HABER MERKEZİ - PKK’nin 12’nci Kongresi’nde alınan kararları değerlendiren Duran Kalkan, tarihi kararların alındığını belirterek, “Apocu özgürlük yürüyüşünde yeni bir dönem başlamıştır” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından 27 Şubat’ta yapılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”ndan sonra PKK, 1 Mart’ta tek taraflı olarak ateşkes ilan etti. 5-7 Mayıs tarihlerinde ise gerçekleştirilen kongrede, fesih ve silahlı mücadeleyi sonlandırma kararları aldı. PKK’nin kurucu kadrolarından ve 12'nci Kongre Delegesi Duran Kalkan, Medya Haber TV’de yayınlanan özel programda, kongreye giden süreci ve alınan kararları değerlendirdi.
Sözlerine kongrede emeği geçen, kongreyi hazırlayan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı “Özlem ve saygı ile selamlıyorum” diyerek başlayan Duran Kalkan, “Sırrı Süreyya Önder ile birlikte sayıları 10 bini bulan kahraman şehitlerimizin verdiği güçle, ortaya çıkardıkları irade ile biz bugüne geldik ve bu tarihi toplantıyı gerçekleştirdik. Fuat ve Rıza arkadaşlar şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerini saygı, sevgi ve minnet ile anıyorum” dedi.
Yaşamını yitiren DEM Parti Meclis Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’in bu süreç ve benzer süreçlere en fazla katkı sağlayan isimlerden olduğunu belirten Duran Kalkan, “Önder Apo ‘12 yıldır birlikte çalışıyorduk’ dedi. 12 yıl Önder Apo’ya en çok yardım eden bir kişilikti. En fazla çaba harcadı. Bu 27 Şubat’ta yapılan çağrının hazırlanması, daha sonra da başarı ile pratiğe geçmesinde en fazla emeği geçti. Gerçekten çok değerli, çalışkan, yapıcı, çözüm odaklı sonuç çıkarak bir kişilikti. 12’nci kongremiz bütün bunları tanımladı. Sırrı Süreyya Önder’in kişiliğini, buraya katkılarını, çabalarını, emeklerini saygı ve minnet ile andı. Özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir neferiydi. Onun şehidi olarak ilan edildi. Görev başında, büyük bir çaba ile mücadele ederken şehit düştü. Nasıl şehit düştüğü hala tartışılıyor. Saldırı ihtimalide hiç az değil. İlk hastalandığı haberi duyduğumda, ‘Bir Özal (Turgut Özal) vakası ile mi karşı karşıyayız?’ diye tepki verdim. Gerçek durum nedir? netleşmedi ama tartışılıyor. Kamuoyu barış ve demokrasi şehidi olarak ilan etti ve bizde PKK’nin 12’nci kongresinde bu tanımlamaya katıldık. Kongremizin başarısını Sırrı Süreyya Önder’in en çok çaba sarf ederek başarmak istediği amaçların başarısına katkı sunsun, vesile olsun istedik. İnanıyoruz ki o amaçlar kongremizin sonuçlarının katkısı ile mutlaka başarıya ulaşacak. Bu temelde çok değerli dostumuz, yoldaşımız Sırrı Süreyya Önder’i özlem, sevgi, saygı, minnet ile anıyor ve anısını her zaman yaşatacağımız, anısını hep yaşatacağımız sözünü veriyoruz” diye konuştu.
‘YENİ BİR DÖNEM BAŞLAMIŞTIR’
PKK’nin 12’nci kongresine giden yol ve kongrede alınan kararlara değinen Duran Kalkan, “Tarihi öneme sahip sonuçlar, kararların alındığı bir kongre oldu. Aslında PKK’nin birçok kongresinde önemli dönemeçlerde yapıldı ve önemli kararlar alındı, şimdiye kadar böyle geldi. 12’nci Kongremizde bu geleneği bozmadı. Hatta daha da köklü bir kararlaşmayı ortaya çıkardı. Tarihi bir dönemeci sona erdirdi, yepyeni bir dönemin açılmasının zemini hazırladı ve başlattı. Artık rahatlıkla ‘Apocu özgürlük yürüyüşünde PKK dönemi kapanmış, yeni bir dönem başlamıştır’ diyebiliriz. Bu yeni dönemin adını Önder Apo, ‘Barış ve Demokratik Toplum Dönemi’ olarak ortaya koydu. Demokratik toplumcu mücadelenin bu yeni dönemi gerçekleştireceğini ifade etti. Buna inanıyoruz ki bu temelde önümüzdeki süreç yeni gelişmelere güçlü, özgürlükçü, demokratik, sosyalist adımlara yol açacak, vesile olacak. Elbette bunlar mücadele, çaba ile olacak. Bir mücadele dönemine girdik. Kongreye nasıl gelindiği tartışılan bir konu, uzun sürede biliniyordu da. Genel planda söylenirse; son 10 yıllık mücadelenin sonucu diyebiliriz. Çöktürme Planı temelinde PKK’yi imha ve tasfiye etme amacıyla yürütülen topyekûn imha saldırısının boşa çıkarılması, başarısız kılınması ardından böyle bir sürece gelindi. Yine 3’üncü Dünya Savaşı’nın bölgede geldiği nokta böyle bir süreci gerekli kıldı. Bunların hepsi AKP iktidarı ve Türkiye Cumhuriyeti açısından bir gereklilik haline geldi. Cumhuriyet yüz yıllık paradigmasıyla artık Kürt halkının özgürlük direnişi ve küresel sistemin dünya çapında 30 yılı aşkın süredir yürüttüğü savaşın sonuçları karşısında devam edemeyeceğini, Kürt inkarına dayalı zihniyet ve siyaseti sürdüremeyeceğini gördü ve anladı. Böyle bir zihniyette olmasının kendisi için büyük tehlikeler arz ettiğini gördü ve bazı yöneticiler ‘beka sorunu’ dediler. Devletin, Cumhuriyetin ‘beka sorunu’ ile karşı karşıya kaldığını gördüler ve bazı çağrılar yaptılar. En başka MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Ekim ayının başından itibaren böyle bir söylem ve çağrı geliştirdiğini biliyoruz” ifadelerini kullandı.
‘ÖNDERLİK İLE GÖRÜŞME İMKANLARI YARATILDI’
Bu çağrının ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 23 Ekim 2024 tarihinde yeğeni ve DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan ile 4 yıl aradan sonra ilk defa görüşme yaptığını hatırlatan Duran Kalkan, “Önder Apo, ‘Eğer böyle düşünülüyor ve çağrı yapılıyorsa, ben bunu anladım, yanıtsız ve karşılıksız bırakmam. Eğer buna uygun koşullar yaratılırsa, Kürt sorunu çatışma ve şiddet zemininden demokratik siyaset ve hukuk zeminine taşıma gücüm var. Fırsat verilirse, zemin oluşturulursa rol oynarım’ dedi. Bir geniş süreç ilan edildi ve tanımlandı. Taraflar ilk çağrılarına ve söylemlerine bağlı kaldılar. DEM Parti İmralı Heyeti yeniden devreye girdi. 2013-2015 döneminde heyet olarak İmralı ile kamuoyu ve PKK arasında çeşitli çalışmalar yapan Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in, yeniden iktidar tarafından devreye girmesine imkan tanındı. Önderlik ile görüşme imkanları yaratıldı. Sonra DEM Parti bu sürecin aktif bir gücü olarak devreye girmiş oldu. Önderlik ile görüşmelerde heyet çok geciktirilmeden, tarafların açıklamaları ile Önder Apo 27 Şubat’ta tarihi çağrısını yaptı. Demokratik Toplum Çağrısı ile herkesin asrın, demokrasinin manifestosu olarak tanımladığı bir çağrı oldu. Birçok düşünür ‘Önder Apo’dan başka kimse böyle bir metin hazırlayıp, böyle bir irade ortaya koyamayacağı’ yönünde görüş belirttiği bir çağrıyı geliştirdi. Ondan öncede birçok partiye, bize Önder Apo mektuplar gönderdi, amaçlarını belirtti. Bizde cevaplar vermiştik. Çağrıda onların gerçekleşmesi isteniyordu. Bizde 1 Mart’ta bilindiği üzere açıklamamızı yaptık. Çağrıda söylenenlerin gerçekleşmesi için önünü açmak, iyi bir zemin oluşturmak üzere 1 Mart’tan itibaren tek taraflı olarak ateşkes ilan ettik. Süreç daha rahat yürüsün diye yaptık ancak bazı çevreler karşı çıktılar” dedi.
