliyorlar. Ama diğer yandan da dünya kadar kanun çıkarıp, uluslararası toplantılarda palavrayla rapor okuyorlar. En son Cenevre’de resmi bir rapor okudular, ben de oradaydım, ‘Sen hangi Türkiye’de yaşıyorsun, ben de oraya taşınayım’ dedim.  Ama uluslararası kuruluşlar devletlerin resmi raporlarına güvenmiyorlar. Tabanda çalışan kadın örgütlerinin raporlarını baz alıyorlar ve hükümet temsilcilerine de o yönde soru soruyorlar. Dolayısıyla içerideki uygulamalarıyla dışarıya sundukları birbiriyle ilgisiz.
 
Peki tabanda çalışan kadın örgütlerinin raporları kadına yönelik şiddet konusunda nasıl bir tablo gösteriyor?
 
Ne oluyorsa onu. Mesela bana ‘Mahkemelerde neler oluyor’ diye sorduklarında. Ben olanları anlatıyorum. Raporlar toplu olarak yazılıyor. Dolayısıyla hep birlikte yazdığımız zaman ne yaşanıyorsa, gerçek neyse onu söylüyoruz. O nedenle de bu raporlara çok daha ciddiyetle önem veriyorlar. Sonra devlet raporlarıyla çelişkisini ortaya koyarak, Türkiye’yi temsilen gidenlere soruyorlar. Mesela her ülkede cinsel ilişkiye dair bir ‘rıza’ yaşı vardır. Türkiye’de 15 idi. Ama 13 yaşındaki çocuğa 26 adam tecavüz ettiler ve çocuğun ‘rızası’ndan bahsedildi. Ben, bu konuda uluslararası bir kuruluşa rapor verdiysem o zaman sorarlar, ‘Davanın sonucunda verdiğiniz bu kararla söylediğiniz arasındaki çelişki ne oluyor?’ Nasıl izah edeceksiniz.
 
Var olan ama uygulanmayan kanunlardan bahsettiniz. Kadınlar için çok önemli olan Medeni Kanun’un da hedefte olduğuna dair yorumlar yapılıyor. Sizin öngörünüz nedir, hedefte olduğuna dair nasıl söylem ve politikalara tanıklık ettik?
 
Medeni Kanun’a el uzatacak kadar ileri giderler. Bunlar iki ileri bir geri. Bu iktidar 2002 yılında geldiği zaman, herkes ‘Yetmez ama evet’ diyerek Tayyip’i şakşaklarken, verdiğim bir röportajda katiyen inanmadığımı, bu adamın tüm amacının orduyu tasfiye etmek ve Şeriatı getirmek olduğunu söyledim. Dolayısıyla açıkça Şeriatı getirmek istiyorlar ama bunu açık açık söylemeyip bir takım adamlarına söyletiyor, Akit Gazetesi gibi yayınlarda. Hatta Yargıtay 2’nci Hukuk Dairesi Başkanı da ‘Nikahlar 5 yıl için geçerli olsun’ dedi. Bu İran’daki muta evliliğinin ifadesi. İki şekilde yapıyorlar ya kararname falan çıkarıp kanunu değiştiriyorlar ya da kanuna dokunmayıp fiilen değiştiriyorlar. Onda da örneğin çocuk 13 yaşında hamile kalıyor, demek ki 12 yaşında cinsel istismara maruz kalmış ama ‘evlilik’ diyorlar. Ama Medeni Kanun’da evlilik yaşı belli. Diğer yandan hem eski hem de yeni ceza kanununda resmi nikah olmadan dini nikah kıymak suçtu. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kompozisyonunu değiştirip, kendi emirleri doğrultusunda karar verecekleri noktaya getirdiler ve bu kural iptal edildi. Küçük çocukların istismarına yol açıldı. Arkasından 12 yıllık zorunlu eğitim dediler sonra 4+4+4 olarak üçe böldüler, ilkokuldan sonra kız çocukların okullaşması engellendi ve ‘evlilik’ adı altında istismara yol açtılar. Ama uluslararası toplantılara geldiklerinde ‘Erken ve zorla evliliklere karşıyız’ diyorlar. 18 yaşın altındaki evlilikler zaten zorladır. Kısacası, her yönden yaptıklarıyla söyledikleri arasında hiçbir bağlantı yok. Açıkça kanunu dolanmak, yalan söylemek ve kadınları ile kız çocuklarını mümkün olduğu kadarıyla kamu hayatından uzaklaştırıp eve tıkmak dertleri.
 
