İZMİR - İzmir'de 10 Ekim Gar Katliamı'nın 10'uncu yılına ilişkin düzenlenen panelde somut delillere rağmen gereken cezalandırılmaların yapılmadığı vurgulandı.
10 Ekim Barış Derneği, Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde “10 Ekim Ankara Garı Katliamı’nın 10. Yılında Barış ve Adalet Talebi” konulu panel düzenledi. Panelin düzenlendiği salona, katliamda yaşamını yitirenlerin fotoğraflı pankartı asıldı. Moderatörlüğünü Gül Büyükbeşe'nin gerçekleştirdi panele Profesör Dr. Nilgün Toker, Avukat Hasan Hüseyin Evin, Doktor Fatih Sürenkök, Psikiyatrist, Halis Ulaş konuşmacı olarak katıldı. Panele çok sayıda siyasi parti ve STK temsilcisi ile yurttaşlar katıldı.
Panelde ilk olarak konuşan Profesör Nilgün Toker, barış talebine şiddetle karşılık verildiğini dile getirdi. Katliamın yargı sürecinde gerçeğin apaçık ortada olduğunu vurgulayan Nilgün Toker, "Hakikat apaçık ama adalet yok. Hakikatin apaçık olduğunda da adaletin tesis edilmediğini görüyoruz. 10 Ekim barış talebine yönelik bir saldırıydı. Ondan sonra barış kelimesi de suçlaştırılan bir kelime oldu. Biz burada barışı dillendirmekte ısrar eden insanlar 10 Ekim'in yıl dönümünde barışı konuşuyoruz. Yüksel Genç 'Bu şiddeti bir daha yaşamamak için bu masayı devirmemek gerekiyor' dedi. Çok doğru söylüyor" dedi.
'CAN ALICI DELİLLER DOSYADA YOKTU'
Ardından söz alan Avukat Hasan Hüseyin Evin, dönemin siyasi konjoktörlerini anımsatarak, 10 Ekim Katliamı'nın yolunun döşendiğini ifade etti. Amed'deki mitingine yapılan saldırıyı da hatırlatan Evin, "Devletin bizaati kendisinin organize ettiği olaylarla karşı karşıyayız" dedi.
Evin, "10 Ekim Katliamı yaşandıktan sonra avukatlar karşılacağımız manzaraya karşı kamplar oluşturduk. Nihayet Ankaraya gittiğimizde savcı ile görüştük. Dosyada gizlilik kararı vardı. Ama savcı 'şunu çok net söyleyebilirim tüm failler bütün delilleriyle elimizde' dedi. Doğru söylemiş o zaman. Ama iddianeme düzenlendiğinde 74 klasörle düzenlendi ama iddianame bomboştu. Sonuç itibari ile dosyayı didik didik inceledik birçok eksik var. Fakat çok ilginç birşey vardı asıl can alıcı deliller dosyada yoktu. Delillerin Antep'te olduğunu öğrendik ve yazılar yazdık ama verilen cevap 'Bizde öyle bir dosya yok' oldu.Yoğun girişimler sonucuda dosyaların geldi. Verilen cezaların o dosyalar sayesinde olduğunu" diye konuştu.
'HASTANEYE KİMLİK KONTROLÜ İLE GİRİLİYORDU'
Daha sonra konuşan Doktor Fatih Sürenkök, o dönemde yaşanan barış sürecine HDP'nin siyasi etkisine değinerek, 7 Haziran'dan sonra olayların tetiğinin çekildiğini işaret etti. Sürenkök, "Burada gördüğümüz manzara çok kötüydü. Cizre Devlet Hastanesi'ne girmek için kimlik kontrolü yapılıyordu. Özel harekat bütün katları tamamen yataklı hale getirilmişti yaralı bir kolluk kuvveti getirilince kapatılıyordu. O dönemde Cizre Devet Hastanesi'nde doğum oranı 5 veya 6'ydı. İnsanlar doğum için bile hastaneye gelmiyordu. İnsanların sağlık hizmeti alamadığını belirttik. Silopi daha kötüydü. Cizre bu şekildeydi" diye konuştu. 10 Ekim Katliamın önünde eylem yapmak için Basmane'den çıktıklarında tarfik polisinin bile olmadığına dikkat çeken Sürenkök, 1 ay sonra ise bir pankart bile astırmadıklarından bahsetti.
Son olarak konuşan Psikiyatrist Halis Ulaş, katliamda katledilen 9 yaşındaki Veysel Atılgan'a dair yazdığı yazıyı okudu. Yasa dair konuşan Ulaş, bu toprakların tutulamayan ve bitirilemeyen yasın toprakları olduğunu dile getirdi.
Panel, dinleyicilerin katkılarıyla sona erdi.