KONGREYE GİDEN SÜREÇ
Süreci sabote etmek isteyenlerin olduğuna dikkati çeken Duran Kalkan, “Fakat sabırla bu çalışma yürütüldü, en çok sabreden, çaba gösteren, hayatını ortaya koyanları anıyoruz. Son şehidimiz Sırrı Süreyya Önder oldu. Emeklerini, çabalarını şükran ile her zaman hatırlayacağız. Sonuçta bizim yaklaşımımız şuydu; istenilenleri yapmak için biz kongreyi toplamaya hazırız. Fakat gerçekleştirme gücü ve iradesine sahip olmadığımızı mektup ile Önder Apo’ya ilettik. Çağrıdan sonra yaptığımız 1 Mart tarihli açıklamada da bunu kamuoyu ile paylaştık. Bu herhangi bir şart değil, somut bir durumun ifadesiydi. İstenilenleri ancak Önder Apo yapabilirdi. Başka hiçbir irade ve güç yapamazdı. Bizden silahlı mücadeleyi bırakma, strateji değiştirme, PKK’nin feshi kararı isteniyor. Bunu PKK’nin baştan itibaren Devlet Bahçeli’nin de ifadesi ile ‘Kurucu Önderi’ yapabilirdi. Silah bırakılması tartışılıyor, herkes Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak üzere, savaşmak için eline almış ve Önder Apo’ya katılmış. Biz nasıl o savaşı durduralım ve o silahı bırakalım. Yaratılan o ortamda silahın mümkün olduğunca amaçlar doğrultusunda kullanılması için güç vermeye ve destek vereye çalıştık. Yönetimimizin fonksiyonu buydu, öbür türlü olmazdı. Daha önce biz 2013 yılındaki süreçte yapılan yazışmalarda Önder Apo’ya ‘Biz doğru yanlış, başarılı başarısız savaşı yürütürüz, savaşın yönetimi olur ama barış süreci denilirse bunun yönetimi biz olamayız. Bu kararları alma, hareketi ve halkı bu kararlara ikna etme, yönlendirme işini biz yapamayız. ‘Ancak Önder Apo yapabilir’ dedik. Bu somut durumdu, herhangi bir şart değil. O zaman Önder Apo bize ‘Bu kararınızı yoldaşça selamlıyorum, saygılı buluyorum. Bu temelde üzerime düşen her şeyi yapmak için çaba harcayacağım’ diye cevap da verdi. O zamandan bu yana gelen, yeni ortaya çıkan bir durum da değil. Bütün bunlar bu süreci yönlendiren iktidar ve devlet çevreleri tarafından biliniyor, kamuoyu da bilsin istiyoruz. Çok farklı tartışmalar oluyor. Sonuçta tam istediğimiz gibi olmasa da Önder Apo’nun irade olarak kongreyi ikna etme, karara götürme biçiminden bir katılımı gerçekleşti. Bunun üzerine böyle bir katılım gerçekleşince, biz hemen kongreyi toplayabildik. Kendi irademiz ile kendi alanlarımız ve gücümüz ile bunu yapabildik. Tartışılıyordu ‘şu olur, bu olur’ diye. Biz savaş yapan bir gücüz. Evet, çatışmalarda şehit veriyoruz ama savaş da yapıyoruz. Savaş yapma potansiyelimizi bitirmiş değildik. Kendi irademiz ile bu kongreyi topladık ve tarihi kararlar alındı kongremizde. Tarihi kararlar alındı diye açıklamalar oldu. Çok yakında bütün kararlar açıklanacak” diye konuştu.
KONGREDE ALINAN KARARLAR
Kongrede tarihi kararların alındığını belirten Duran Kalkan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Birkaç bölüm hakkında kararlar aldık. Kararlarımız kamuoyu ile paylaşır. Zaten kongremiz kamuoyuna açıktı, sonuçları da açık olacak. Önder Apo’nun Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nda ifade edilen kongre yapılıp alınması istenen kararlar, PKK’nin feshi, çalışmaların durdurulması, silahlı mücadele yönteminin durdurulması kararlaştırıldı. Bunlar Önder Apo’nun yönlendirmesi ve yürütmesini gerektirir. Ancak Önder Apo pratikleştirir. Bu kararları aldırmak iradesi nasıl sadece Önder Apo’da var ise, pratikleştirme iradesi daha fazla sadece Önder Apo’da var. Bunu herkesin bilmesi gerek. Bunlar Önder Apo’nun yürütmesi ve yönetmesi ile özgür çalışır ve yaşar koşulların oluşması ile gerçekleşebilecek hususlardır. Netice anlaşılıyor. Bununla birlikte şehitlere dair kararlar aldık. Gazilere ilişkin kararlar aldık. Demokratik toplum mücadelesinin temel çerçevesine ilişkin kararlar aldık. Demokratik siyaset ve hukuk çerçevesinin geliştirilmesine dair kararlar aldık. Bunları kamuoyuna olduğu gibi sunacağız zaten.”