 
 Tüm çabaları, Şeriatı getirmek üzerine kurulmuş. Bunun içinde dini sadece pornografi ve çocuk istismarına indirgediler. Bunlardan çocuklarımızı, kendimizi nasıl koruyacağız? Bu nedenle kadın dayanışması ve direnişi çok önemli. 
 
Abdurrahman Dilipak, uzun yıllar önce ‘Çoklu hukuk’ diye bir şeyi dile getirdi. Şimdi yine konuşmaya başladılar. Çoklu hukuk; her dinin kendi kuralları aile hukukunda uygulansın demek. Ben bunu ilk defa 1979’li yıllarda Londra’da Lübnanlı bir Anayasa Profesöründen duydum, Lübnan’da uygulanıyordu. İlk defa duydum ve çok şaşırmıştım. Olacak iş değil. Ama Abdurrahman Dilipak, bunu savunuyor ve Türkiye’ye bunun getirilmesini istiyor. Dolayısıyla tüm çabaları, Şeriatı getirmek üzerine kurulmuş. Bunun içinde dini sadece pornografi ve çocuk istismarına indirgediler. Kadından da sorumlu bakanlığı lağvettiler yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı getirdiler. Çünkü aile çok ‘kutsal’, ve ‘kutsal aile’ dedikleri; erkeğin mutlak egemen olduğu, kadın bedenin sadece bir ‘mal’ olarak kabul edildiği, kuluçka makinası olarak kullandıkları, bakım hizmetinde kullandıkları bir mekanizma. Bu zihniyette olan insanlar iktidarda, bunlardan çocuklarımızı, kendimizi nasıl koruyacağız? Bilemiyorum. Bu nedenle kadın dayanışması ve direnişi çok önemli.
 
Tekrar kanun teklifine dönecek olursak,  “toplumsal cinsiyet eşitliği” tanımının yer almaması da eleştirildi. Bu tanımın bir kanunda yer alması neden önemli ve tanımlamalara yer verilmeyerek kadına yönelik şiddette devletin sorumluluğunun üzerinin örtüldüğünü söyleyebilir miyiz?
 
Mümkün. Sadece tanımların yer alması değil, ‘Devlet; toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamakla yükümlüdür’ diye bir maddenin yer alması gerekiyor. Ceza Kanunu’nun 103’uncu maddesi çocuk istismarıyla ilgili. 103’uncu maddeyi değiştirirken, 12 yaş sınırı getirdiler. Kadının İnsan Haklarından Şehnaz Kıymaz Mor Çatı’dan da ben, alt komisyona gittik. Orada, madde değişiminde 12 yaş sınırı konulacaksa, ‘Türkiye’de rıza yaşı 15’tir, 18 yaşından küçük olan herkesin de çocuk olarak kabul edilir ceza maddesinin ilgili kanunu ve uluslararası sözleşmeler gereğince, bunlar göz önünde bulundurularak’ diye yazın yoksa mahkemeler 12 yaşı rıza yaşı olarak kabul edecekler’ dedik. ‘Olmaz’ dediler. Dolayısıyla sadece tanımların kanunda yer alması yetmez, devletin bu konuda yükümlü olduğunun açıkça belirtilmesi gerekir. Bu durumda ben de, mahkemede kanunda yazılanları gösterebileyim.
 
Siz 55-60 yıllık meslek hayatınızda sayısız kadına şiddet davasında avukatlık yaptınız. Var olan mevcut yasalar kadınların hayatlarını nasıl etkiliyor? Kadına yönelik şiddet davalarında, adaletin yerini bulması için en çok zorlandığınız konular neler oldu?
 