PKK’Yİ ORTAYA ÇIKARAN NEDENLER
Kongrenin gerçekleşme şartlarına değinen Duran Kalkan, Kürt halkının inkar edilmesi noktasında yaşanan tarihi gelişmelere dair şunları söyledi: “Birçok kesim sorunun ortaya çıkmasında Önder Apo’yu suçladı ancak gerçek öyle değildi. Gerçekten biraz adil ve demokratik yaklaşanalar her zaman şunu söylediler; ‘PKK bir sebep değir bir sonuçtur.’ O zaman PKK’yi ortaya çıkaran nedenler var. Bu nedenler iyi görülmeli. Bu nedenler nelerdi ve sahipleri kimlerdi? İmha edilen ve imha edilmek istenen bir toplum vardı ortada, bu Kürt toplumu. Lozan Antlaşması temelinde dönemin küresel, kapitalist ve hegemon güçleri ile Türkiye’de yeni devlet kurma gücüne ulaşan Kemalistler arasında böyle bir zihniyet ve siyaset karar altında alındı. Kemalist Cumhuriyet 1924 Anayasası ile böyle bir süreç başlattı ve başta Kuzey Kürdistan olmak üzer dört parça Kürdistan’da bu temelde hareket etti. En açık ve ağır bir biçimde bu paradigmayı Kürt karşıtı, Kürdü yok sayan, yok etmeyi hedefleyen, Kürdü düşman gören paradigmayı Türkiye Cumhuriyeti uyguladı. Fakat sadece onlar değil Başûr’da İngiltere uyguladı ardından Bağdat yönetimine devir etti, Saddam Hüseyin uyguladı. İran’da Şahlık uyguladı, günümüze kadar da değişik şekilde geliyor. Suriye’de Kürtler azdı, dışlandılar. Yüz yıldır buna Kürtler çeşitli şekilde karşı çıktılar ve direndiler. İsyanlar dönemi deniliyor. Direndiler. Olduğu gibi bunu kabul etmediler. Dünya bunun karşısında kimi destekledi? Kürtleri soykırıma uğratmak için saldıranları destekledi. Kürt katliamı yapan devletleri destekledi. Dünyanın hiçbir yerinde sağı-solu, batı kapitalizmiz ile Sovyet Sosyalizmi ile hiçbirinden ‘Kürt direnişi haklıdır’ yönünde bir destekleyici tutum gelmedi. Bu devletler yalnız başına yürütmediler. Bu küresel hegemonik kapitalist sistemi mevcut haliyle Kürt yok etme üzerine oluşturulmuş bir sistem. Paradigma sadece Türkiye’ye ait bir paradigma değil, küresel düzeyde bu böyle. 1990’dan sonra PKK direnişinin büyümesi, Kuzey’de serhildanların başlaması, iki parçada yaşanan gelişmelerin birliği biraz daha durumu değiştirdi. Bazı devletler Kürtlerin ulusal haklarını tanımasalar da Kürt inkarından uzaklaşan, varlığını kabul etmeye yaklaşan politikalar geliştirdiler. Günümüze kadar da bu geliyor. Durum budur. Değişen olacak paradigma ne? Kürtler 50 milyona ulaşmış, belli bir coğrafyada yaşayan ve dünyanın dört bir yanına dağılan ulusal kimliği var. Asimilasyon, göçertme ve baskı politikaları ile yüz yıldır yok edilemedi, edilmezde. Buna düşmanlık yaparak, Türkiye’de Ortadoğu’da, Dünya’da demokratik, özgürlükçü olamaz. Birilerini soykırıma uğratanın kendisinin özgür ve demokratik yaşaması söz konusu olmaz. Dünyanın bu durumda olması, faşizmi üretmesi, ırkçı neo-faşist yaklaşımların gelişmesinde yine bu paradigma sorumlu. Onun Kürdistan’dan beslenme durumu var.”
PARADİGMA DEĞİŞİMİ
“Kürt inkarı ve karşıtlığından beslenme durumu var. Bu değişecek mi?” diye soran Duran Kalkan, “Küresel güçler içinde bazı güçler 1990’dan sonra böyle bir eğitim gösteriyorlar. Güney Kürdistan’da dönük gördük, şimdi de Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük bir eğitim kısmen görülüyor. Fakat şunu anladık biz; Türkiye’de çözüm olmaz ise başka yerde çözüm bulmak mümkün değil. Dünyanın başka yerinden bir devletin toptan paradigma değiştirse, Ortadoğu’daki başka bir devlet, Kürdistan’ın farklı bir parçasında egemen olan bir devlet değişikliğe gitse de kalıcı çözüm çıkmayacak oradan. Herkes biraz daha Türkiye üzerinden bunu yönetiyor. Şimdi belli ki bu Türkiye’de paradigma değişimi ile olacak. Nasıl olacak? Kürt inkarı, Kürt karşısı zihniyet e siyasetten vazgeçilecek. Bunun yerine Kürdin hakları tanınacak, hakları tanınacak. Diğer haklar ile demokratik birlik içinde yaşaması kabul edilecek. Zaten Kürtler bunu istiyor. Ayrılma, bölünme, ayrı devletler kurma planları yok. o zaman Türkiye Cumhuriyeti paradigma değişikliği yapacak. Bu böyle olursa bütün devletler bundan etkilenecek. Bu durumda Türkiye siyasetinde böyle bir durum var mı? Bilemediğimiz için net bir şey diyemiyoruz. Kürtlerin çok güçlü dostları var. Mevcut paradigmayı yürütemeyip zorlanan çevreler var. Herkesin kafasında bir soru işareti var. ‘Bu böyle olmaz yeni bir sürece giriyoruz’ diyorlar ama işin adını tam koymuyorlar. Bu dönem ne dönemidir? Beka sorunu var, nereden kaynaklandı? bu sorun. Bir yandan kaynaklı bizim deyimimiz ile savaş, onların deyimi ile ‘terör’ var, şiddet ortamı var, nereden kaynaklandığına net cevap vermiyorlar. Evet bunlar var PKK yapıyor ama bu Kürdü inkar eden ve imha etmek isteyen siyasetten kaynaklı. Beka sorunu kendi içinde bu kadar parçalanmış pozisyondan kaynaklanıyor. Türkiye kendi birliğini oluşturamıyor. Bunu söyleyemiyorlar. Bazı dostlarımız var onlar söylüyor. Egemen siyasi yapıda bir şekilde çözülsün diyenler var, biraz Kürt tanınsın diyenler de var. O noktaya gelme oldu. Demirel’de 1992’de Kürt realitesini tanıyoruz dedi. Şimdi de öyle, muhalefet partilerinden böyle açıklamalar var. AKP’nin tutumu eskiden çok farklıydı. İktidar olduktan sonra devlet paradigmasına kaydı. Önder Apo, MHP’nin ve Devlet Bahçelinin yaklaşımında paradigma değişimi görüyorum dedi. Kısmen bu gözlemleniyor, ama netlik olmadığından bizde bir şey diyemeyiz, onlar netleştirsinler” diye konuştu.
SÜREÇLERE DÖNÜK KOMPLOLAR
Sürece bir isim konulmaması daha önce yaşanan süreçlerde derin güçlerin yaptığı müdahalelere dair soru yönlendirilmesine karşı Duran Kalkan şunları söyledi: “Türkiye’de bir kontur-gerilla var ve bu etkisiz kılınmadı. Hala devam ediyor. Önder Apo ‘Onun varlığı sürekli bir darbe mekanizmasını sürekli üretiyor’ dedi. Siyaset karar alamıyor. Siyaset istemiyor. Değişiklikleri siyaset yapamıyor, kararlaştıramıyor. Hepsi darbeler temelinde oluyor. Söz konusu mekanizma işliyor ve darbe gerçekleşiyor dendi, bunu bilemiyoruz. Şunu kendi tecrübelerimizden yola çıkarak söyleye biliriz. 1993 sürecini değerlendirirken Önder Apo, ‘Biz cepheden yaklaştık. Devleti bir bütün olarak gördük, yaklaştık. Sonrada anladık ki yanlış yapmışız, öyle değilmiş, devletin içinde de farklı eğilimler varmış’ dedi. Örneğin Özal bir eğilimmiş, Özal öyle söylese de her halde bir danışıklıdır, belki de hile yapıyorlar diye biz bütünlüklü yaklaştık, Özal eğilimi gelişemedi, karşı eğilimler kontracı, derin devletti artık ne ad verilirse onlar güçlendi ve bastır. Çözümü de engellediler ve aynı zamanda tasfiye de ettiler. Özal eğilimi devlet içinde de tasfiye edildi. 1993-98 arasında Türkiye’de yaşananlar çok öğretici ve önemli. Özal eğilimi nasıl tasfiye edildi iyi incelenmeli. Böyle engellendik. Önder Apo 1990’tan itibaren bu sürece girdi, PKK rolünü tamamladı. Tamamlanan neydi? ‘Kürdün ölüm fermanını yırttın sen, tüm cihana ölmedi dedirten…’ bunları 1986’nın Şubat ayında Fuat arkadaş söyledi. 15 Ağustos atılımının ses getirdiği dönemdi. O atılım fermanı yırttı. Toplumu dirilten 1990’da kadınların öncülüğündeki serhildan oldu. Buna da ulusal diriliş devrimi dedik. Böylece PKK aslında başlangıç itibarı ile ortaya çıkan rolünü tamamladı. Önder Apo 1994’te ‘diriliş tamamlandı sıra kurtuluşta’ dedi. Bu yönlü 30-35 yıldır atılan adımlar, tek yanlı geliştirilmek istenen çabalar hep bir çevreler tarafından engellendi, boşa çıkarıldı. Bir Eylül 1998 ateşkesi tek yanlı bir ateşkes değildi. Bende konuştum o zaman Önder Apo ile ‘görüş birliğimiz var’ dedi. Ondan sonra ateşkes ilan edildi, tek yanlı değildi. Devlet adına kabul eden, garantör olan kesimler vardı. Ateşkes olduktan sonra dış güçler tarafından uluslararası komplo devreye sokuldu. Bu sabote edildi. Provokatör çevreler var. Özal’dan Sırrı Süreyya Önder’e kadar öne çıkan çevrelere saldırılar bile oldu. Biz bu kongreye bu bütün girişimleri, sabote edici girişimleri etkisiz kılarak, dikkat ederek, Önder Apo’nun uyarılarını dikkate alarak geldik. Önder Apo her görüşmede mutlaka uyarıyordu. Yürütülen mücadelenin nasıl bir mücadele olduğunu biliyordu. Böyle bir düzeye geldi. Sabote edici girişimler aşıldı. Engeller aşılarak boşa çıkarılarak, bu irade ve tutum ortaya çıkarıldı. Bu bundan sonra devam edecek. Hep dikkati olmak gerek. Böyle bir durum var. Herkes bu bilinç ile hareket etmeli ve sabırlı olması gerek. Gerçekten süreç yürüyecekse buna dikkat edilmeli yoksa süreç yeniden sabote edile bilinir. O tehlike ortadan kalkmış değil.”