Yargıçların zihniyeti, televizyonlardan verilen emirler, hukukun olmaması ve uygulanmaması oldu. Bir yandan bir yasa çıkarıp arkasından ona tamamen zıt olan başka yasa çıkartmaları dolayısıyla samimiyetsiz uygulamalar. Dolayısıyla en çok hukukun olmaması zorladı. Oysa mevcut kuralları uygulayıp, sadece ısrarlı takip meselesini eklesinler tamam. Uygulamadıktan sonra cezaların ağırlaştırılması bir şeyi değiştirmiyor, anlamı yok. Ben fakülteyi bitireli 55-60 yıl oldu. O zaman İtalyan Ceza Hukukçusu Beccaria’nın Suçlar ve Cezalar Hakkında isimli kitabını okumuştum. Aklımda kalan ve beni en çok etkileyen, 'Etkin olmasını istiyorsanız bir cezayı ya hiç vermeyin ya da sonuna kadar uygulayın’ sözü.  Şimdi ya ceza vermiyorlar ya hafifletici sebep uyguluyorlar ya da ceza verdikten sonra af çıkarıyorlar. Adam da ‘Ziyanı yok öldürürüm nasıl olsa af çıkar, biter gider’ diyor. İnsan hayatına önem vermeyen bir zihniyet var hükümette. Ataerki sıkı sıkı korumak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bunun için dini de, ‘Vatan millet Sakarya’yı’ da kullanıyorlar. Yeter ki ataerki sarsılmasın.
 
 Bir söyleşinizde, “Hep kadın haklarını geliştirmek üzere çaba sarf ediyorduk, artık bugün mevcut haklarımızı korumak için çaba sarf ediyoruz” diyorsunuz. Hep kadın hakları için mücadele verdiniz.  Kadınlar, bu söylediğinizi aşamaya nasıl geldi?
 
Hükümetin yaptıklarıyla geldiler. Kadınlar hala kendi haklarını korumak ve mümkünse geliştirmek için çabalıyorlar. Ama uygulamalar baskıcı. Bu baskılar daha fazla artacak. Ne kadar daha fazla giderler bilmiyorum ama nefes aldırmamak için ellerinden geleni yapacaklar. Çünkü iktidarları sarsılacak diye çok korkuyorlar. 8 Mart’ta topuyla, tüfeğiyle, polisiyle saldırdılar sanırsın İstanbul işgal altında. Faşizm tüm dünyayla beraber Türkiye’de de artıyor. Amerika’da, Fransa’da birçok ülkede öyle. Faşizm bu uygulamalarla geri dönüyor. Kadın haklarıyla ilgili olumlu kararların alındığı dönemde tüm dünyaya etkisi oluyordu. Ama şuan tüm dünyada geriliyor, herkes kadın haklarına saldırıyor. Faşizm tüm dünyada yükseliyor. 21’inci yüzyılda umudum vardı, bunları konuşacağımı hiç ummuyordum. Ağzını açanın cezaevine gireceği konusu hiç aklımdan geçmiyor, daha iyileşecek diye umuyordum ama umutsuzlukla da yaşanmıyor. Umut devam edecek ve gerçekleştireceğiz.
 
Aldığınız bir ödül sırasında yaptığınız konuşmada, “Bu kadar canavarlığın içinde, bu kadar korkunç bir tabloda insanın içini açan, insanı yüreklendiren tek olay kadın direnişi ve dayanışması” dediniz. Kadınları, şiddet ve devletin cezasızlık politikası karşısında ayakta tutan tek şey de direniş ve dayanışma mı?
 
Evet, bir arada olmaları, direnmeleri dayanışmaları bu çok önemli. Haklarının farkına varmaları gerekiyor. Doğrudan doğruya hayatları tehlikede olduğu için kadınlar bu kadar direniyorlar. Bizim canımız yanıyor. Bir çocuğa tecavüz edildiği zaman bizim içimiz yanıyor, aklımız başımızdan gidiyor. Bu nedenle haklarımızdan vazgeçmiyoruz. Eğer AKP’nin militanları değillerse, başı açık olsun olmasın, hangi gruptan olduğu Kürt mü, Ermeni mi, Laz mı, Müslüman mı fark etmeksizin hepsinin hakları ellerinden gidiyor. Bu hakları vermemek için elimizden geleni yapıyoruz. Bunun için tanksız tüfeksiz sokakları dolduruyoruz, ‘vazgeçmiyoruz’ diyoruz, dayak yiyoruz ama devam ediyoruz.
 
 
Kadının tarihine, insan olma mücadelesi tarihi diyebiliriz. Kadınların kazanacağına inanıyorum. Az kaldı, ben göremeyeceğim ama umarım siz görürsünüz.
 
Hayranı olduğum kadınlar Latin Amerikalı kadınlar. Faşizme karşı inanılmaz bir dirençleri var. Tüm dünyadaki kadınlar inanılmaz şekilde haklarını korumak için mücadele veriyorlar. Kadın haklarının insan hakkı olduğu 1993 yılında Birleşmiş Milletlerin (BM) Viyana Konferansı’nda kabul edildi. Bu cümle de 1992’de Amerika’daki Rutgers Üniversitesi’nde ‘Kadınların Küresel Önderliği’ eğitimine gitmiştim orada ortaya atılmıştı. Oradan Viyana’ya taşındı ve kabul edildi. Yani, kadının tarihine insan olma mücadelesi tarihi diyebiliriz. Kadınları ‘cadı’ diyerek Orta Çağ’da diri diri yaktılar, sözüm ona çok ünlü ‘İnsan Hakları Bildirgesi’ yayımlanıyor ama Fransızca eril ve dişil bir dil olduğu için aslında yayımlanan erkek hakları bildirgesi. Olympe de Gouges ‘Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ diye çevirdiği için kafası giyotinle kesiliyor. İngiltere’ye bakıyorsunuz, oy hakkı istedikleri için kadınlar işkenceye maruz kalıyor. Yani bizim, tarihimiz insan olarak kabul edilme mücadelesi tarihidir.  Ama kadınların kazanacağına inanıyorum. Az kaldı, ben göremeyeceğim ama umarım siz görürsünüz.
 
 Umarım siz de görürsünüz
 
(Gülüyor) O iyi niyet, ama ziyanı yok.
 
CANAN ARIN HAKKINDA
 
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Kurucusu, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Kurucu Üyesi, Avukat. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra London School of Economics and Political Science'ta Anayasa Hukuku üzerine çalıştı. 1976'da Türkiye'ye dönüp yazıhane açtı. 1980'de Türkiye'de başlayan 2. Dalga Kadın Hareketi içinde aktif olarak rol aldı. 1990'da Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 1997'de Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği, 1998'de İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'nin kurucu üyeleri arasında yer aldı.
 
1994-1997 yılları arasında Avrupa Konseyi Kadın Erkek Eşitliği Kadına Yönelik Şiddet Uzmanlar Kurulu'nda bulundu. 1995'te Birleşmiş Milletler'in Pekin'de toplanan Dünya Kadın Konferansı'nda, 2000'de Pekin + 5 Birleşmiş Milletler New York toplantısında resmi delegasyonda yer aldı. 2005'te yine Birleşmiş Milletler'deki CEDAW toplantısında hükümet dışı kuruluşlar adına gölge rapor veren grup içinde, 2003-2004 yıllarında Türk Ceza Kanunu Kadın Platformu'nun çekirdek kadrosunda yer aldı.
 
Arın, verdiği mücadeleyle Heinrich Böll Vakfı’nca verilen “Anne Klein Kadın Ödülü” ve “Uluslararası Hrant Dink Ödülü”ne layık görüldü.
 
Arın'ın, kadına yönelik şiddet konusunda çok sayıda makalesi bulunuyor.
 