KONGREDE KARARLAR NASIL ALINDI?
PKK’nin 12’nci Kongresi’nde alınan kararların nasıl alındığına dair konuşan Duran Kalkan, “Biz kamuoyu ile tutumumuzu paylaştık. Önder Apo ile iletişim olduğundan bunu Önder Apo’ya da söyledik. Bir kere bizim anlama sorunumuz var dedik. Farklı düzeylerde olsa da anlama ve özümseme sorunumuz var. Bu temelde zaman zaman çaba serf ettik. Panellere arkadaşlarımız bunu değişik şekilde kamuoyu ile paylaştı. Belli kimi değişiklikler oldu. Bir anlama düzeyi gelişti. Özellik Önder Apo ile görüşmeler oldukça, oradan mesajlar açıklandıkça oldu. Çağrıyı açıklayan görüşmeler anlama düzeyini daha çok geliştirdi. Kongreyi yönlendirmek üzere Önder Apo’nun kongreye sundukları anlama ve aydınlanmada önemli bir düzey geliştirdi. Biraz başlangıçtaki durumu aşma oldu. Kavrama, özümseme anlayarak sürece yaklaşma noktasında bir düzey var. Herkes için, her düzeyde bu gelişme olmuştur diyemeyiz. Düşündükçe, yoğunlaştıkça daha fazla anlama oluyor. PKK bir partiydi ama bir Önderlik hareketinin partileşmesi oldu. Başka partiler gibi kurulmadı. Çeşitli çevreler bir araya geldiler, anlaştılar belli ilkeler üzerine parti kurdular şeklinde olmadı. Bir Önderlik partisidir. Önder Apo ‘PKK şehitler partisi’ dedi Apocu hareket, Önderlik hareketi çeşitli isimler ile bu mücadeleyi yürüttü, partileşme ihtiyacı duydu birinci kongrede de buna PKK dedi. Şimdi 47 yıldır bu ad ile geldi ve büyük başarılar ortaya çıkardı. Bu başarılar biliniyor. Gelinen noktada PKK’nin tarihi rolünü oynadığı, misyonunu yerine getirdiği, görevlerini gerçekleştirdiği, hatta 1990’dan itibaren bu duruma ulaştığı, aynı şekilde yürümemesi, değişmesi gerektiği, bu değişimin dış engellemeler ve iç yetersizlikler nedeniyle gerçekleştiremediğimiz için bu güne geldiğini ifade etti Önderlik. Dolayısıyla herkes Önder Apo’ya katılmıştır. Apocu hareket var. Önder Apo’nun düşünce ve iradesi bağlayıcı düşünce ve iradedir. Önder Apo yürüttüğü müddetçe anlama ve pratikleştirme sorunları her zaman olur, bazen oluyor. Eleştiri ve öz eleştiri onun için her zaman PKK tarihinde çok önemli bir yer edindi. Ama Önderliğe katılma, karar birliği oluşturma sorunu Önder Apo yürüttüğü sürece yoktur. Bu kongredeki tutumumuz da öyledir. Önder Apo’ya katılım var. Herkes şunu gördü; Önder Apo hiçbir zaman kimseyi yanılmadı, hep açık oldu, gerçekleri ifade etti, en riskli adımları attı ve her zaman başarılıda çıktı. Başardı, ortalama insan aklının ve tutumunun normal görmediği, gerçekleşemez dediği her ortamda başarı ile yeni bir gerçekleşme yarattı. 1973’teki çıkışı da öyleydi. O zamanda bu düşünce ile bir şey yapılamaz deniliyordu. 1975’te cephe kuralım diye diğer Kürt partileri ile görüşmeye gittiğinde -ismini vermeyeyim- ama en etkili Kürt partisinin Bakûr’daki temsilcisi ‘Bu düşünce ile Kürdistan’a girerseniz hem Kürtlere en büyük kötülüğü yaparsanız hem de bir gün ayakta kalamazsınız’ demişti. Oysaki Önderlik 52 yıl ayakta kaldı. Bu kadar gelişmenin yaratıcısı oldu. İmralı içinde öyle diyen oldu 1999’u hiç unutmuyorum. Dıştan değil yakın çevremizden o kadar baskı oldu ki, bize söylenmedik söz bırakmadılar. Hepsi arşivimizde. ‘Deli olmuşsunuz, İmralı’da bu işler yapıla bilinir mi? vazgeçin yazıktır, bu kadar gelişmeye heba olacak, olmayacak duaya amin diyorsunuz’ diyenler, bazı parti çalışma alanlarımıza baskın yapanlar ‘artık Önderlik devri bitti, biz olacağız’ diyenler oldu. İmralı’da bir şey olmaz diyorlardı, bir inançları yoktur. Ama Önder Apo İmralı’da tüm dünyayı etkileyen bir mücadele pratiği ortaya çıkardı. Önder Apo her zaman sonuç aldı, başarı kazandı. Bu anlamda Kürt halkı ve dostlarına büyük bir güven, inanç verdi. Aslında eski arkadaşlarına da verdi. Belgeseli (Kürt Dirilişi) izliyorsunuz. Her hangi siyasi bir akıma girmeden de okul okurken, memurluk yaparken arkadaşları bile anlatıyorlar. Nasıl güven verdiğini anlatıyorlar” ifadelerini kullandı.
YENİ SÜREÇTE NELER OLACAK?