MA / Zemo Ağgöz
 
 
 

Diğer başlıklar

25/10/2022
15:50 1 gazeteci daha gözaltına alındı
15:42 ÖHD Antep Şubesi: Hasta tutuklular serbest bırakılsın
15:41 Gözaltındaki gazetecilere avukat kısıtlaması
15:31 Buldan: Özgür basını susturamazsınız
15:22 Adalet Nöbeti devam ediyor: Cezaevinden cenazeler çıkmasın
15:21 Gençlik örgütleri: Baskılar bizi yıldıramaz
15:06 Gazeteciler: Hakikatle korkutmaya devam edeceğiz
15:03 Gazetecilerden gözaltılara karşı 'ortak tutum' çağrısı
14:40 Mahkemeden ‘ek bilirkişi raporu’ talebine ret
14:39 DİSK Basın-İş: Özgür basının susturulamayacağını biliyoruz
14:22 Ankara büromuzda arama 6 saat sonra bitti: Suç unsuru MA mikrofonu!
14:12 Kadın gazetecilerden tepki: Baş eğdiremeyecekler
14:11 Bakırköy Cezaevi’nde tutuklular darp edildi
14:04 Qamişlo’daki SİHA saldırısında 2 yurttaş yaşamını yitirdi
14:01 Barış Anneleri davasında ek bilirkişi raporu kararı
14:00 BM önünde kimyasala karşı eylem başlatılacak
13:59 Diyarbakır Ekoloji Derneği ‘Takas Pazarı’ kuruyor
13:52 Elvan ailesinin ‘Erdoğan’a hakaret’ davasında mütalaa hazırlanacak
13:29 DFG: Özgür basın geri adım atmaz
13:23 Şenyaşar’dan gazetecilerin gözaltına alınmasına tepki
13:23 İşkenceyle gözaltına alınan gazetecilere ‘baş eğdirme’ çabası
13:09 ‘Gözaltına alınan gazeteciler serbest bırakılsın’
12:59 ÖHD üyelerine yönelik soruşturmayı AA’dan öğrendi
12:54 Emniyetten gözaltı gerekçesi: Haber yapmak!
12:49 Erdoğan’ın 'İnşası sürüyor' dediği tünel şantiyesine kilit vuruldu!
12:45 Sancar: Gazetecilerin gözaltına alınması basını susturma planının parçasıdır
11:55 Gazeteci örgütlerinden gözaltılara tepki: Susturamazsınız
11:49 11 gazeteci gözaltına alındı
11:27 Zap'ta Skorsky helikopter düşürüldü
11:04 Tutuklu yakınları: Cezaevlerinin sesi olmaya devam edeceğiz
10:58 Mersin'de 13 kişi gözaltına alındı
10:57 Av. Ülkü Şahin: Evlere baskın yapılması gazeteciliği kriminalize etme çabasıdır
10:39 Alanya'ya sürgün edilen tutuklulara tehdit
10:37 45 günlük bebeği olan gazeteci Zemo Ağgöz gözaltına alındı
10:25 Ev baskınlarında gazetecilere işkence
10:20 Kazan'ın faili konuşmadı, duruşma ertelendi
09:45 Abdullah Öcalan’dan 19 aydır haber alınamıyor: 274 başvuru yanıtsız bırakıldı
09:35 Barış Anneleri'nden kimyasal tepkisi: Uluslararası hukuk işletilsin
09:30 BEKSAV’ın yeni dönem kayıtları devam ediyor
09:30 DİP Eşsözcüsü Devecioğlu: Kimyasal suçu araştırılmalı
09:24 Yüksekova’da birçok köy ve yaylaya askeri operasyon
09:23 Türkiye tıkandıkça KDP yol açtı
09:10 Baba ve çocuğu haberi olmadan AKP’ye üye yapıldı
09:10 Ekonomik kriz bağ bozumunu vurdu
09:09 Hakkında idam cezası verilen İranlı: Mücadeleyi büyüteceğiz
09:01 ‘Süphan Çabuk’un özgür ülke hayali vardı’
09:01 Abbas Mansouran: HPG’lilerin görüntüsü insanlığa karşı suçun açık kanıtı
09:01 DBB kayyımından Peyas Mahallesi'nin yıkımı için yeni plan!