Duran Kalkan, devamında PKK kongre tanımlamaları, kongreye kadar duyguları ve yeni sürece dair şunları söyledi: “PKK kongrelerinin bir tanımı var. Bir sürece cevap oluşturma durumu var. Oluşturamayan 6. Kongre gibi durumları da var. Yani Önderlikten kopan süreçte uyumlu olamayan Birinci Kongre kuruluştu, iradeydi. İkinci Kongre ülkeye geri dönüştü. 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı direnme iradesiydi. Zindanda başlayan direnme iradesini temsil etti. 3’üncü Kongre gerilla yürüten Apocu çizgide düzeltme, kendini yenileme, eleştiri özeleştiri silahıyla kendini eğitip geliştirme kongresiydi. Dördüncü kongreyi Gerilla kongresi olarak tanımladı Önder Apo 5’nci Kongreyi ‘Reform’ kongresi olarak tanımladı. 6’nci kongreden itibaren artık kesin değişim sürecine girilmişti. 6’ncı Kongreye giderken Önder Apo şunu söyledi; ‘93’te engellendik. Bu engelleri aşacağız. Biz değişmek zorundayız. Değişmezsek bizde yozlaşma oluyor. Çevrede yozlaşma oluyor. Dışımızda da karşıtlarımızda da oluyor. Karşıtlarımız bizi değiştiremeyeceğine göre biz değişip karşıtlarımızı değiştirmek zorundayız.’ Sosyalist öncüyüz biz. O halde. Her türlü yozlaşmayı kendi değişimimizle gerçekleştirmeliyiz. Fakat çok planlı, örgütlü bir komplo saldırısıyla o süreç boşa çıkarıldı. Onu İmralı sistemindeki direnişle gösterdi işte. ‘Ben bu koşullarda da direnirim, birtakım şeyler yaparım bana fırsat verilsin örgüt ve halk tarafından’ dedi. Bir duruş gösterdi biz öyle anladık. 7. Kongre ile birlikte bu şeyi verdik yani. Önder Apo etrafında daha güçlü kenetlenerek böyle bir sürecin gelişmesine ve 7. Kongre bu anlamda değişimi başlatan kongre oldu. Esas müdahale tüm çürümüşlüklere karşı paradigma değişimiydi. Kürt sorunun ulus devletçi çözümünün gerçekleşmemesine karşı, ulus devlet ideolojisinin çözüm olmamasına karşı, ulusal kurtuluşçu çizginin zafer kazansa bile veya sosyalizm ve onu takip eden sonuçlar karşısında zaferi koruyamama, amaçlarını sürdürememe durumuna karşı basında en güçlü zihniyet müdahalesi, ideolojik zihniyet müdahalesi paradigma değişimidir. Onu çok büyük bir müdahale olarak görmemiz gerekli. Ve ondan sonra biz hep nasıl işte bu paradigma değişimi temelinde kendimizi değiştirme, dönüştürmeyi esas aldık. PKK’nin yeniden inşa kongresi ve süreci aslıdan böyle bir süreçti. 2005 baharından itibaren gelişen süreç. Daha sonrada hep gündemde tuttuk, tartıştık, gerçekleştirmeye çalıştık ama engelleri aşamadık. Dıştan saldırılar engel olmaya devam etti, birde biz yeni paradigmayı uygulamanın anlayış ve tarz yaratıcılığını gösteremedik. Bütünlük sağlayamadık bu konuda yeterince. Nasıl yaratıcı, sonuç alıcı olamadık. Tekrar böyle ortaya çıktı. Şimdi 12’nci Kongre radikal bir biçimde bu değişememe durumuna nokta koyuyor. Neşter vuruyor, son veriyor. Önder Apo’nun bu kadar kararlı duruşu bundan kaynaklanıyor.
Değişmemeye son veriyor. Aslında öyle bilinçli bir direnç yok. Hiç kimse ben bunu reddediyorum demiyor. Tam tersine bağlıyız, katılıyoruz, yürütüyoruz, yapacağız, yapıyoruz deniliyor ama deyip, söyleyip de yapamama var. Gerçekleştirememe var. Bu zihniyet ve tarzdan da kaynaklı yapması gerekenlerin bir de karşıt engellerde var. Bu süreçlere hiçbir zaman tek yanlı bakmamak lazımdır. Tek boyutlu ele almamak, engelleri görüp aşamama var. Ama bundan dolayı gerekçeler var. Ama bu gerekçeler olması gerekenin gerçekleşmemesini getiriyor. Bu kabul edilebilecek durum değil. İşte gelinen nokta o nokta ve bu noktayı koydu. Önder Apo ‘Tarihi bir dönemin sona erdirilmesi, yeni tarihi bir dönümün önünün açılması’ dedi. 12. Kongre’yi nasıl mı tanımlayacağız. 12. Kongre Apocu Özgürlük Hareketi’nin, Özgürlük Yürüyüşü’nün PKK adıyla sürdürdüğü 47 yıllık tarihi sürecin sona erdirilmesi, yeni bir sürecin başlatılmasının önünün açılmasıdır. Bu kararı kongrenin almasıyla birlikte yeni süreç başlamıştır. Bu süreci Önder Apo Barış ve Demokratik Toplum Süreci olarak tanımlamıştır. Demokratik toplumcu mücadeleyi temel görev olarak koydu. Dönemi Demokratik Toplum dönemi olarak tanımladı. Demokratik Toplum nedir, ekolojik toplumdur. Demokratik toplum ahlaki ve politik toplumdur. Demokratik toplum kadın özgürlükçü toplumdur. Demokratik Toplum Demokratik Konfederalist toplumdur. Demokratik uygarlık kuramının, paradigmasının hayata geçirilmesi. Demokratik toplum sosyalizmi döneminin geliştirilmesi. Aslında 94’te ‘Diriliş tamamlandı sıra kurtuluşta’ derken özgürlüğün sağlanmasını öngörüyor. Ama bunu ulus devletçi ideoloji ile ön gördüğü için kurtuluş dedi. Kurtuluş hep öndeydi. Bu da ulus devlet ideolojisine bağlıydı. Ulus devlet olmayı hedefliyordu. Paradigma değişimi ile bu toplumsal özgürlüğün ve demokratik yönetimin sağlanması anlamına geldi. Devlet ve iktidar paradigması aşıldı, ekolojik, kadın özgürlükçü demokratik toplum paradigması esas alındı. Şimdi bunun gerçekleştirilememiş, böyle bir değişimin zihniyette, tarzda, örgütlemede, mücadele yöntemlerinde gerçekleştirilmemiş olması durumu karşısında bu sürece dur diyerek böyle bir yeni süreci geliştirmeyi hedefliyor. Bu anlamda yeni süreç özgür yaşamın ve demokratik toplumun inşa sürecidir. Geliştirilme sürecidir. Böyle bir dönem başladı. Bunun programı savunmalarda vardır. Paradigmasını belirtiyor.
Kadın özgürlükçü paradigma diyoruz. Toplumsal ekolojiyi esas alan paradigma diyoruz. Yerküre yok edilmek üzere. Kapitalist azami kar pratiği endüstriyalist saldırılar karşısında. Toplum hiçbir değer tanımayan kapitalist modernitenin liberalizminin bireyciliği karşısında toplumsal değerlerin tümünün yok edilmeyle karşı karşıya olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Oysaki kadın özgürlüğüne dayalı toplum yaşamı insan olmanın gereği. İnsan doğasının, doğal toplumun gereği. Bir toplum kırımı var. Topluma dönük bir saldırı var. Şimdi işte bütün bunların inşa süreci. Yeni dönem. Yeni bir mücadele süreci. Onun için programın daha somutlaştıracağız dedi Önderlik. Yöntemi buna uygun hale getireceğiz. Yani eski paradigmanın yöntemi ile yeni paradigma başarılamaz. Ulus devletçi yöntemle demokratik ulus inşa edilemez. Demokratik ulus geliştirilemez. Dolayısıyla amaç ve aracı bütünleştirme. Uyumlu hale getirme. Bunu düşünce de olduğu kadar pratikte de yaşanır, uygulanır hale getirmeyi ifade ediyor. Yeni dönem için bunu ifade edebiliriz. 12. Kongre’yle açılan süreç bu. Şöyle diyebiliriz. PKK ile Apocu Özgrülük Yürüyüşü’nün PKK kimliği ile yürüdüğü tarih sona erdirildi. Yeni kimliklerle bu özgürlük yürüyüşü devam edecek. Bu kimlikler neler olacak. Önder Apo tartışıyor. Çok acele etmeyelim diyor. Ama tabi uzun sürede böyle kalmaz. Çeşitli örgütlülükler zaten toplum içinde var. Demokratik örgütlülük, geçen mücadeleler içinde ortaya çıktı. Onlar yeni paradigmanın gereklerine göre örgütlenmelerdi. Onlardan da alınan güçle onlarda incelenerek elbette yeni dönemin görevlerini yerine getirecek, programıyla uyumlu, amaçlarıyla uyumlu, onu temsil edecek isimi, onu yürütecek yöntemi gerçekleştiren örgütlenmeler ortaya çıkacak. Bunun da örneğin PKK ismi ile olmayacak. İsim olarak bile paradigmayı, onun amacını da toplumsal dayanağını da içermiyor. PKK amaç bakımından dardı. Özellikle de toplumsal temel dayanak bakımından çok dar bir kesime hitap eder kaldı. 70’lerin başında geçer ölçü buydu. Kürdistan’a da bununla girildi. Bundan dolayı yanlış yapmadı PKK, Önder Apo. Başkasını yapamazdı zaten o koşullarda. Ama şimdi paradigmanın gereklerine göre olacak ki bunda demokratik ulus olma, demokratik toplum olma esastır. Demek ki yeni kimlik demokratik toplum üzerinde gelişecek. Artık nasıl şekillenecek bunu önümüzde, yakın süreçteki tartışmalar ortaya çıkaracak.
Biz mücadele içindeyiz. Yaptıklarımız da bir mücadelenin gereği. Mücadele bitmiyor. Devam ediyor, edecek. Yeni yöntemlerle, yeni örgütlenmelerle sürecek. Hatta daha karmaşık, daha kapsamlı, daha çok yönlü bir mücadele olacak. Bir sefer Önder Apo şöyle demişti: “Şimdiye kadar yaptıklarımız bir başlangıçtı, esas büyük mücadele ve devrimsel gelişmeler bundan sona yaşanacak.” Evet şimdiye kadar ulusal direnişi tamamlayan Kürt varlığını ve farkındalığını kesinleştiren mücadele bir başlangıçtı. Bu var olmanın özgür yaşadığı demokratik geliştiği bir büyük dönem önümüzdeki süreçte olacak, gelişecek, yaşanacak. Hedefimiz bu. ama herkesin hedefi bu değil. Bu bizim hedefimiz. Başkalarının hedefi başka. Onların çıkarları başka. Bu bakımdan iktidarın hedefleri başka, muhalefetin hedefleri başka, devletin paradigma değişimi yapmayacağı, ne kadar yapacağı belli değil. Bazı daha şimdiden “PKK’yi, gerillayı tasfiye edelim, içinden çıkalım” diyorlar. O bakımdan böyle anlaşmalı, kesinleşmiş bir süreç değil ama başlamış bir mücadele süreci. PKK’nin değişimi, dönüşümü, silahlı mücadele yöntemlinde değişiklikler yeni gündeme gelmedi. Uzun süredir gündemimizde. Tartışıyoruz, değişiklikler yapmaya çalıştık, kısmen yaptık, tamamlayamadık. Şimdi onları tamamlayarak yürümek istiyoruz. Fakat saldırı imha etmek isterlerse her varlık kendini korumak için, canlı kalmak için çırpınır. Elbette ki bütün bunlar bir oyun olarak ortaya çıkacaksa… Şöyle görünüyor: İçine girilen süreç çok fazla böyle fırsat, imkan verecek gibi görünmüyor. Başkaları farklı görebilirler, değerlendirebilirler, dolayısıyla kendi amaçları doğrultusunda saldırı geliştirebilirler. PKK’yi çatışma içine sokmak isteyenler çıkabilir, çıkacaklar. Zaten şimdiye kadar ateşkes ilan ettik, bunun ateşkesin uygulanmaması için bir sürü sabote etmeye çalışanlar oldu. Bundan sonra ne kadar hakim olacak, devlet, iktidar, neyi ne kadar değiştirecek göreceğiz. Biz mücadele edeceğiz. Mücadeleyi yeni yöntemlerle yapacağız. Yeni örgütlenmelerle geliştireceğiz önümüzdeki süreçte. Saldırılar olursa tabii ki yürüteceğimiz mücadele o saldırıları boşa çıkartacak biçimler alacak, örgütlenmelerimizde ona göre olacak. Yani eski süreç olduğu gibi devam edecek ve biz ona her an dönebiliriz diyemeyiz. O olmayacak ama “Şiddet ve çatışma ortamından demokratik siyaset ve hukuk zeminine taşımak” dedi Önder Apo. Bu sadece bizim çabamızla olacak bir durum değil. Karşı tarafta bunu ister, buna göre davranırsa bunlar olacak ve Önder Apo, hareketimiz bundan istekli. Ama saldırılar, imhacı saldırılarla yüz yüze gelirse, oyunlarla yüz yüze gelirse her canlının yapacağı gibi elbette ki, kendi değerlerini korumak için direnecek. Bu noktada herkes hem doğru anlamalı hem de sürece doğru katılmalı. Özellikle yoldaşlar, kadın ve gençlik örgütlerimiz, hareketler doğru anlamalı, devrimci-sosyalist dostlarımız, Türkiye’nin demokratik güçleri doğru anlamalı. Kitleler, halk, işçiler ve emekçiler doğru anlamalı. Dostlarımız doğru anlamalı. Mücadele daha karmaşık, daha zorlu sürebilir, daha çetin bir mücadele süreçleriyle karşı karşıya gelebiliriz. Herkes buna hazır olmalı. Nasıl hazır olmalı? Kendini feda etmeye hazır değil. Olup bitenleri anlayarak, karşı saldırıları boşa çıkaracak barış ve demokratik toplum sürecini başarıyla yürütmenin tarzını, yöntemini geliştirecek, onu başaracak bir mücadeleye hazır olmalı ve yürütmeli. Şimdi Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde sürüyor bu mücadele. Bununla çok daha yoğun olmalıyız ama onu barış ve demokratik toplum mücadelesi, demokratik toplum olma, demokratik komin toplumunu geliştirme çabasını, mücadelesini eğitim ve örgütlülüğünü, eylemliliğini her yerde geliştirmeliyiz. Durmak yok, daha büyük mücadeleye atılmak var.
Tedbir, bizim bilinç ve kararlılığımız, 52 yıllık büyük mücadelenin ortaya çıkardığı özgürlükçü ve demokratik değerler. Yani Önder Apo'nun mücadelesi, 47 yıllık PKK direnişi çok büyük değerler yarattı yani. Bu değerler büyük bir miras olarak yeni sürece bırakılıyor. Ve böyle orta ortadan kalkmış, yok olmuş değil yani. En büyük güvence tedbir budur. Yani böyle nasıl diyelim bu kararı aldık. Bir dağılma kararı değil bu tabii yani. Bu bazıları yazıyordu. Buharlaşacak mı bu insanlar? Bu bir buharlaşma kararı değil. Bize öyle yaklaşanlar, dayatanlar olurlarsa kendileri boşa çıkarlar. Şunu söyleyeceğim. Yani Karşı tarafta da iktidar ve devlet katında da geriye dönmesi zor olan bir süreç var. Onlar da onları değerlendiriyoruz. Görelim yani. Öyle çeşitli çevrelerle anlaşmaya çalışıyorlar, görüyoruz. Ama hiçbir anlaşma kendilerini kurtaramaz yani. Bilmem işte Amerika'yla görüşmeye, anlaşmaya çalışıyorlar. Avrupa'yla çalışıyorlar. Rusya çalışıyorlar. İsrail'le çalışıyorlar. İran'la zaten sürekli temas halindeler. Dirsek teması halinde. Fakat yani hiçbirisi kurtarmaz. Şunu söyledik biz. Yani değişmeyen Kürt karşıtı paradigmayı değiştirmeyen bir Türkiye'nin önünde iki seçenek var. Ya içinde yer aldığı sistemle savaşa girecek ya da teslim olacak. Bu sistemin İsrail egemenliğinde oluşturmak istediği yeni Ortadoğu hegemonyasına teslim olacak. Bunları yapmayacaksa o zaman tek yol kalıyor.