09:00 Tarihçi Ulugana: Kürtlere karşı ‘soykırım rejimi’ uygulanıyor
09:00 İki eli olmayan ağır hasta tutuklunun durumu kötüleşiyor
09:00 25 EKİM 2022 GÜNDEMİ
07:38 MA'nın Ankara bürosuna polis baskını: Çok sayıda gazeteci gözaltına alındı
24/10/2022
22:24 Amed Tiyatro Festivali’nde oyunlara yoğun ilgi
22:12 Tutuklular kimyasal saldırılara karşı açlık grevine başladı
21:29 Kanser hastası tutuklu Durmaz serbest bırakıldı
21:20 Alevi kurumları Plan ve Bütçe Komisyonu’nda: Teklif geri çekilsin
20:55 ÖHD: Müvekkilimiz Gündoğdu’ya dağlık alanda işkence yapıldı
20:36 Erdoğan da TTB'yi hedef aldı: Gerekirse ismini değiştireceğiz
20:02 Adıyaman’da şüpheli kadın ölümü
19:58 Kobanê Davası: Sözde iddialar ile nasıl yargılıyorsunuz?
19:38 Urfa’da silahlı çatışma: 2 öğrenci hayatını kaybetti
18:59 Qamişlo’da SİHA saldırısı
18:31 ABD Ankara Büyükelçiliği’nden HDP’ye ziyaret
18:28 Karaman’da bir hemşire katledilmek istendi
17:34 İngiltere'nin yeni Başbakanı Rishi Sunak oldu
17:23 'Jin jiyan azadi' sloganına soruşturma başlatıldı
17:16 20’nci Filmmor Kadın Filmleri Festivali başlıyor
15:59 GÖÇİZDER’in duruşması 13 Aralık’ta başlıyor
15:46 Savcı, Almas için aynı cezayı istedi
15:22 Kocaeli'nde AKP’li meclis üyesine silahlı saldırı
15:21 Tecavüz sanığının duruşması ertelendi
15:21 Meclis'te Alevilere eşit yurttaşlık talebine 'bölücülük' suçlaması
15:03 Bismil Belediye Eşbaşkanı Özer’e 30 yıla kadar hapis istemi
15:03 Suheyl Xurşîd’in katili tutuklandı!
14:52 ‘Her bijî kurê min’ diyen anneye görüş yasağı
14:16 Eğitim emekçileri 2 Kasım’da iş bırakacak
14:06 Amanos eteğindeki yangın sürüyor
14:03 Sağlıkçılar, insanca yaşamaya yetecek bir ücret talep etti
14:02 Bir anne daha tutuklu çocuğuna hasret yaşamını yitirdi
13:54 Erzurum cezaevleri raporu: Tecrit ağırlaşıyor
13:42 Beytüşşebap’ta su çamurlu akıyor
13:34 MİT’ten 'nokta’ yalanı
12:31 Beştaş’tan Erdoğan’a: Diyarbakırlıların bu laflara karnı tok
12:22 Zabıtalar Şenyaşar ailesinin pankartına el koydu: Savcı rahatsız!
12:08 Iraklı siyasetçi Deem: Kimyasal kullanımı araştırılmalı
10:58 Özerk Yönetim heyeti Katalonya’da
10:54 Van'da şüpheli kadın ölümü
10:42 İran'da öğrenciler eylemde, öğretmenler grevde
10:18 Irkçı saldırıya maruz kalan avukat: ‘Jin jiyan azadî’ demekten vazgeçmeyeceğiz
09:02 Çiğ süt üreticileri: Üretimin sürdürülebilir bir tarafı kalmadı
09:02 ‘Türkiye yenildiği için kimyasal kullanıyor’
09:02 Cizreli gençler: Festivalle moral değil, asimilasyon amaçlanıyor
09:01 'Berîtan, ihanet çizgisine karşı Kürt kadının direniş çizgisidir'
09:00 Yüksekdağ: İmralı kilidi açılmadıkça ülkenin geleceği de kilitli demektir
09:00 'Siyasi cinayetlerde kapalı yargılamaya doğru gidiliyor'
09:00 Şırnak’ta kesilen ağaçlar kalekollara taşınıyor
09:00 24 EKİM 2022 GÜNDEMİ
23/10/2022
23:23 İzmir Barosu'nun yeni başkanı belli oldu
23:18 Festivalde Kürt kültürü ve asimilasyon vurgusu