Önder Apo'nun öngördüğü, işte geliştirilen Kürt sorununda paradigma değişimini ve bu temelde Türkiye'nin demokratikleşmesini öngörecek, demokratik cumhuriyeti öngörecek, demokratik topluma ön açacak yer verecek, demokratik yerel yönetimlerin gelişmesini kabul edecek, köklü bir demokratikleşme yaşayacak yani. Ancak öyle bir demokratikleşme Kürtlerin sorununu çözebilir, Türkiye toplumunun, işçilerinin, emekçilerinin, çeşitli etnik gruplarının sorunlarını çözebilir, Türkiye'yi birleştirebilir ve Türkiye'nin imkanlarını toplumun gelişmesinde kullanmaya götürebilir. Şimdi savaşa sürüyor, çatışmaya sürüyor. Zindanlar üç kat dolu. Polis eskiden olanın belki de 10 katı büyütülmüştür. Resmi açık. Ordu öyle. Her şey bu savaşta gitti, tükendi. Şimdi bu bakımdan yani şöyle değil. Eski yapılarımızı böyle korumak ve ona dayanarak bir güvence sağlama değil. Yeni düşünceyi, değişimi anlama, özümseme buna sağlamca sahip çıkarak Önder Apo'nun yeni dönemde atacağı adımlara katılma açtığı savunmalarda ortaya koyduğu çizgiyi anlayarak onun gerektirdiği örgüt ve eylem biçimlerini geliştirme, mücadeleyi bu temelde yürütme en büyük güven bence. Bunun için de yaratılan birikim, miras değerlendirilecek tabii. Bu bu miras öyle yok edilecek, ortadan kaldırılacak denilemez. Öyle olur mu? O zaman o Kürt toplumu öyle yaklaşılırsa bu şu anlama gelir. Kürt toplumu soykırıma uğratılacak. Yani 50 yıldır direnip yarattıklarını ortadan kaldırırsa... Bunlarla var oldu zaten. Yani Kürt varlığı PKK mücadelesiyle yeniden yaratıldı. Önder Apo geleneksel Kürt toplumsal yapısı ve örgütlülüğü dağıldıktan sonra yeni özgür bir Kürtlüğü, demokratik bir Kürtlüğü yaratmak üzere mücadeleye girdi ve eğitimli ve örgütlü olduğu kadar var Kürt toplumu. Sen şimdi bu örgütlerin hepsini dağıttın mı Kürdü yok etmiş olursun zaten. Öyle bir şey yok. Kimse öyle anlamamalı. Öyle bir şey olamaz yani. Değiştirilmek istenen silahlı mücadele yöntemi, onu temel mücadele olarak esas alan ona göre örgütlenen örgüt yapısıdır. Silahlı mücadele örgütleri bunu... Tartışmalarda Önder Apo'da hatta karşıtlar da açık ortaya koydular. Şunu söylememiz gerekiyor; Demokratik, siyasi, ideolojik, Kürt toplum örgütlülükleri bu temeldeki çalışmaları, mücadeleleri sürüyor, devam ediyor. Daha da geliştirilecek.
Yeni paradigma temelinde, başlatılan yeni sürecin etkili katılımı temelinde geliştirilecek. Herkes bunu bilmeli. Örgütler bilmeli, toplumumuz bilmeli, kadınlar, gençler özellikle bilmeli. Eğer böyle bilinmez de tersi anlaşılırsa o yanlış olur, tehlike ortaya çıkar. Ama gerçek durum öyle değil. Gerçek durum bu biçimdedir. Hiç kimse diğerine bir şey söyleyemez yani. Kürtlere niye örgütlü toplumsunuz? Niye kendi örgütlerinizi kuruyorsunuz? Niye kendi örgütlerinizle yaşıyorsunuz? Niye dilinizle kültürünüzle yaşıyorsunuz? diyemez yani. Ondan ‘O tür şeylerde değerlerden vazgeçin’ diyemezler Kürtlere. O onu diyenlerin karşısında şimdiye kadar nasıl dik duruldu direnildiyse, bundan sonra daha fazla dik durulup direnilir. Bu bilinç edinildi. Güvenceler bunlardır.
Ben PKK’ye katılmadım. Ben Önder Apo’ya katıldım. Sol-sosyalist düşüncelerle tanıştığımda başka bir okulda öğrenci çevreydi. Onun gelişimiyle daha sonra böyle bir örgütlenme ve mücadele haline gelen çevrenin içinde kendimi buldum. Eğitim süreci bunu getirdi. Bu çevrenin iradi gücü, yaratıcısı, yürütücüsü vardı ve Önder Apo’ydu. 1973’te tanıdım Önder Apo’yu. Bundan öncede grupta yer alan başka arkadaşı tanımıştım. Devrimci Öğrenci arkadaşlarımız vardı. Ama böyle bir grupla karşılaşma Önder Apo’yla tanışma ile oldu. Mevcut şimdiye kadar ki mücadeleyi yürüten düşüncelerle sistemli düşüncelerle karşılaşma Önder Apo’yu tanımakla oldu. Dolayısıyla Apo’cu gruba katıldım, ben tabi 73 sonundan itibaren. O arkadaş çevremiz öyle sürdü. Ankara’da grup oldu. Sonra Kürdistan’a dönüş oldu. Kürdistan’a grup döndü bende döndüm, katıldım. Ve nasıl oldu. İşte Çubuk Barajı toplantısı oldu, temeli atıldı. 76 Ocak ayında Dikmen toplantısı oldu. Ülkeye dönüş kararı alındı. 77’nin Kasım ayıydı herhalde yine örgütlenme üzerine tartışma yürüten bir toplantı oldu, oradan bir karar çıkmadı. Sonuçta tartışmaların devam edilmesine karar verildi. Bir yıl sonra 78 Kasım’ında bir toplantı oldu, orada parti olmaya ve bu partinin isminin de PKK olmasına karar verildi. O kongreye giderken nasıl önceki toplantılardan farklıydı tabi. Program taslağı vardı. 77’de hazırlamıştır Önderlik. Manifesto ‘Kürdistan devriminin yolu’ 78 Temmuz ayında yazıldı. Serxwebun dergi olarak basıldı Eylül’de, dağıtıldı. Yani bunlar bir hazırlıktı. Bunların ardından gelişen toplantıydı, şu söylenmişti bir de; bu belgeler okunarak, tartışılarak gelinsin kongreye. Öyle delege seçimi yoktu. Önderlik belirlerdi ama bazı arkadaşları görevlendirmişti. Onlarda diğer arkadaşları belirliyordu, öyle gittik. Neye gittik, ne kadar hazırdık zaten sonraki süreçlerde hep Önder Apo bunu eleştirdi. Değerlendirdi, hiç hazır değildi arkadaşlar dedi. Onun için parti olmayı çok önemsiyordu.
Mevcut kadro duruşuyla partileşme ne kadar olunur onu kestiremiyordu. Tabi hazırlıksız olsak da bir heyecan, coşku belli bir bilinç, onların verdiği güven, irade ataklık vardı. Dinamik bir gruptu Apocu grup. Böyle pasif, kendiliğinden yürüyen bir grup değildi. Eylemci, dinamik bir gruptu. Şimdi ama ancak bu kadardı. O söylenebilir. Önder Apo’ya katılım güçlü, Önder Apo neyi kararlaştırır ve yürütmek isterse onun gereklerini yapmak üzere bir inanç, bilinç oluşmuştu ve katılım gerçekleşmişti. Şimdi tabi 12. Kongre çok farklı. Parti bizi eğitti, mücadele eğitti. Bu kadar şehit verdik. Pratiklerin hepsi en değerli okuldu.
PKK’nin her anı, her adımı müthiş eğitici bir okul rolü oynadı. İçinde yer alanları değiştirdi. Bunu sözlü eğitimle yaptı esas olarak da pratik yaşam da yaptı. Öyle görünmez bir durumdur. İçinde yaşayanlar fazla hissedemiyorlar, fark edemezler. Ama dışında olanlar farklı bir yaşamın ayrı bir duruşun, ayrı bir toplumun insan ilişkisinin var olduğunu hep ifade ediyorlar yani. Sırrı Süreyya Önder en çok bunları ifade edenlerden biriydi. Bir kere daha analım. Yani böyle 2013 sürecinde birkaç defa geldi, resimler zaten yayınlanıyorlar. Anlatıyordu böyle, yani önemli bulmuştu. Yine Türkiye’den gelen birçok sol-sosyalist çevre gerilla da ortaya çıkan yaşamı alternatif bir yaşam olarak değerlendiriyorlardı. Bazı gençler gelmişti önceki yıllarda, dost örgütlerin. Burada ne yaşandı. Böyle bir yaşamın var olduğunu kitaplarda okuyorduk ama hayaldi. Burada gerçek gördük, ‘bir kısmı biz gitmeyiz bunun içinde kalacağız’ diye dayatmada da bulundular. Şimdi uzatmaya gerek yok. Gerçekten de büyük bir bilinçlenme, değişim, gelişme, yeni özgür bireyi, oradan oluşan demokratik toplumu ortaya çıkartan bir düzeyi ifade ediyor PKK.
Alternatif bir yaşam, alternatif bir toplum ortadadır. Kadın özgürlüğüne dayalı özgür yaşam ve demokratik toplum, demokratik ulus toplumu bir çekirdek olarak Kürdistan'da gerçekleşmiştir. Bunun örgütlendirilmesi, kendi iradesiyle sürdürür hale getirilmesi, bir de çevreye yayılması gerekiyor. Şimdi böyle bir düzeyde bu bilinçle 12. Kongre'ye katılım… Tabii eski ile kıyaslanamaz bir şey, bilincimiz var. Anlıyoruz, evet, burada da heyecan vardı, duygular vardı. Ne olursa olsun 47 yıllık bir kimlikti PKK. Halk dedi, ‘PKK halktır, halk burada.’ Kadrolar, hepimiz yaşamımızın çok büyük bir kısmını bu kimlikle sürdürdük. Bizim ismimiz oldu, kimliğimiz oldu, kendimizi orada bulduk, tanımladık. Elbette yani bu uzun da sürdü bu kadar. Yani Önder Apo dedi ya tekrar oldu, uzun sürdü. Daha fazla da böyle kemikleşme oldu. Onun yarattığı etkiler var. Öyle diyebiliriz devrimci açıdan. İnsan yine de etkileniyor. Alışkanlıklar edinen bir varlık insan türü. Duygusu ve beyni onu yaratıyor. Alışkanlıklar iyi değerlendirilirse bilinçtir, tecrübedir. Yaşam gücü veriyor. Ama doğru değerlendirilmese de tutucu kılar insanı. Tutuculuk etkenidir ve gelişmenin önünde en büyük engeli oluşturur. Yani biz tutuculuk etkeni yapmamayı esas alıyoruz. Fakat şöyle diyelim; mevcut bilinç o tutuculuğun yol açacağı engelleri önemli ölçüde aşıyor. Biz öyle geldik. Şu sorunları yaşadık çünkü: Yani değişim, dönüşümü söyleyip yapamamanın, bu temelde mücadeleyi daha başarılı, etkili her alanda yürütememenin zorlukların, sıkıntısını hep yaşadık. Bunu hep tartıştık. Tartışmaların içerisinde hep oldum ben. Dolayısıyla öyle bir bilincimiz vardı. Böyle bir irade oluşturma, bunu örgüte mal etme, yürüme gücünü gösteremedik ama var olanı hata ve eksikliklerini eleştiren, aşılmasının gereklerini gören bilincimizde vardı. Ondan dolayı anlamaya çalışma, anladıkça daha coşku heyecan kazanma. Özellikle evet bu kadar uzamış kimliğin aşılması biraz burukluk verebilir insana ama yeni bir başlangıcın önüne açan, hele hele yeni bir başlangıca -ki, o daha büyük gelişmeleri hedefliyor- onu görebilen için oraya yürüyen bir şey coşku ve heyecan veriyor.
Bu anlamda 12. kongre duyguları biraz karmaşıktır. Çok yönlüdür. Değişik şeylerin iç içe olduğu bir durumu ifade ediyor. Esas olan bilincin yönlendirmesidir. O da var olanın aşılması, yenilenme ve yeni başlangıçlar yapmanın gerekliliğini görebilme, anlama ve ona inanmadır. Bu da büyük bir coşku ve heyecan veriyor. Bundan sonra yeni sürece Önder Apo'nun geliştireceği bütün çalışmalara bu temelde katılacağız. Bunun sözünü verdik. Değerlendirmesini yaptık tüm yoldaşlar olarak. Ben de şimdiye kadarki mücadelenin yarattığı birikimle bundan sonra yeni süreçleri daha doğru anlama, tehlikeler karşısında daha duyarlı olma ve başarılı pratikler, pratik adımlar atma çabası içinde olacağım örgütsel bütünlük dahilinde. 12. kongre sonuçlarının yoldaşlar, halkımız, dostlarımız tarafından özellikle de kadınlar ve gençler tarafından... Çünkü mücadelenin öncüsü oldukları gibi yeni paradigma temelinde bu yeni adımın da öncüleri kesinlikle kadınlar ve gençler olacak. Doğru anlamalarını ifade edebilirim.
Yani dar duygusal yaklaşımlar sınırlandırmamalı, geri çekmemeli, ama geçmişin derslerini çıkarma, onları anlama, onun için onlar üzerinde yoğunlaşma, bu temelde eleştirel, özelleştirel sorgulamada bulunmadan da kaçınmamalıyız. Süreç eleştiri-öz eleştiri süreci, geçmişin derslerini çıkarma süreci ama geçmişte kalmadan yeniyi görme ve ona büyük bir cesaret ve fedakarlıkla Apocu fedai çizgisinde daha güçlü yönelme süreci. Herkesin böyle olmasını isterim.
Bütün halk kesimlerinin, ezilenlerin, sosyalist çevrelerin yine Türkiye'deki sosyalist, devrimci, demokratik dostlarımızın onlarla da birlikte yürüyoruz ve birlikte yürürsek önemli gelişmeler ortaya çıkaracağımızı, yeni adımlar atıp büyük kazanımlar yaratabileceğimizi rahatlıkla ifade edebilirim. Herkese çağrım bu temeldedir. Doğru anlayalım, bütünlüklü değerlendirelim, geçmişin derslerini çıkarıp geleceğe güvenle, cesaretle bakalım ve kararlı adımlar atalım. Bu barış ve demokratik toplum sürecinin zaferini mutlaka yaratalım.”