22:54 Edebiyat Günleri’nde ‘Direnmenin Estetiği’ tartışıldı
22:29 Antep’te şantiye işçilerinden yemek ve barınma protestosu
21:19 Tutukluların karikatür sergisi 2’nci gününde
19:21 İstanbul Baro Başkanı Filiz Saraç oldu
19:00 Amedspor Kadın Futbol Takımı’ndan rakibine 8 fark
18:25 Bahçeli TTB’yi bir kez daha hedef gösterdi
18:04 Sokak sanatçılarından yasakçı yönetmeliğe tepki
18:02 ‘Cemile’ kitabı için imza etkinliği
16:26 Prof. Görür: Van’da depreme karşı tedbir alınmıyor
16:15 'Tecridi kırabilir, iktidarı alaşağı edebiliriz'
15:54 Erdoğan Diyarbakır’a taşıdığı kitleye HDP’yi hedef gösterdi
15:31 ‘İslam’da Emek, Barış ve Adalet’ kampanyasının startı verildi
15:14 Bayındır’dan Irak hükümetine kimyasal çağrısı: Sözünüzü yerine getirin
14:23 Sancar: İktidar din ve inançları istismar ediyor
14:17 İkizköylüler 1 yıldır bilirkişi raporu bekliyor
14:13 Diyarbakır'da Erdoğan ablukası: Binlerce kişi kente getirildi
13:59 Urfa’dan ortak tepki: Kimyasal kullananlar hakkında soruşturma açılmalı
13:39 İzmir ve Manisa’da iki kadın katledildi
13:04 Erdoğan’ın ‘dev’ projesinden tadilatı yapılan okul çıktı
12:56 Van depremi 11'inci yılında: Risk tespiti yapılmalı
12:36 DBP kongresinde kimyasal tepkisi: Suça ortak olmayın
12:25 Rojhilat'ta gençler rejime karşı direnişte
11:43 Ağaç kıyımının sürdüğü Cudi’de patlama
10:54 İstanbul Barosu için oy verme işlemi başladı
10:46 Şenyaşar ailesi: Anne merhamet değil adalet istiyor
10:18 Kimyasaldan etkilendiğine dair görüntüleri yayınlanan Ete’nin ailesi: Büyük direndi
10:08 Maskelere el konulmasını hatırlattılar: KDP ihanette sınır tanımıyor
10:03 Nagihan Akarsel: Rojhilatlı kadınların direnişi ile gurur duyuyorum
09:46 Erdoğan öncesi Diyarbakır’da tüm çöp kutuları kaldırıldı
09:45 ÖHD, Türkiye'nin ‘Eylem Planı’na karşı yeni bildirimde bulunacak
09:26 Aksu: İşçiler, önlem alınmıyorsa işleri durdurmalı
09:17 Tutuklu siyasetçi Tuncel: Direnenler kazanacak
09:15 Gazeteci Seyda: KDP’nin özel güçleri Türkiye’ye göz kulak oluyor
09:11 Avukat Sarıoğlu: Tecride karşı mücadele şart
09:05 Nudem Durak’ın babası: Bir tek Türkiye sesini duymadı
09:04 Kimyasal saldırıda iki yeğenini kaybetti: Sesimizi direnişle duyurabiliriz
09:04 ‘Sansür Yasası’na karşı daha fazla mücadele etmeliyiz’
09:03 Kömürün fiyatı uçtu!
09:02 Besta’nın 31 alanında ağaç kıyımı
09:02 ‘Sahil Yolu' kuşlara yaşam alanı bırakmadı
09:00 23 EKİM 2022 GÜNDEMİ
22/10/2022
23:23 Kobanê’de kimyasala karşı eylem
23:13 Festivalde kimyasal saldırılara dikkat çekildi
22:50 HDP işçileri ziyaret etti: Çözüm bütçesi hazırlanacak
22:35 ÖHD'den Kürtçe tahammülsüzlüğüne tepki
22:13 'Mahalleme Dokunma' sergisi açıldı
21:15 Malala Yousafzai’den İran’daki kadınlara destek
21:02 İran’da halk kepenk kapattı
20:47 Avrupa ülkelerinde eylemler: Bağımsız heyet gönderilsin
20:24 İzmir Barosu Genel Kurulu'nda Kürtçe tahammülsüzlüğü
20:08 İranlı kadınların eylemine engelleme